Nuri bilge Ceylan, senelerdir sıkı takipçisi olduğum, her filmini büyük bir hayranlıkla izlediğim, bence Türk Sinemasının en iyilerinden biri olan, çok değerli bir yönetmen, fotoğraf sanatçısı ve senarist. Her filminde kendisini biraz daha geliştirmesinin yanı sıra, dünyaca saygınlığı da her geçen yıl artmakta. Şimdiye kadar çektiği kısa ve uzun metraj bütün filmleri Cannes Film Festivali’nde gösterime sunuldu, birçoğu ödülle döndü. Üç Maymun (2008) ile En İyi Yönetmen ödülünü, Bir Zamanlar Anadolu’da (2011) ile Büyük Jüri Ödülü’nü ve Kış Uykusu (2014) ile Altın Palmiye Ödülü’nü kazanarak, kariyerinin zirvesine ulaştı. NBC, uzun zamandır merakla beklenen son filmi Ahlat Ağacı ile 2018 Cannes’da Ana Yarışma Seçkisine girmesine ve film bitiminde 15 dakika boyunca durmaksızın ayakta alkışlanmasına rağmen Cannes’dan eli boş döndü.

Kış Uykusu ile çıtayı en tepeye çıkaran Nuri Bilge Ceylan, beklentileri o denli yükseltti ki Ahlat Ağacı’nı bir an önce izlemek ve salondan ayrılırken tatmin duygusuna karışmış buruklukla bir yere çöküp hikâyenin bana dokunan yerlerini bütün ayrıntılarıyla saatlerce düşünmek ve az önce ne kadar güzel bir film izlediğimi tekrar tekrar hatırlamak ve Nuri Bilge’ye bir kez daha teşekkür etmek istemiştim. Ancak bunların hiçbiri olmadı. Daha film bitmeden, başka bir yönetmenin filmini izliyor olsam asla takılmayacağım şeylere takıldım; bazı oyuncuların yapmacıklığını, senaryodaki bayağılığı ve en önemlisi de sinematografiyi sorguladım.

 


Ahlat Ağacı, Çanakkale’de üniversite okuduktan sonra ailesinin yanına Çan’a dönen Sinan’ın (Doğu Demirkol) hikâyesi. Eskiden at yarışı bağımlısı olan ve artık kimsenin kendisine güvenmediği, sınıf öğretmeni bir baba (Murat Cemcir), kocasının maaş kartına el koyarak evi ayakta tutmaya çalışan ve çocuk bakıcılığı yapan bir anne (Bennu Yıldırımlar) ve ergen bir kız kardeş (Asena Keskinci)… Yazar olmak isteyen hırslı ve kibirli bir genç Sinan. Doğup büyüdüğü toprakları beğenmeyen ancak onlardan beslenen bir yazar adayı… Film boyunca her sahnede Sinan var; babasıyla olan ilişkisi, Hatice’yle (Hazal Ergüçlü) olan bir sahnelik yakınlaşması, Çanakkale’li yazar Süleyman (Serkan Keskin) ile diyalogları, dedesinin köyünün imamı Veysel (Akın Aksu) ve karşı köyün imamı Nazmi (Öner Erkan) ile olan uzun tartışmalar… Aykırı bir karakter Sinan. Anne ve babasıyla olan mesafeli ilişkisi, düşündüğü ve dile getirdiği konular, sözcükler, bütün hal ve hareketleri bunu destekler nitelikte… Nuri Bilge Ceylan, ahlat ağacını bir metafor olarak kullanmış. Filmde “uyumsuz, yalnız ve biçimsiz” olarak tasvip edilen ağaç, bana göre Sinan’ın ve babası İdris’in karakterini temsil ediyor. Zaten her ne kadar başka konular da ele alınsa, filmin merkezinde Sinan ve babası var.

Aynı zamanda fotoğrafçı olan ve her filminde bu yeteneğiyle fark yaratan NBC, Ahlat Ağacı’nda da kartpostallık karelere imza atmış. Tanıtım fotoğraflarında ve fragmanında gördüğümüz birbirinden güzel manzaralar, filmin tamamında karşımıza çıkıyor ve NBC bu alandaki yeteneğini bir kez daha kanıtlıyor. Ancak tam bu noktada filmin sinematografisine de değinmek istiyorum. NBC, her filminde olduğu gibi Ahlat Ağacı’nda da Gökhan Tiryaki ile çalışmış. Birlikte birbirinden güzel işlere imza atan bu ikili, bu başarılarını ne yazık ki Ahlat Ağacı’nda tam anlamıyla sürdürememiş. Gerek Bir Zamanlar Anadolu’da olsun gerekse Kış Uykusu’nda neredeyse mükemmellik seviyesinde olan sinematografi, Ahlat Ağacı’nda göze batacak seviyede zayıf kalmış. Filmi izleyenler mutlaka fark edecektir ki filmin birçok sahnesinde (özellikle Sinan ve yazar Süleyman’ın birlikte yürüdüğü uzun sahnede) çözünürlük değişiklikleri göze batıyor.

