Tuna ve Sava
Mekhane, tiyatro oyuncularını gökten iniyor ya da göğe çıkarıyor gibi gösteren bir sahne düzeniğidir. Ben, Tuna nehri ve Sava nehrinin birleştiği yerde şüphesiz mekhaneyle belirmedim. Turistik seyir teknesiyle gittim. Sırbistan’ın başkenti Belgrad’da birleşen Tuna ve Sava’ya dair rivayeti ilk kez orada duydum. İtiraf etmeliyim rivayet beni çok etkiledi. Haliyle, kaynağını araştırdım. Rivayeti destekleyen mitler varsa da ben ne yazık ki keşfedemedim. Araştırmalarım sonucunda kendimi en son Nijerya’da birleşen Oba ve Oşun nehirlerinin mitolojik hikayelerinde buldum. Onların hikayesinin ise çok farklı bir katmanı mevcuttu, Tuna ve Sava ile biraz olsun bağdaştırmak dahi olanaksızdı. Sonra fark ettim ki, Tuna ve Sava’ya dair rivayetin en büyük destekleyicisi Aristoteles’ten başkası değil. Şiir sanatı üstüne yazdığı eseri Poetika’da adeta duyduğum rivayeti, şiir formatına sokuyor.
1.Şair, taklit ettiği ölçüde şairdir : Aristoteles’e göre şiir sanatını doğuran iki doğal neden vardır. Öncelikle, İnsanlar çocukluktan başlayarak taklit etmeye eğilimlidirler. Üstelik bundan da çok hoşlanırlar. Bununla birlikte, insanın ezgi ve dize yaratma gibi bir doğal eğilimi de mevcuttur. Yeteneği olanlar kendilerini geliştirirler ve taklitle doğaçlamayı birleştirerek şiiri meydana getirdiler. Şairin neyi taklit edeceğiyse önemli bir noktadır. Şair, sanatında insanları değil insanların eylemlerini, yaşamını, mutluluğunu, yıkımını taklit edecektir. Anagnorisis ile yıkım ve mutluluk evrensel olarak anlatılacaktır. Tanıma anlamına gelen anagnorisis, bilgiye geçiş olarak da değerlendirilebilir. Yazgının kişiye açıkça mutluluğa ya da yıkıma sürüklediği kişilerin bilgisinin karaktere ulaşmasıdır. Örnek olarak, bir mektup yazarak sevdiğinize kendinizi hissetirmenizi verebiliriz. Bu durumda mektubunuz ile yarattığınız anagnorisis, sizi sanatınızda aşık kişi yapacaktır. Bu yaratımlar bazen basit eylemlerle bazense karmaşık eylemlerle gerçekleşebilir. Önemli olan şairin yönteminden ziyade çıkış noktasını hatırlamasıdır. Yani esas neden taklit ve yetenek olduğundan: Şair yeteneği ile eylemleri en iyi şekilde taklit etmelidir. Dizeleri inandırıcı kılmalıdır.
Tuna Nehri ve Sava Nehri için yaratılan rivayet taklit amacı gütmekte. Zira rivayet adeta bir mutluluğu inandırma derdindedir, hatta rivayet bunu inandırmak gayesinde olmaktan hoşlanmaktadır. Rivayetin anlatıldığı andan itibaren anagnorisis, Tuna ve Sava’nın birleşiminin naif manzarasını izleyen bireyler için gerçekleşmiş olacaktır. Yazgı onlar için açığa çıkacaktır ve mutlululuk bilgisinin hangi kişide olduğunu öğreneceklerdir. Basit eylemlerle olsun karmaşık eylemlerle olsun bu rivayet her şekilde anlatılabilir. Zira, rivayetin özü bunu anlatandadır. Anlatan niye anlattığını bildikçe, her türlü eylemle inandırıcı kılmayı başaracaktır.
Teknede olduğum esnada karanlıkta suyu ve ışığı izleyen yalnız ben değildim. Sevimli ve içten bir kalabalığın yanı sıra, teknenin demirlerine ağ kurmuş köşelere ilişmiş siyah iri örümcekler vardı. Hatırladıkça hala ürktüğüm ve bir o kadar da fotoğraflarını çekmek istediğim örümcekler.
2.Örümceğin Kitabı: Nazlı Eray’ın Örümceğin Kitabı’ndaki fantastik mekanlardan olan Ömür Uzatma Kıraathanesi’ni hatırlar mısınız? Bu mekan bir şekilde okuyucularının ilgisini çekmeyi başarmıştır. Kimileri orada oturan beş ihtiyarın neşeli ve ilginç sohbetlerini sevmiştir, kimi de her gece azimle ömür uzatma endişelerini. Ben de çocukluğumda uzun süre bu kıraathanenin neye benzediğini tasarladığımı hatırlıyorum. Benim ilgimi çekense, Ömür Uzatma Kıraathanesi’nde oturan ana karakterin benim yerime benim yaşamıma kim geçti acaba diye düşünmesiydi. Ardından, ünlü İtalyan tiyatro oyunu yazarı Pirandello’nun alıntısıyla karşılaşıyordu başkahraman: “Benim yaşamımı yaşayan birisi var ve ben onun hakkında hiçbir şey bilmiyorum.” Varoluşcu perspektifin edebiyatımızdaki en güzel örneklerinden olduğu fikrindeyim.
Rivayetleri duyuyoruz, özümsüyoruz. Bizim için de bir rivayetin söylendiğine inanmak istiyoruz. Birinci tekil kişi anlatımından, birinci çoğul kişiye ani bir geçiş yapmakta haksız değilim değil mi? Bir türlü fotoğrafını çekemediğimiz örümceklerden midir, bir şekilde örümcekleri çekenlerin fotoğrafları ulaştırabilecek olmasına rağmen ulaştırmamasından mıdır bilinmez Aristoteles’in yıkımına adım atıyoruz. Haliyle, rivayet sislenmeye başlıyor. Kişi kendini turistik teknede değil de, Ömür Uzatma Kıraathanesi’nde buluyor. Adeta mekhaneyle bırakılmış gibi. Tuna ve Sava’yı seyretmiyor, Pirandelllo’nun eşsiz oyunlarının seyircisi oluyor. Anlatıcının yeteneğine ve anagnorisisi ulaştırmaktaki becerine rağmen rivayet büsbütün sis oluyor. En nihayetinde, rivayeti duymuyorum. Rivayetin benim için söylendiğine inanmıyorum. Rivayetteki yaşamı yaşayan birisi var ve ben onun hakkında hiçbir şey bilmiyorum.
Kaynakça:
Aristotle’s Poetics, https://www.researchgate.net/publication/262224737_Aristotle%27s_Poetics
Nazıl Eray, Örümceğin Kitabı, Can Yayınları, 1998
Fotoğraftaki resimler tarafımca çizilmiştir
Sevgili GazeteBilkent okurları, TİNA VE ANDİ, TUNA VE SAVA, SERAMİK VE MİT başlıklı yazı dizimin üçüncü yazısını okudunuz. İlk yazıyı ve ikinci okumak isteyenler için: http://gazetebilkent.com/?p=95913, https://gazetebilkent.com/?p=95277