Geçmişin Gelecek Hayalleri: Retrofütürizm

Geleceğin filmlerde yer edinen öngörüsü oldukça ilginç gelir bana. Bu öngörüler genelde biraz karamsardır ve çokça da kullanılan belli şablonlar içerir. Teknolojinin gelişmesi ile robotlar insanlara benzetilir; insanlarsa dışarıdan mükemmel görünen sistemlerin pahalı köleleri olarak, istemeden sanki bir robota benzer. Kıyafetler, mobilyalar, tasarımlar ilginçtir ancak minimaldir ve birbirlerinden neredeyse hiçbir farkları yoktur. The Fifth Element gibi rengarenk hayal edilmiş istisnai distopyalar da vardır ancak genel olarak her yeri alüminyum folyo tadında milenyum grisi kaplamış gibidir. Her geçen gün insanların kendi renklerini dünyaya katmaya daha da çok cesaretlendiği, insanların git gide birbirinden daha da farklılaştığı bu dünyada gelecek hep tekdüzedir, herkes seri üretimden çıkmış gibi birbirine benzer.

Ex Machina (2014)

Özellikle filmlerde gelecek için çizilen bu tarz distopyalar, olabileceklerin yanında fazla ütopik kalır ve film tarihinde de bunun birçok örneği vardır. 1969’de çekilen, 2001: A Space Odyssey filminde “Hal” adında şimdiki teknolojinin çok ötesinde bir yapay zeka bulunur ve maalesef 1985 yapımı Back to the Future filminde yer alan zaman yolculuğu hala bulunamamıştır. Belki bu gibi filmler imkansızı sadece bir bilim kurgu olarak göstermiştir ya da sadece tarihi biraz erken öngörmüştür. Her iki türlü de sanat ile insanlar, geleceği; olma ihtimali daha düşük olan halleriyle hayal etmek isteyebilirler. Ayrıca yıllar sonra bile dünyayı baştan aşağı değiştirecek gelişmelerin olmaması, sadece insanların ellerindeki telefon modellerinin değişmesi çok da heyecanlı gelmez kimseye.

The Fifth Element (1997)

İşte bu 60’larda, 70’lerde, 80’lerde yapılan fütüristik tabloların günümüzle tutmaması, yanında ayrı bir güzellik getiriyor. “Peki ya, teknolojinin ilerleyişinde değişiklikler yaşansaydı nasıl olurdu?” sorusunu sorduğunuzda, cevapları size, bu eski tablolar veriyor. Çünkü her ne kadar bilim adamlarının çalışmalarıyla, gelecekte ne tür teknolojik gelişmelerin olabileceğini az çok tahmin etsek de, sonuç çok daha farklı olabilir. Mesela cep telefonları eski fütüristik filmlerde çok görülmezken, çoğunda uçan arabalar gezer havada. Her tarafta uçan arabaların uçtuğu ancak insanların kablolu telefonlarla konuştuğu bir şehir silüeti ne kadar ilginç değil mi? 1982 yapımı Blade Runnerda da buna benzer bir 2019 yılı Los Angeles silüeti bulunur. Sahneler 2017 yılının çok ötesinde teknolojilerle donatılmıştır ancak filmin vizyona girmesinden sadece bir sene sonra satışa çıkan cep telefonları, filmde kendine yer bulamamıştır.

Blade Runner (1982)

Eski fütüristik distopyaların bir diğer etkileyici tarafı ise tasarımlarıdır. Tasarımlar çok sıra dışı hale getirilmeye çalışılsa da sonraki nesillerden birisi baktığında, tasarımların o dekorun yapıldığı dönemle ayrılmaz bir bütünde olduğunu görür. Çünkü yapılan tasarım o dönemin trendlerine, yaygın kullanılan materyallerine ve en önemlisi de o dönemle sınırlı teknolojisine bağlıdır. Uçan arabaların bile tasarımı, o dönemde popüler olan arabaların biraz daha komplike şekle getirilmesiyle oluşur.  2001: A Space Odyssey filminin ünlü kırmızı koltukları, tasarımıyla oldukça fütüristik görünürken; sahnedeki tabela yazılarının tarzı, kullanılan malzemeler, 60’lı yıllardan kopamıyor. İşte bu şekilde, günümüz perspektifini, geçmişteki imkanları ve modayı sentezleyerek ortaya koyulan akıma retrofütürizm deniyor. Retrofütürizmde, upuzun gökdelenler arasında gezen zeplinler vardır, ya da her yeri robotlar kaplamışken kitaplıkta duran saman kağıtlı kitaplar bulunur. Eskinin güzelliğiyle yeninin pratikliği çok güzel bir sentez oluşturur.

2001: A Space Odyssey (1969)

Retrofütürizmin daha çok benimsenmesin temel sebebi de nostaljidir. Eskiler yaşandıktan sonra gözünüze daha güzel görünür; daha doğmadan var olan şeyler için bile insan içten içe sevgi duyabilir, kötü taraflarını görmezden gelebilir. Önceden çok da önemi olmayan bir durum, bir eşya sizi, sonradan düşündükçe çok mutlu edebilir. Nostalji belki de bu yüzden vardır, dozunda nostalji her zaman var olmalıdır da… İnsan, tam şu anki haline çok etki edemez belki ama beyninde, geçmişte olan hisleriyle oynayabilir. Bu yüzden retrofütürizmin bugün hayal edilen gelecekten çok daha farklı bir güzelliği vardır benim için.

Günümüzde kurulan gelecek hayalleri yapay ve karanlık gelir bana; eski tasvirlere bakmak daha ilgi çekicidir. Gelecek, heyecanla beklenen teknolojik gelişmelerine rağmen, her zaman karamsar yazılır ve çizilir. Eskilere bakmak bu yüzden daha ilgi çekicidir: Bazen saçma gelir, geri kalmış durur ama size farklı bir bakış açısı getirir ve o karamsarlığa biraz daha eğlence katar. İşin daha da güzel tarafı, sonraki nesiller dönemimizdeki fütüristik eserlere baktıklarında, bizim eskilere baktığımızda hissettiklerimizi yaşayacaklar. Sanırım bu yüzden retrofütürizm modasını hiç kaybetmeyecek…

 

 

Kaynaklar:

https://www.artstation.com/artwork/wPed6

http://www.esquire.com/lifestyle/health/news/a48754/information-chip-implant/

History of Architecture through movies

http://www.byaccidentordesign.com/design-blog/2001-a-space-odyssey/

http://historiesofthingstocome.blogspot.com.tr/2013/01/retro-futurism-24-1968-on-way-to-2019.html

http://www.bilimkurgukulubu.com/genel/inceleme/vadesi-dolmus-geleceklerimiz/

 

Leave a Reply

1 comment

  1. Albina Yılmaz

    Retrofütürizm kulağıma tanıdık gelen ama tam tanımını yapamadığım bir terimdi bu yüzden yazın ilgimi çekti. Özellikle bilim kurgu filmlerine göndermeler yaparak terimi akıcı bir dille sıkmadan anlatmansa okuyucuda ayrı bir tat bırakıyor. Bu güzel yazı için çok teşekkürleerrr :)