Attila İlhan, “gözlerin gözlerime değince felaketim olur ağlardım/ beni sevmiyordun bilirdim/ bir sevdiğin vardı duyardım” diyerek başlıyor üçüncü şahsın şiiri’ne. Üçüncü şahsın şiiri, kuşkusuz edebiyatımızın en çok okuyucuya ulaşmış şiirlerindendir. Herkes bir şekilde bir kısmını ezbere bilir, katarsisi tecrübeler. O halde şiirdeki duygulara yoğunlaşmak gerek. Felaketimiz olan aşk, neden felaketimiz ? Nil Karaibrahimgil’in ikonik şarkısındaki Pelin’i hatırlıyorsunuz değil mi ? Yazımda, Pelin’i ve üçüncü şahsın şiiri’ni birleştirmek yoluna gideceğim. Zira, aşk ve kalp kırıklıklarına dair Schopenhauer’ı ve Botton’ın argümanlarını incelemeye geçmeden önce söz konusu ilişki senaryosunu takip etmemizi kolaylaştıracaktır.

Gözleri gözlerimize değince felaketimizin olduğu kişi Pelin’i sevmekte. Bu felaketlerin üstüne mor da bize hiç yakışmıyor. Malum, mor da Pelin’e yakışır. Kader bize hiç gülmez anlayacağınız!

Sevgili okurlar, ne demek bu morlar ve felaketler ? Alain de Botton ve Schopenhauer’ın aşka dair önemli tespitleri doğrultusunda bu kavramları incelemek, kırık kalpler için yerinde bir teselli olacaktır.

Schopenhauer’e göre aşkın felaketlerine olan tepkimiz aşırı ya da rastlantısal değildir. Schopenhauer, aşkı bir gayretkeşlik olarak tanımlıyor ve bunun da yerinde bir çaba olduğu fikrinde. Zira, insan doğasında var olan ve hayatta kalma içgüdüsü olarak adlandırdığı yaşam iradesi tüm eylemlerimize yön veren esaslı unsur. İrade kuramı ile, aşkı biyolojik bir gereklilik, türün devamını sağlayan itici güç olarak gören Schopenhauer’ın ilişkilerdeki seçimlere ilişkin örneği konuyu anlamımıza yardımcı olacaktır. Bir sonraki kuşağa kusurlarını aktarmak istemeyen bireyler, seçimlerinde zayıflıklarını başka bir birey aracılığıyla düzeltmeye çalışacaklardır. Sivri çenelilerin, geniş çenelilere yönelmesi durumunda bir sonraki kuşak mükemmel olacaktır! Schopenhauer bağlamında diyebileceğimiz şudur ki:Pelin’in sevilmesinin nedeni, Pelin’i seven kişiye aslında morun hiç mi hiç yakışmamasıdır! Zira, mor Pelin’e yakışıyor. Böylece gelecek nesiller Schopenhauer’ın deyimiyle biraz daha kusursuz olacaktır. Sevgili okurlar, e bana da kırmızı çok yakışır demenizi anlayabiliyorum. Bu durumda Schopenhauer size sevdiğiniz kişiye hali hazırda zaten kırmızının yakışıyor olduğunu söylerdi. Bu sebeple kırmızı yakışan biriyle birlikte olmasına gerek yoktur. Dolayısıyla sevdiğiniz sizi sevmiyor olması anlayışla karşılanabilir. Schopenhaure’in açıklamaları sizi yeterince telkin etmediyse kalp kırıklığınıza ilişkin Botton’un fikirleri daha iç acıcı gelebilir.

İnsan doğasını temel alarak Schopenhauer yaptığı açıklamaya alternatif olarak Alain de Botton’un mitsel aforizmasını önereceğim. Alain de Botton, romantik insanların niçin aşk hayatlarının bir çıkmaz olduğunu anlatan konuşmasında psikoterapainin temel yaklaşımlarından yola çıkıyor. Botton, aynı sporu yapan, aynı kitapları okumayı seven kısaca çok fazla ortak noktası olan iki mükemmel insanın ilişkisine odaklanıyor. İki mükemmel insan tanıştıktan ve birlikte vakit geçirdikten sonra ilişkilerinde bir şekilde eksik olan bir şey olacaktır. O şeyin, genlerle mi, aşkın kimyası ile ilgili mi olduğunu sorgulayabiliriz. Fakat, Botton’a göre bunun salt sebebi bilinçaltımızda yatıyor. Bilinçaltımız bu kişinin mükkemmel ve hoş olduğunu bilmektedir. Fakat bir sorun vardır bu mükemmel insan, aşkta acı çekmeyi beklediğimiz anlamda bize acı çektiremeyecektir. Yani ilişkilerden aslında mutluluk gibi mutsuzluğu da bekleriz. Attila İlhan’dan öğrendiğimiz aşkın felaketimiz olması tam olarak Botton’ın bahsettiği türden bir bilinçaltı değil mi ? Aşkı şiirlerden öğrenenlerin ister istemez bu beklentilerde olması çok olağan bir durumdur. Bu durumda sevdiğiniz kişi ile mükemmel uyumunuzdan dolayı, mor Pelin’e yakışmakta. Zira, Botton’a göre Pelin ve sevdiğiniz kişinin sizden daha az olan mükemmel uyumları onların bilinçaltındaki şiirsel aşkı tetiklemektedir. Ayrılık acısı, kaybetme korkusu gibi edebi zevkleri deneyimleyebileceklerdir.

Kırık kalpler tesellisini ister Attila İlhan’dan yola çıkarak Alain de Botton’da bulabilir istelerse de Nil’in Pelin imgesini Schopenhauer doğrutulsunda anlamlandırabilir. Çeşitli varsayımlarla eleştirilmesi mümkün olan her iki görüşe de ana hatlarıyla yer verme sebebim, kalp kırıklıklarını açıklamaya yönelik başlangıç noktalarının olması. Zira, aşkı doğrudan inceleyen filozofların nadir olduğu bilgisi göz önüne alınırsa, ihmal edilmiş bu alana dair her girişim heyecan verici olmakta.

Bu durumda iki görüşü de özetleyerek diyebiliriz ki; mükemmel bir tanışma hikayesi, tesadüfler ve uyum içindeki iki insan bir ilişki için yeterli değildir. Yaşam iradesi denen üst bir irade mor’u gelecek nesiller için esaslı unsur yapabilir. Yani Pelin’lerin olması kaçınılmaz. Bunun da ötesinde mükemmel bir hikayenin, edebi mutsuzlukları içinde barındıramıyor olması ilişkinin mahiyetine yönelik bir sorundur. Adeta, ilişkinin varoluşsal krizi ! Haliyle, gözlerin gözlerime değince…

Alain De Botton, Felsefenin Tesellesi

Aşkın Metafiziği, Arthur Schopenhauer

Attila İlhan, Üçüncü Şahsın Şiiri

Yazıda yer alan resimler, tarafımca çizilmiştir.

Leave a Reply