Bakmak ve görmek. Gözünden düşenler, düşüşler ve düşler. Gerçekler, gereklilikler, istekler ve tutku. Yaşananlar, yaşatılanlar ve biz dünyalılar. Gösterilenler ve görülenler. Gözüm acıyor anne, üf’leyebilir misin?

Çay bahçelerinde masalara kazınmış, sokak duvarlarına boyanmış, birinin gönlünü kazanmak için atılmış, sosyal medyada paylaşılmış, eskimeyen eskitilmeyen, etkileyen etkilenilen, insanı barındıran, etken ve edilgenliğiyle iz bırakan ifadeler, tek bir kelimeye dünyayı sığdıran şair…

Tüm dünyayı kucaklamak isteyenlere, kucaklamaya kolları yetişmeyen şairden anekdotlar.30320R7DS0fF5_Gorsel24

“Hocam, sınıfta heğkese şiiğ okutuyorsunuz, bana niçin okutmuyoğsunuz ?”

Bu soruyu soran, o sırada Galatasaray Lisesinde öğrenim gören Halit Özdemir Arun’dan başkası değildi.

Kızı Seda Arun ise ilkokul yıllarında şiir okunması istenince, arkadaşları Atatürk, 23 Nisan hakkında bilindik şiirler okurken, onlardan farklı bir şiir okumaya yeltenir. Büyük bir heyecanla ağzından,

“Ölebilirim genç yaşımda,

En güzel şiirlerimi söylemeden

götürebilirim.

Şimdi kavak yelleri esiyorken başımda,

Sevgilim,

Seni bir akşam-üstü düşündürebilirim.”

bu dizeler dökülüverir. Ama neden diğer arkadaşları gibi alkışlanmamıştır?  Oysaki okuduğu şiir, arkadaşlarınınki kadar aşinaydı kendisine.

‘Babasının Özdemir Asaf olduğunu öğrenmesi için ilk kitabının basılmasını beklemesi gerektiğini’ henüz bilmiyordu Seda.

Oğlu Olgun Arun ise babasının mesleğini soranlara cevap vermeye tereddüt eder. Çünkü kendisi de emin değildir. Önceleri matbaacı olduğunu, sonradan çevirmenlik yaptığını ve şiir yazmakta olduğunu söyler. Özdemir Asaf ise oğluna tereddüdünü gidermek için mesleğini soranlara ‘babam serbest meslekle uğraşıyor’ demesini önerir.

Şiirlerinde babasının Asaf ismini kullanan Halit Özdemir Arun, Özdemir Asaf olarak adını şiir camiasında duyurmaya başlayacak, hem çocukları hem de şiir severler arasında yalın ve kısa şiirleriyle büyük bir şair olarak tanınacak, Türk Edebiyatında ve hatta yurt dışında iz bırakacaktır.

Hatta Özdemir Asaf’ın şiirleri Türk sosyolog-yazar Gaye Petek tarafından Asaf’ın vefatından sonra Fransızcaya çevrildi ve  Apres Moi, Le Bonheur (Benden Sonra Mutluluk) adıyla Fransa’da yayımlandı.

Şiirlerin bir hikâyesi vardır. Bazılarını şair yazar, bazılarını da anılar yazdırtır. Düşünülenin aksine, yüklendiği anlam nezdinde o kadar da derin değildir yaşanılanın aksettirdikleri.

Portre

Özdemir Asaf’ın Her Neyse adlı şiiri de buna örnektir.

Türkiye’de İstanbul ne ise,
İstanbul’da gece ne ise
Gecede yürümek ne ise
Yürürken düşünmek ne ise
Seni unutamamacasına düşünmek ne ise
Unutamamanın anlamı ne ise
Seni sevmek ne ise
Saklayayım mı yok söyleyeyim derken
Birden aşka düşmek ne ise
Her neyse…

Asaf, karşısında oturan kadından hoşlandığını itiraf etmek ister. Türkiye’de İstanbul ne ise diye söze başlar. Sözü o kadar çok dolandırır ki bir türlü kadına açılamaz ve onun için bu denli önemli olduğunu söyleyemez. Her neyse deyip kalkmaktan başka bir çaresi kalmamıştır artık. Bu durumdan da Her Neyse şiiri kalmıştır geriye. Gözlerine bakıp söyleyemediğini şiirine yansıtarak anın intikamını alır gibi ‘aşka düşmeyi’ anlatmıştır.

