Eğer ilk defa ziyaret edecekseniz; deniz yoluyla gidin derler üç şehir için… Bu şehirler New York, Venedik ve İstanbul’dur. Bu övgüye mahzar olmuş bir şehre sahip olduğumuz için çok şanslıyız ülke olarak. Öbür taraftan İstanbul bizim gibi sakinlere sahip olduğu için pek de şanslı olmasa gerek. Bu emsalsiz şehri hak etmiyor, her geçen gün daha çok yıpratıyor; kirletiyor, yoruyoruz galiba.
İstanbul bu övgüye mahzardır çünkü Marmara Denizi’nden Karadeniz’e doğru gelirken öyle bir manzara size eşlik eder ki; nefesinizi keser, gözlerinizi kamaştırır, boğazın serin sularının sesi kulaklarınızın pasını siler; kısacası karşılaştığınız manzara ruhunuzu dinlendirir. Bambaşkadır karşımızdaki siluet, İstanbul’un o emsalsiz silüeti…
Biz İstanbul’a sahip olduğumuz için elbette çok şanslıyız ancak bu güzide şehir bize sahip olduğu için o kadar şanslı değil desek yeridir. Neden mi? Buna bir çok neden sayabiliriz: Tarihi binaların yenileme sorunları, nüfus problemi, kirlilik, trafik ve bu liste uzar gider. Ancak bence en çok göze batan ve beni en çok üzen İstanbul’un o emsalsiz silüetinin bozulmasıdır. Eğer Kadıköy-Eminönü veya Kadıköy-Karaköy vapurlarından birine binerseniz İstanbul’un silüetini bozan iki şey gözünüze batar adeta. Yapımı uzun zaman önce biten ve şu an kullanıma açık olan Moda Hilton ve halen yapımına devam edilen, 16/9 diye adlandırılan Zeytinburnu’ndaki 3 adet plaza. Moda Hilton, yapım aşamasından yani 2008 yılından beri büyük tepkilere, toplanan imzalara, Mimarlar Odası’nın itirazlarına rağmen, Kadıköy Moda Sahili’ne inşa edildi ve Kadıköy’ün tarihi silüetini bozdu. Âdete bir hançer gibi saplandı Moda Sahili’nin yüreğine; yapılan itirazlar da Moda Sahili’ne hançer başlığıyla dillendirilmişti zaten. Velhasıl bütün itiraz ve çabalara rağmen Moda Hilton bir şekilde(!) otel inşası için izin aldı ve otel tamamlandı. Şimdi ise müşterilerine muhteşem tarihi yarım ada manzarası sloganı ile hizmet veriyor!
Öbür taraftan Zetinburnu’ndaki 16/9 adlı plazalar da çok tepki çekiyor bir yıldan beri. Halen yapımına devam ediliyor bu plazaların. Eğer tarihi yarım adaya şöyle bir göz atarsanız vapurdan veya Anadolu Yakası’ndan; Topkapı Sarayı, Ayasofya, Sultan Ahmet, Süleymaniye, Beyazıt Kulesi gibi bir çok mimari harikanın bu silüeti süslediğini görürsünüz ancak eğer gözlerinizi o çizgide biraz daha uzaklara, Zeytinburnu’na doğru gezdirirseniz, orada sizi 3 adet ucube bekler adeta; 16/9 Plazaları’nı görürsünüz. İsmi neden mi 16/9? Çünkü o plazalardan İstanbul manzarası eşsizmiş de ondan. Hem müşterilerine eşsiz İstanbul manzarası sunuyorlar; hem de bu manzarayı katlediyorlar! İroni ortada.
Polemiklere Unesco, Kültür Bakanlığı ve Zeytinburnu Belediyesi dâhil elbette. Umarım bu üç makamdan, sonuç olarak güzel bir karar çıkar ve İstanbul daha çok zarar görmekten kurtulur. İddialar çok fazla, kimileri birkaç katın plazalardan tıraşlanacağını söylüyor; kimileri binaların tamamen yıkılabileceğini iddia ediyor, kimileri artık her şeyin geç olduğunu, plaza sahibi şirketin bir şekilde binalar için izin aldığını iddia ediyor. Öyle ya da böyle binalar halen yerlerinde duruyor. Ne yıkıldılar, ne tıraşlandılar.
Eski Roma’da insanlar duvarlara bir çivi dahi çakamazken, bizler bu canım şehrin siluetini yerle bir ediyoruz her geçen gün, umarım yapılan bu iki büyük hata, iki büyük proje son olur; bundan sonra İstanbul’un tarihi siluetini bozmadan, yıpratmadan koruyabiliriz ve bundan bir ders çıkarabiliriz.
Çocuk Kalbi’nin yazarı Edmondo De Amicis’in Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan İstanbul adlı kitabını herkese tavsiye ederim. Yazar şehre girerken karşısındaki manzaranın kendisini nasıl etkilediğini, o kadar güzel dile getirmiş ki; onun yazdıklarını okuduktan sonra İstanbul’un ne kadar muhteşem bir şehir olduğunu, bizim ne kadar şanslı olduğumuzu ve bu şehre ne kadar değer verip korumamız gerektiğini daha iyi anlayacaksınız.
Eğer ilk defa ziyaret ediyorsanız deniz yolundan gidin bu üç harika şehre ki bu şehirler New York, Venedik ve İstanbul’dur…