Nuri Bilge’nin, Ahlat Ağacı’nda yeni teknikler denediği ve büyük ölçüde başarılı olduğu inkâr edilemez. Özellikle hareketli kamera kullanımın diğer filmlerine kıyasla fazla oluşu ve diyaloglara hiç olmadığı kadar yer vermesi, NBC sinemasının boyut değiştirdiği anlamına gelebilir. Ancak değişmeyen en önemli şeylerden biri, Nuri Bilge’nin hayata dair gerçekçi tespitleri ve bu tespitleri filmlerine nakış nakış işlemesi… Bu tespitler kasaba kültüründen din felsefesine, çok geniş bir yelpazede ve Kış Uykusu’nda da karşılaştığımız “aydın” ve “imam” tiplemeleri Ahlat Ağacı’nda da farklı bir konumda karşımıza çıkıyor.

Filmi izlerken beni rahatsız eden en önemli noktalardan birisi, karakterlerin dile getirdiği konular oldu. Şöyle ki Kış Uykusu’nda yerine göre ve doğru bir şekilde kurulan entelektüel birikimli diyaloglar, Ahlat Ağacı’nda havada kalmış. Örneğin Sinan’ın annesiyle, babasıyla, Süleyman’la ve imamlarla konuştuğu konular, konuşma şekli, seçtiği sözcükler, bence karakterlerle uyuşmamış ve bu uyuşmazlık filmi gerçekçilikten uzaklaştırmış. İzleyenler ne dediğimi eminim anlayacaklardır.Değinmek istediğim bir başka konu ise oyunculuklar. Öncelikle söylemem gerekir ki Sinan karakterini canlandıran Doğu Demirkol, çok doğru bir seçim olmuş. Demirkol’un filmde canlandırdığı üniversite mezunu ve yazar adayı olan kasabalı genç Sinan, doğup büyüdüğü toprakları her ne kadar sevmese de o topraklarda yetişmiş ve o topraklardan beslenen biri ve gerek konuşma şekli gerekse hal ve hareketleri bunu destekler nitelikte olmalıydı. Doğu Demirkol’un çok da rol yapma ihtiyacı duymadan bunu başardığını gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. NBC’nın Doğu Demirkol seçimi, bazı çevrelerce tartışılsa da bence çok yerinde olmuş.


Sinan’ın babası İdris öğretmen karakterini canlandıran Murat Cemcir, komedi filmlerinden aşina olduğumuz bir oyuncu ve Ahlat Ağacı’ndaki rolü gereği biraz aykırı ve yer yer komik bir karakter sergilemiş. Burada hiçbir sıkıntı yok aslında. Filmi izleyenler de benimle aynı görüşte olacaklardır ki Murat Cemcir filmin büyük bir bölümünde rolünün hakkını veriyor. Ancak benim rahatsızlık duyduğum bir sahne var ki Murat Cemcir söylediği sözleri sanki ezbere okuyormuş gibi bir portre çizmiş. Filmin sonuna doğru, tarladaki kulübenin önünde oğlu Sinan ile onun yazarlığı ve edebiyat üzerine olan diyalogları, çok göze çarpıyor.


Nuri Bilge Ceylan, her filminde olduğu gibi Ahlat Ağacı’nda da siyaset, din ve edebiyat tartışıyor, ancak diğer filmlerine nazaran bunu kasaba ağzıyla yapıyor ve filmin tamamına yayıyor. Ahlat Ağacı, şüphesiz ki yılın en iyi yerli filmi. Her filminde adeta bir roman yazan NBC, Ahlat Ağacı’nda da uzun, geveze ama samimi bir roman yazmış. Belki de ülke sinemasının en iyi yönetmeni olan NBC’dan her filminde mükemmeli beklemek gibi bir hata yapıyoruz. Belki de herhangi bir beklentisi bulunmayanlar, Nuri Bilge Ceylan sinemasına aşina olmayanlar, Ahlat Ağacı’nı kusursuz bir baş yapıt olarak nitelendirecekler. Ben sözü daha fazla uzatmadan sizleri, şüphesiz yılın en iyi yerli yapımı olan Ahlat Ağacı’nı izlemeye davet ediyorum. İzleyenler, muhakkak kendilerinden bir şey bulacaklardır…

Leave a Reply