Bundan dokuz sene öncesinde abimin yolu okul kaydı için İstanbul’a düştüğünde girdi hayatımıza Beyoğlu’nun sesi. İstiklal’de yürürken kulağına çalınan notaların ardından bu keşfini benimle paylaşması üzerine bir bakıma benim de sokak müziği hayranlığımı başlatmış oldu abim. Dokuz senedir özellikle birkaç şarkılarına olan hayranlığımın asla dinmediği o güzel sokak müziğinin icraatçilerinden, Babil’deki Işık’tan bahsediyorum, yani Light in Babylon’dan.
2010’da, yani İstanbul’un Avrupa Kültür Başkenti seçildiği yılda bir araya gelip çalmaya başlamış Light in Babylon. İran kökenli İsrailli solist ve söz yazarı Michal Elia Kamal, Fransız gitarist Julien Demarque ve Türk santur sanatçısı Metehan Çiftçi bu grubun çekirdek üçlüsünü oluşturuyor. Gruba sahnede destek çıkanlar ise sonradan katılan perküsyoncu Stuart Dickson ve bas gitarıyla Jack Butler.
2013 yılında ilk resmi albümleri olan ‘’Life Sometimes Doesn’t Give You Space’’i piyasaya sürdü grup. Ardından 2016 yılında içinde iki tane de Türkçe şarkı yorumu içeren ‘’Yeni Dünya’’ geldi. Bu albümdeki Türkçe şarkılar ‘’Bursa’nın Ufak Tefek Taşları’’ ve ‘’Divane Aşık Gibi’’. Bu albümün isminin Yeni Dünya olmasının sebebini ise hiçbir zaman umutlarının bitmemesi şeklinde yorumluyor müzisyenler, hala insanlığa inandıklarını ve yeni bir dünya yaratmaya çalıştıklarını söylüyorlar.
Light in Babylon sokak kökenli bir müzik grubu. İstiklal Caddesi’nde çalmaya başlamalarının sebebi aslında birçok şeye dayanıyormuş. Avrupa’nın binalara kapanan insanlarının aksine Türkiye’de geniş bir açık hava kültürünün olduğuna parmak basan grup üyeleri bir nevi bundan ilham almışlar aslında. Yedisinden yetmişine herkesin her saatte sokakta olduğu bir şehrin caddelerinde klasik müzikten Balkan müziğine, Karadeniz müziğinden Çingene müziğine binbir çeşit ezgiyle karşılaşmışlar. Eh, onlar da bu sokaklardan aldıkları ögeleri birleştirip kendilerine özgün, kendi deyişleriyle ‘’orijinal karışık müzik’’ yapmaya başlamışlar. İstanbul sokaklarında çokça sevilen grubun tanınmasında sosyal medyanın da büyük yardımı olmuş. Ne var ki, eskiden sokağın sesini kendi enstrümanlarından geçirip bizlere sunan bu grup şimdilerde sahneye taşınmış durumda. Bunun sebebinin ise sokağı yeni müzisyenlere, taze kanlara bırakmak olduğunu söylüyorlar.
Birçok sokak müziği grubunda olduğu gibi, Light in Babylon’da sadece tek bir türe bağlı kalmıyor ve aslında Arap, Türk, İran ve İspanyol müziğinden çokça etkilenmelerine rağmen ‘’geleneksel müzik’’ten çok daha fazlasını yapıyor. Belki de insanlar bu yüzden onlarla bu kadar sıkı bağlar kurmakta çekingenlik duymuyorlar. Sınırların dışında müzik yapabilen birçok müzisyende olduğu gibi bu grubun başarısı da sayıların ve kelimelerin ötesindeki ‘’insan’’ı görebilmek. Bunun en büyük kanıtı ‘’Tahran Kadını’’ şarkıları olabilir. Grubun solisti ve söz yazarı Michal Elia Kamal’ın ailesi devrim yıllarında İran’dan kaçıp İsrail’e yerleşmiş. Yıllar sonra İstanbul’da İran’lı kadınlarla karşılaştığında onlardan İran’da kadınların şarkı söyleyemediklerini öğrenmiş ve bu ondan büyük bir yara açmış. Politik mesajlardan uzak duran grubun belirli bir rejime karşı olmayan, kişisel bir hikayeye dayanan şarkısı ‘’Tahran Kadını’’ da bu şekilde ortaya çıkmış.
Her ne kadar sokaklardan uzaklaşmış olsalar da, Light in Babylon’u bir de sahnede dinlemek isterseniz önümüzdeki yaz Almanya ve Hollanda’daki konserlerine yetişmek isteyebilirsiniz.
Kaynaklar:
https://www.aksam.com.tr/cumartesi/muzigimiz-tipki-istanbul-gibi–hem-mutluluk-var-hem-huzun/haber-588059
https://tr.euronews.com/2017/09/20/sokaktan-dunya-sahnesine-light-in-babylon
http://www.lightinbabylon.com/