Popüler Kültürde “Aşk” – I

TDK’ya göre popüler kültür; “belli bir dönem için geçerli olan, hızlı üretilen ve hızlı tüketilen kültürel ögelerin bütünü”nden oluşuyor. Bu açıdan bakıldığında popüler kültür, toplumun beslendiği kaynakların bir göstergesidir. Bu kaynaklar spordan müziğe, tüketim alışkanlıklarından sinemaya kadar pek çok alanı barındıran bir çeşitliliğe sahip olabilir. Bu bakımdan, her ne kadar popüler kültürü pop müziğe, bestsellerlara ve TV dizilerine indirgemek yanlış olsa da, istatistiksel çalışmaların fazla yapıldığı alanlar olarak değerlendirmeye en müsait alanlar, bu alanlar oluyor, diyebiliriz.

Nitekim pop müzik hitlerine baktığımızda ne yazık ki çok kısıtlı bir konu yelpazesi görüyoruz. Açıkçası tek bir konu dikkat çekiyor, o da aşk. 2017’de Türkiye’de en çok dinlenen şarkılar listesinde Ed Sheeran’dan Shape of You başı çekerken, en çok dinlenen Türkçe şarkının da Aleyna Tilki’den Sen Olsan Bari olması da bu varsayımı destekliyor. En çok okunan kitaplara baktığımızda instagram hikâyelerinden düşmeyen Kürk Mantolu Madonna profili biraz kurtarsa da, kitap marketlerin en çok satanlar kısmını süsleyen Kötü Çocuk ve türevleri göz yoruyor. Bu tarz kitapların temasına aşk demekten imtina etsem de, gençlerin “zevkine” hitap ettikleri açık. Türk dizi profili de bu konuda pek umut vadetmiyor. Hakkını yememek lazım, burada biraz konular çeşitleniyor, işin içine mafya, şiddet, tarih vs. de giriyor. Fakat diziler de bundan öteye gidemiyor.

Bu tekdüzelik hem yoruyor hem şaşırtıyor. Şaşırtıyor zira popüler “eser”lere bakarak bir kanıya varmaya çalışsak, sanki hayatta başımıza gelen tek şeyin aşk olduğunu, aşkın herkesin başına geldiğini ve tüm insanların aşk böcekleri gibi dolaştığını varsayacağız. Oysaki hayat tek renkten oluşmuyor, bu çok renklilik de ne yazık ki popüler kültüre yansıtılamıyor. Nitekim, Soluk Alma Dersleri’nde Anne Tyler da bu haklı isyanı paylaşıyor:

“Neden moda şarkıların konusu hep romantik aşklar olurdu ki? Yaşam yeni doğan bebeklerle, dostlarla paylaşılan güzel anlarla, heyecanlı tatillerle doluyken, neden hep iç burkucu ayrılıklardan, unutulmayan öpücüklerden, yürek acısından söz ediyordu bu şarkılar? Televizyonda izlediği bir belgesel geldi aklına. Bir grup arkeolog, İsa’dan önce bilmem kaçıncı yüzyıldan kalma bir nota kitabının kalıntısını bulmuştu. O bile, kendini sevmeyen bir kıza feryat eden bir gencin yazdığı bir şeydi.”

Aslında benim karşı çıktığım şey, aşkın popüler kültürde yer bulması değil. Aksine işlenmesi gerektiğini savunuyorum fakat tek gerçek gibi işlenmesine karşıyım. Ayrıca merkezine “aşk”ı konu alan bir yapıtın onu “işlemesi” gerekir. Yani âşık olan karakterin yaşadığı değişim, aşkın hissettirdiği duygular – uzun bakışmalara yer vermeden – , insanın hem iyi hem de kötü yanlarını beslemesi gibi faktörler de eserde yer almalıdır. Zaten pek çok klasikte aşk bir vazgeçilmezdir; Madam Bovary, Anna Karenina, Aşk-ı Memnu veya Monte Kristo Kontu da aşktan beslenir fakat bunu nitelikli bir şekilde yapar. Sayılan eserleri yücelten şey de budur. Bu eserlerde ya karakterlerin psikolojisi ayrıntılı işlenmiş ve ruhsal buhranlarına yer verilmiştir ya da aşk bir yan hikâye olarak yerini almıştır.

 

KAYNAKLAR:

http://www.textielmuseum.nl/uploads/content/04_pop.jpg

https://3.bp.blogspot.com/–zuOcqBe9lE/Vvk7rhCHPHI/AAAAAAAAAEQ/xIsF7Ty_gwIVuW0nhs_a-kYdsFzyZq7qA/s1600/Daya-Tarik-Musik-Jazz.jpg

https://www.ilkelihaber.com/wp-content/uploads/2017/01/kötü-cocuk.jpg

http://ww1.hdnux.com/photos/33/72/50/7318048/3/920×1240.jpg

Leave a Reply