Son dönemde popülerleşen kitaplardan biri olan Kürk Mantolu Madonna’nın yazarı Sabahattin Ali’yi yeni neslin bu kadar geç tanıması üzücü olarak nitelendirilebilir. Okuduğum her kitabından sonra bunu bir kez daha savunur hale geliyorum. Belki de bu kaliteli işler çıkaran yazarların kaderidir. Baktığımızda çoğu yazarın söylemek istediklerinin öldükten sonra anlaşıldığı pek de yabancı olmayan bir durum. Sabahattin Ali’nin kitaplarının öyle bir özelliği var ki o dönemin konusunu anlatıyor gibi olsa da aslında yıllar sonra hala güncelliğini koruyor. İçinde bulunduğumuz dönemden onun kitaplarını anlamaya çalıştığımızda bu günü de çok rahat görebiliyoruz, yazdıkları hiç bir zaman ‘geçmiş’ gibi kalmıyor. Hemen herkesin aksine en çok okunan kitaplar sıralamasındaki Kürk Mantolu Madonna yerine içimizdeki şeytan kitabı beni daha çok etkilemiştir çünkü bu kitap daha gerçekçi hissettirebildi.
Kitap, felsefe öğrencisi Ömer ve âşık olduğu konservatuar öğrencisi Macide’nin aşklarından yola çıkan bir hikâye gibi görünse de aslında içsel çatışmalar, itiraflar üzerine kurguludur. Dönemin ‘seçkin kişilikleri’ sıfatı altında gazeteciler, hukukçular, politikacılar eleştirilmiş, bu da kitabın siyasal bir üslup kazanması sağlamıştır. Hatta öyle ki kitapta Nihal Atsız ve Peyami Safa’ya yapılan göndermeler olduğu da bilinmektedir. Kitabın bir diğer dikkat çekici özelliği de Sabahattin Ali’nin tasvir konusundaki ustalığı. Her sayfada bir kez daha kabul görüyor, okurken sanki hep bildiğimiz odalarda, sokaklardaymışız gibi. Karakterlerinin kişilik çözümlemeleri okuyucunun hikâyeyi daha da içselleştirmesini sağlıyor. Kitap hem toplumsal yönleriyle hem de bireysel yaklaşımlarla ön plana çıkmakta, ama en çok da Ömer’in iç hesaplaşmalarını içermektedir. Bu kitabı benim açımdan özetleyebilecek tek cümle, Ömer’in hikâyenin sonlarına doğru söylediği şu sözlerdir: “Bir şeyler yapmak, yaratmak yerine, yapanlara istihfafla bakmaktan öteye gidemedim.” Acaba Sabahattin Ali cinayete kurban gitmeseydi, genç yaşında duygularımıza işleyen bu kadar güzel işler çıkartırken, ileriki yaşlarında daha ne kadar güzellerini yapabilirdi diye düşünmeden edemiyorum. Ne yazık ki bunu hiçbir zaman bilemeyeceğiz.