Çizgi Roman deyip de geçmemek lazım, Sabrina bu senenin belki de en önemli yapıtlarından biri olarak görülüyor. Dünyanın en saygın edebiyat ödüllerinden görülen Man Booker ödülüne bu sene ilk defa “Sabrina” bir grafik-roman olarak aday oldu. Nick Drnaso’nun ikinci işi olan “Sabrina” aslında içinde yaşadığımız bu tuhaf, gerçekliğin ölmeye yüz tuttuğu internet çağında acıların ne denli sert yaşanabileceğini gösteriyor. Klasik bir anlatım tekniğine sahip olmadığından aslında vermek istediği duyguyu normal bir romandan çok daha iyi yansıtabilmiş durumda bana kalırsa. Hikayesi ortadan kaybolan “Sabrina” isimli kadının etrafında şekilleniyor aslında. Bir yanda onun sevgilisi Teddy, bir yanda Teddy’nin yıllardır görmediği fakat bir anda kendini onunla bu süreci göğüslemek zorunda kalan Calvin ve bir yanda da Sabrina’nın kız kardeşi Sandra. Acıyla bilinmezlikle mücadele etmenin farklı yollarını gösterirken bir yandan da kulağımıza çalınan seslerin, gözümüzün önünden geçen görsellerin, dinlemesek de bildiğimiz komplo teorilerinin aslında bizi nasıl etkilediğini gösteriyor.

Bu yapıtı farklı yapan şey bana kalırsa onun bir suç hikayesi olmaması ya da bir gizemi araştırma üzerine ilerlememesi, onun yerine kişisel ve küçük bazda aslında insanlığın güven problemini incelemekte. Sosyal medya, instagram, yeni medya, eski medya bulunduğumuz çağda ve yılda aslında hepsi bilgiyi bozarak aktarıyor bizlere. Gerçek önemini git gide yitiriyor ve geriye sadece bazı söylenceler kalıyor. Biraz Trump Amerikasını eleştiriyor ama aslında bize uzak kavramlarla yapmıyor bunu. “Yalan Haber” her yerde ve bu durumun küçük insanların hayatlarını ne denli zorlaştırabileceğini gösteriyor.

yazar ve çizer Nick Drnaso

Drnaso’nun basit karikatürize çizimleri aslında tuhaf ve bir yandan da okuyucuyu karakterlerin yaşadıklarını oldukça garip bir şekilde anlatıyor. Bu anlamda ustalık gerektiren bir kurguya sahip olduğu söylenebilir. Okunması takip etmesi zor değil fakat bir noktadan sonra hikaye oldukça boğuklaşıyor. Bu da okuyucuya karakterlerin depresyonlarını, travmalarını geçirmeye yarıyor.

Hakikatin ve gerçekliğin sonundayız belki de, telefon ekranlarından baktığımız her şey gerçeğin bir suretinden ibaret ve “bilgi” artık önemini yitirmiş durumda. Önemli olan sunum, duygular, öyleymiş gibi olabilmek. Sevgiliniz kaçırılmış olabilir, önemli değil insanlar internette, radyoda televizyonda o insan gerçek değilmişçesine konuşacaklar. Sonra da gerçek değilmişçesine unutacaklar.

Kitabın Türkçe çevirisi sanırım yok fakat internet üzerinden okunabilir veya orijinal versiyonu basılı olarak bulunabilir diye düşünüyorum. Güncel sorunlara parmak basması ve aslında travmaların sosyal medya, basın ya da medyanın tamamı yüzünden nasıl deşilebileceğini gösteren günümüz siyasi ve sosyal hayatı aslında iyi analiz eden bir iş. Çizimlerin tuhaflığı ve duygusal yönden hikayenin ağırlığıyla zıt oluşu oldukça yenilikçi ve okumaya değer bir deneyim vaat ediyor kesinlikle.

 

Leave a Reply