Şu dünyaya bir daha gelsem tekrar kız olmak ister miydim? Büyük ihtimalle cevabım “evet” olurdu. Biz kızların omzunda erkeklerinkine göre daha fazla yük varmış, öyle diyorlar. Bazılarına göre de erkekler kızları taşırmış omuzlarında. Hayatta en nefret ettiğim şeylerden birisi iki cinsiyet arasındaki bu bitmeyen rekabettir. Hâlbuki hepimizin birbirinden farklı ama bir o kadar da aynı sorunları var ve bir şekilde kendi hayatlarımızı yaşayıp gidiyoruz. Fakat kız olmak biraz daha hassas bir konu, bunu kabul ediyorum. Toplumda cinsiyetimizden dolayı konumlandırıldığımız yerlerin bize sundukları, bizleri erkekler ve kızlar diye ayırıyor ama bu yetmez. Biz kızlar öyle karmaşık canlılarız ki kendi içimizde de bir ispat yarışına girdik. Lena Dunham da bana bununla ilgili bir şeyler düşünmemde yardımcı oldu Bildiğin Kızlardan Değil adlı kitabında. Bu yüzden size şiddetle önerdiğim bu kitabı biraz anlatmak istiyorum.

Bildiğin Kızlardan Değil kitabı aynı zamanda GIRLS dizisinin senaristliğini ve başrolünü üstlenmiş olan Lena Dunham’a ait. Son yıllarda yaptıklarıyla oldukça dikkan çeken bu ismin hayatını anlatıyor aslında bu kitap; beş bölümden oluşuyor.

Bu, genç bir kadın olma deneyimini anladığını zanneden herkesin kesinlikle okuması gereken bir kitap.
-Caroll Dunham

Kimdi bu bildiğimiz kızlar? Bu sıfatlandırmada o kadar büyük bir anlam yatıyor ki üzerine biraz düşününce benim bile ağzım açık kaldı. Sanırım bu bildiğimiz kızlar, “kız” kelimesini duyduğumuzda aklımıza ilk gelen kız modelini temsil ediyorlar. Lena Dunham’ın da anlattığına göre bu kızları biz oldukça kıskanıyoruz ama aynı zamanda örnek alıyoruz.

Biraz özelliklerinden bahsetmek gerekirse en güzel elbiseleri bu kızlar giyer mesela. Şüphesiz ki inceciktirler. Hiç imkânsız bir aşka kafayı takıp üzmezler kendilerini, çünkü en güzel ilişki de bunlardadır. Hayat ne kadar pembeyse onlar için notları da o kadar yüksektir. Peki üzülmezler mi bu kızlar? Üzülürler ve ağlarlar tabii ki ama rimelleri akmaz hiçbir zaman. Nil Karaibrahimgil’in de dediği gibi “Hayat bazen birini seçer, biz “pas!” deriz söz Pelin’e geçer.”. Buradaki Pelin bizim namıdiğer bildiğimiz kızlarımız. İşin aslı, bir yol çizilmiş bu bildiğimiz kızlara ve biz bütün kızlar öyle olmak istiyoruz, elimize ilk oyuncak bebeğimizi aldığımızdan beri. İncecik belli oyuncak bebeklerimizin parlak saçları gibi bir hayat hedefleyerek açıyoruz gözümüzü dünyaya.

Üzgünüm ama ben sizin bildiğiniz kızlardan değilim. Hatta size bir sır vereyim: Kimse o kızlardan değil. Elbette içimizde yatan bu kızlardan olma hevesi bizi bırakmıyor ve bir bakıma onlara da benzeyen yanlarımız yok değil. Fakat unuttuğumuz bir şey var ki ben sadece benim. Sen de sensin. Kimse bir kalıp altına girip hayatını mükemmel kız olma peşinde koşarak tüketmek zorunda değil. İncecik bir belim yok ama ince düşünceli bir insanım. Son moda elbiseler bende değil ama son derece kıvrak bir zekam var. Parlak ve uzun saçlarım yok ama parlayan gözlerim var bu hayatta. Sizin bildiğiniz kızlarda var mı bu özellikler? Bilemezsiniz ki. Kimse bilemez. Kimse karşısındakini tek seferde “bildiğimiz kız” kalıbına sokma cesaretine giremez. Küçüklükten beri hayalini kurduğumuz o mükemmel kız profilini kafamızda şekillendirenlerin günahı boyunlarına ama sanırım ben sizin bildiğiniz kızlardan olmak için uğraşmayı bıraktım. İçimdeki kızı dinledim ve o bana çok daha ilgi çekici şeyler sunuyor.

Barbie yapaydır. Bunu aklında tuttuğun sürece onunla oynamak güzel.

-Lena Dunham

Biz kızlar, kendimizi hiç önemsemiyoruz ama önemsediğimizi sanıyoruz. Biz, başkalarının gözlerini kendi gözlerimizden daha çok düşünüyoruz bu hayatta. Kısacık hayatımızda birileri tarafından yazılıp çizilmiş bir kızın rolünü oynamak bana hiç akıllıca gelmedi. İşin aslı ben sizin ne bildiğiniz kızlardanım ne de bilmediğiniz. Ben sadece bu hayatta her nefesimi kendim gibi almaya çalışan bir kızım; Lena Dunham gibi. Hatta ben aslında bu hayatta bir eşi daha bulunmayan ama çok fazla ortak nokta bulabileceğiniz bir insanım.

Leave a Reply