Özdemir Asaf’ın bir diğer ayırt edici özelliği ise ‘r’ harfini söyleyememesidir. Matbaasının açılış işlemlerini yapmak üzere gittiği vergi dairesinde de artikülasyon bozukluğu başına dert açacaktır. Trajikomik bir üslupla anlatacaktır başına gelenleri. Memur, adını sorduğunda, Halit Özdemiğ Ağun cevabını verecektir. Görevli de, kâğıda Halit Özdemir Ağun yazacaktır. Bu yanlışı fark eden Asaf, soyadının yanlış yazıldığını doğrusunun Ağun olduğunu söyler. Görevli de, Ağun yazdığını ve doğru olduğunu söyleyecektir. Asaf sinirlenir, kâğıdı alır ve ARUN yazar ve seslice okur: AĞĞĞĞUN!

Yine, ‘r’ harfini söyleyememesinden kaynaklanan taksi anısı vardır ki yüzde tebessüm gözde yaş bırakır. Hem dokunaklıdır hem de Asaf’ın o temiz, saf, duyarlı mizacını keşfetmenizi sağlar.

Karaköy’e gitmek için bindiği takside, taksici ‘neğeye biğadeğ’ diye sorar. Tesadüf odur ki taksi şoförü de Asaf gibi ‘r’leri söyleyemez. Asaf da bunun üzerine utancından Kağaköy’de inmek istediğini söyleyemez onun yerine içinde r harfi geçmeyen Eminönü der ve orada inip Karaköy’e kadar yürür.

28 Ocak 1981 günü Can Yücel de Asaf’ın cenazesi sonrası Cenaze Dönüşü adlı bir şiir kaleme alır.

“Anlaşıldı bu

R’lerin intikamı

Onlar yuttu Özdemir Asaf’ı.”

Mezarı, Asaf’ın isteği üzerine Aşiyandadır. Kuş, yuvasını bulmuştur. Hatta, Asaf’ın en sevdiği şarkı “Aşiyan Yolları”dır. Zeki Müren’den dinleyelim öyleyse:

Asaf’ın Bebek’te bir meyhanesi varmış. İçki sevdası ona meyhane açtırmış. Asaf burada şiir yazıp sepete atarmış. Sepetin içindekilerin sermayesi olduğunu, ayık zamanında sepetten alıp düzeltip şiir yazdığını söylermiş. Bu meyhanede bir de dünya küresi varmış. Çocuklarına küreyi silmeleri gerektiğini söylermiş. Küre, tozdan simsiyah olduğunda o meşhur “Bana ıslak bir bez verin/ Dünyanın tozunu alayım” dizeleri yazılacaktır.

Hoca cevap verir: Oğlum Özdemiğ sen, şiiğ değil, şiiğin canına okuyoğsun.

Gerçekten de Asaf şiirin canına okuyacaktır.

Sana gitme demeyeceğim.
Üşüyorsun ceketimi al.
Günün en güzel saatleri bunlar.
Yanımda kal.

Sana gitme demeyeceğim.
Gene de sen bilirsin.
Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim,
İncinirsin.

Sana gitme demeyeceğim,
Ama gitme, Lavinia.
Adını gizleyeceğim
Sen de bilme, Lavinia.

Son dörtlükte hiç ‘r’ harfi bulunmayışı Asaf’ın hocasından ve r’lerden intikamıdır. Asaf’ın en çok okunan ve sevilen şiiri Lavinia. Ölüm çiçeği: Lavinia.

Ölüm gibi bir şey olacaktı ama kimse ölmeyecek miydi? Açtık açıktı, bazen hislere bazen gerçekliğe. He deyip üstünde durmadıklarımızı, ayır demeyecek miydik geleceğimiz için.  Üf “dünya k’açtı gözüme.”

Leave a Reply