Oyun endüstrisinin altı, bir madeni andırıyor. İnsanların bir deyişle rahatlamak için oynadığı, bazı insanlara göre tamamen vakit kaybı olan bir çok oyuna kurulan arkaplanlar oldukça güçlü. Bunlardan biri de, hiç şüphesiz, Assassin’s Creed, Türkçe adıyla, ki film aslında orijinal adıyla vizyona sokularak bir ilke sebep oldu, bu yüzden Türkçeleştirilmiş adıyla demek daha doğru olur, Süikastçi’nin İmanı.
Assassin kelimesi kökenen ve söylenişinin benzerliğinden de çıkarılacağı üzere, Haşhaşinlerden gelmekte. Haşhaşinler, Türk tarihçilerin bildiği ve belirttiği kadarıyla Hasan Sabbah tarafından kurulmuş bir tarikatin üyelerine verilen isim. Ve assassin kelimesi her ne kadar artık İngiliz dilinde iyice yerini bulmuş ve suikastçının karşılığı haline gelmişse de, film bir suikastçının hikayesini değil, o suikastçıların hikayesini anlatıyor. Assassin’in hikayesini, Haşhaşin’in hikayesini…
Hikayenin bildiğimiz parçası doğru mu, ne kadar doğru bilemeyiz. Ancak yine de, Assassin’lerin hikayesi biraz farklı bu defa. Bu defa, Assassin’lerin korumak için yemin ettikleri somut bir madde var. Elma…
Elma’ya hepimiz aşinayız aslında. Tüm kutsal kitaplarda insanın öyküsü, cennetteki yasak elmayı çalan bir adam ve bir kadının cennetten kovulmasıyla başlar. Ancak Assassin’lerin inancına göre, Adem ve Havva, cennetten sürgün edilmiş iki günahkar değil, Tanrısal güçlerin boyunduruğundan insani iradeyi çalarak kaçmış iki isyankardır. Ve Assassin’ler inanır ki ancak ve ancak insan iradesini koruduğu sürece insandır. Elma’nın varlığını korumak, artık iradelerini korumak demektir çünkü Elma’nın içindeki her neyse, onlardan iradelerini alıp, onlara hükmedebilecek tek şeydir Assassin’ler için. Asla kimse tarafından kullanılmamalı ve sonsuza dek muhafaza edilmelidir.
Öte yandaysa Tapınakçılar vardır. Saf kötülüğü, petrol, hırs ve açgözlülüğü çıplak gözle gördüğümüz bir dünyada hayal edilebilecek en masum kötü taraftır Tapınakçılar. İnsan iradesini çalmayı, ona hükmetmeyi, filme göre yok etmeyi, dünya üzerindeki şiddet ve savaşı bitirmek adına görev edinmiş Tapınakçılar. İradenin ve ruhun kirli olduğunu, yanlış yaptığını, yok edilmesi gerektiğini ve Elma’nın asla çalınmamış olması gerektiğini düşünür Tapınakçılar. Ve buna hizmet ederler.
Elma, bu hikayede de aslında her hikayede olduğu gibi yasak olanın değil, iradenin sembolü. Çünkü Assassin’ler de öyle inanır ki yasak olanı yapabilecek, ancak iradedir. Baskılar, yasaklar ve yönlendirmelerle üretilmiş bir irade ilüzyonu değildir bu, gerçek iradedir. İster bu inançta, ister diğerinde, Assassin’lerin değişiyle Apple of Eden, yani Cennet Elması, insanı insan yapan iradenin koruyucu sandığıdır ve her ne olursa olsun, canın pahasına korumalısındır.
Elma’ya bakış açısını değiştiren, bildiğimiz şeylere bilmediğimiz bir gözden bakmamızı sağlayan alt hikayenin desteğiyse tam bu noktada ortaya çıkıyor: İnanç. İman.
İman, dünya üzerinde insanın uğruna ölebileceği ilk şeydir. Çünkü uğruna öldüğünde ne bir sevgiyi yaşatabilmek mümkündür; çünkü ölüler artık sevemez, ne de mutluluğu yaşatabilmek; çünkü ölüler artık mutlu olamaz. Ancak iman, ölümle son bulmaz. İman, ölümden beslenir. İman, insana yaşamak için sebep verdiği gibi, ölmek için de sebep veren tek şeydir. Assassin’lerin kahramanlığı da buradan gelir.
İman, duyguların en yoğunlarından biridir. Cal Lynch’i bir Assassin’e dönüştüren, onu Aguilar’ı, yani bir Assassin olan atasını anlamaya iten de budur. İman.
Film duyguları geçirişiyle, İman ve Elma’yı birer kelime ve bilinen en basit anlamlarından çıkarıp onları hem bambaşka, hem de daha güçlü yönlerinden gösterişiyle insanın aklından çıkması uzun zamanlar alan bir eser.
Arzularını, gerçek ihtiyaçlarını ve kimliğini bulmana yardım eden bir tarafı var bu büyülü öykünün. Çünkü “Aydınlığa hizmet etmek için karanlıkta çalışırız. Bizler suikastçiyiz.”
Görsel kaynakları:
Oktay
Guzel bir anlatim olmus. Filmi izledikten sonra daha iyi anlasiliyor.