Dünyanın en ünlü müzelerinden olan Londra Ulusal Sanat Galerisi, getirdiği yeniliklerle eleştiri oklarının hedefi oldu. 1824’te kurulan müzenin, açıldığı günden bu yana en kötü fikir olduğunu belirten eleştirmenlerin hedefindeki değişiklik, aralarında meşhur tabloların da bulunduğu bazı eserlere müzik eklenmesi. Müze yönetimi ise, bununla ziyaretçilerine farklı bir tecrübe yaşatmak istemekte.
Galeri, çeşitli dönemlere ait yapıtlardan esinlenerek beste yapmaları için 6 müzisyeni görevlendirdi. ‘National Gallery Inspires’ adıyla sunulan ve 8 Temmuz’da ziyaretçilerine kapılarını açan Soundscapes’te 6 tablo ve şarkı, ayrı ayrı karanlık ortamlarda sergilenmekte. Müzenin amacı; tablonun kulaklara, şarkının ise gözlere hitap etmesi; yani duyular arası aktarmanın deneyimlenmesi. Gallen-Kallela’nin Lake Keitele tablosu, BAFTA ödülü sahibi ses kayıtçısı Chris Watson tarafından kuş ve rüzgar sesleriyle bezenirken; The XX’ grubu üyesi DJ ve müzik yapımcısı Jamie XX ise Van Rysselberghe’in puantilism Coastal Scene tablosuna çağdaş ezgiler katmakta.
Nico Mulhy’nin Meryem, Bebeği ve Azizler adlı eserinin yer aldığı 14. yüzyıl Wilton Diptych tablosunu dinlerken, gözünüze bale ve opera bestecisi Nico Mulhy’nin viola da gambasının notalarının çarpması da olası. The Ambassadors tablosundan esinlenen Susan Philipsz keman notaları da dikkatli ’gözlerden’ kaçamayacaktır. Oscar ödüllü film müziği bestecisi Gabriel Yared da piyanosuyla Cezanne’in çağdaş Bathers adlı eserine ezgiler katmakta.
A Face to the World adlı kitabın yazarı olan Guardian sanat eleştirmeni Laura Cumming, ses sanatını ve resmi bir araya getiren bu deneysel sergiyi, Ulusal Galeri’nin 200 yıllık tarihinde çıkan en kötü fikir olarak değerlendirirken, ‘’Ses burada sanatın aleyhine işliyor. İnsanları tablonun önünde daha uzun süre durmaya, tabloya daha çok yoğunlaşmaya, fark etmeye teşvik edeceğine, galeriyi dolduran müziği duymazdan gelmek için çaba harcatarak tabloya özgürce vereceğimiz tepkiyi kısıtlıyor” diyerek tepkisini gösterdi.