“Rüştü Onur: Mektubun Avucumda- Bilinmeyen Mektupları ve Şiirleri”
Bir şair yaşamıştı Zonguldak’ta
Adı Rüştü Onur’du
Bilseydi hatırlanacağını
Ölümünden sonra
Memnun olurdu.
Behçet Necatigil
Sevgili okur, sizler bugün bu satırları okurken değerli hatırasına erişecek kelimeler bulamadığım o adam, şair Rüştü Onur, şimdi çok uzaklarda olacak. Ne dilinden bir kelime duyabilmek, ne de yağmurlu bir akşamüstünde bir küçük selamını alabilme onuruna mazhar olmak kısmet olmadı bizim kuşağımıza. Lâkin böyle güzel bir insanla aynı dünya üzerinde yaşamış olmak, ne büyük şans… Varlığından, yüreğinden, sevdasından ve kaleminden, bembeyaz kanatlı bir kuşun yorgun gagasında yıllarca beklenmiş tertemiz bir dost mektubuna kavuşur gibi haberdar olmak, ne büyük şeref… İstedim ki, bu mektubu hep birlikte okuyalım ve gülümsesin uzak kanatlı bir şair; şimdi masmavi bir gökyüzüne, bir tebessüm bulaşsın.
Dilerseniz mektup, önce sahibini anlatsın bizlere: “şair” desin, 1920 yılında, Zonguldak’ın Devrek ilçesinde dünyaya gelmiş; ömrünce iki kadın sevmiştir; ilki annesi Fikriye Hanım’dır.
Dostları başta Muzaffer Tayyip Uslu olmak üzere, Salah Birsel, Oktay Rifat, Necati Cumalı, Melih Cevdet Anday, Samim Kocagöz ve edebiyat öğretmeni Behçet Necatigil’le aynı şehrin yağmurlarında yürümüştür şair. “Garip Akımı”nın en önemli temsilcilerinden olmuş, genç yaşında büyük bir tutkuyla bağlandığı şiirleri edebiyat çevrelerince büyük ilgi görmüştür. Şiirlerinin yanı sıra deneme ve hikâyeleri İnsanlık, Varlık, Ses, Bağ, Servet-i Fünun, Ocak ve Yeni Zonguldak dergilerinde yayınlanmıştır.
Hayatı ve yaşamayı böylesine seven şair, genç yaşta ince hastalığa, hayata ve sevdaya tutulmuştur. Heybeli Ada Sanatoryumu’nda tedavi görmüş, ne var ki sağlığına kavuşamamıştır. Lâkin hayat bu ya, onca acının ve yokluğun alnından sımsıcak öpecek bir sevdaya düşmüştür gönlü. Bu koca yüreğin sevdiği ikinci kadın, Anafartalar Vapuru’nda görüp aşık olduğu, kalbini çalabilmek için onca uğraş verdiği Mediha Sessiz’den başkası değildir.
Bir ay bile sürmeyen evlilikleri boyunca bu iki güzel insan, birbirlerine sevgi, saygı ve şefkatle bağlanmış; günlerini birbirlerini tedavi etmeye çalışarak, birbirlerine ve hayata sımsıkı sarılarak geçirmişlerdir. Biricik Mediha’sı apandisit patlaması nedeniyle zehirlenip vefat ettiğinde Rüştü Onur hayata ve onu gülümseten her şeye küsmüştür artık. Çok değil, on beş gün sürmüştür şairimizin sevdasız hayatı. 2 Aralık 1942 tarihinde, yirmi iki yaşında, Beşiktaş’ta, Şair Leyla Sokağı’nda, ciğerlerinden fazla kan gelmesi sebebiyle, boğularak ölmüştür şair. Ve Ortaköy mezarlığında kavuşmuştur yeniden sevgilisine; bu kez büyük bir huzur ve sonsuzluk içerisinde…
Rüştü Onur’un vefatının ardından on dört yıl sonra, 1956 yılında, yakın dostu Salah Birsel, Zonguldaklı şairin anısına “Rüştü Onur- Şiirleri, Mektupları ve Ardından Yazılanlar” isimli bir kitap yayınlar. Bu değerli eser, kitaplıkların yüksek raflarında unutulur; kim bilir, belki de tarih, gencecik yaşında hayatın tüm renklerini yüreğinde taşıyan bir kelebeği, bir kitabın arasında kimselere söylemeden utançla saklamaktadır.
Ve yıllar sonra, bir başka şair, Yılmaz Erdoğan bulur o kelebeği. Kanatlarını ve hatırasını büyük bir saygıyla okşar. 22 Şubat 2013 tarihinde vizyona giren “Kelebeğin Rüyası” isimli sinema filmini yazar, yönetir ve bu filmde oynar. Bu film, Zonguldaklı iki şaire, Rüştü Onur ve Muzaffer Tayyip Uslu’ya bir şair selamıdır, “Sizi ve şiirlerinizi unutmadık; emanetiniz bu güzel dünya bizdedir, huzur içinde uyuyun.” demektir bu film.
Geçenlerde bir kitapçıda rastladım, Kaynak Yayınları aracılığıyla şairi sevenlerine kavuşturan “Rüştü Onur: Mektubun Avucumda- Bilinmeyen Mektupları ve Şiirleri” isimli kitaba. Yılmaz Erdoğan’ın ön sözüyle başlayan kitabın her bir sayfası emek ve özlem kokuyordu. Kitap, şairin yıllarca gün ışığına çıkmamış olan mektuplarını, şiirlerini ve resimlerini ihtiva ediyordu. Kim bilir, belki de bu, tarihin şairlerden özrü ve kalemin sahibine gecikmiş bir teşekkürüdür. Dilerim sizler de yıllar sonra gelen bu dost mektubunu almaktan, en az benim kadar memnun olursunuz. Ve şair, hiçbir zaman susmaz bir daha, “öyle ölüler gibi”.
MEMNUNİYET
Benden zarar gelmez
Kovanındaki arıya
Yuvasındaki kuşa;
Ben kendi halimde yaşarım
Şapkamın altında.
Sebepsiz gülüşüm caddelerde
Memnuniyetimden;
Ve bu çılgınlık delicesine
İçimden geliyor.
Dilsiz değilim susamam
Öyle ölüler gibi
Bu güzel dünyanın ortasında
Rüştü ONUR
osman dalar
yılmaz erdoğan bu iki şairi kısacık ömürlerinde eserlerini açığa çıkardı bizlere tanıttı
her şiirde bir hüzün var özlem var doyumsuz sözler var iki şaire rahmet yılmmaz erdoğana binlerce teşekkürler.
serpil
Şair Rüştü Onur bu kadar güzel bir dille,bu kadar etkileyici anlatılabilirdi.
Teşekkürler Gazete Bilkent
SERPİL KARAOĞLU
Hakan ERYILMAZ
Çok etkilendim filmde oynayan herkese sonsuz sukranlarimi iletirim.gercek anlamda güzel bir anadolu .allahtan mekanları cennet olsun şairlerimizin.tesekkurler Yılmaz Erdogan