Geçtiğimiz haftasonu Genç Gazete tarafından Çankaya Belediye’sinin sponsorluğunda düzenlenen ve bizim de GazeteBilkent  olarak davetli olduğumuz Medya Sempozyumu‘na katıldık.  Güray Öz‘den Çiğdem Toker‘e, Burcu Karakaş‘tan Faruk Eren‘e birçok basın emekçisinin ve sendika ileri gelenlerinin katılımıyla gerçekleşen sempozyum, Ankara’nın yanı sıra çevre illerden genciyle yaşlısıyla gelen katılımcılardan da çok büyük ilgi gördü. Beş oturum olarak gerçekleşen sempozyumdan aldığımız notları sizler için derledik.

 

I. Oturum: Gazeteciliğin Dönüşümü; Yeni Medya ve Yurttaş Haberciliği

 

BirGün yazarı Ümit Alan, Medyascope habercisi Fırat Fıstık ve Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Ruhdan Uzun‘un katılımıyla gerçekleşen ilk oturum, Yurttaş Haberciliği konusu üzerinde duruyor. Medyanın güven kaybeden yapısının yurttaş haberciliğiyle tekrar sağlanabilmesi başlıca tartışma konusuydu. Ruhdan Uzun’un değinmiş olduğu Çinli ohmynews sitesi bu bağlamda yurttaş haberciliğin en net örneklerinden bir tanesiydi. Bu site, okuyucularını birer muhabir yapıyor ve okuyucudan gelen haberleri derleyip onları haber olarak sunuyor. Bu sitenin kurucusu, sitenin başarısını geleneksel basına duyulan güvensizlik olarak nitelendiriyor.

BirGün yazarı Ümit Alan

Devamında  ise, Ümit Alan sosyal medyanın algoritmalarla beraber zevklerimizle tabiri caizse oynayan yapısını, Haber artık varlık-yokluk mücadelesi vermek zorunda şeklinde değerlendiriyor. Günümüzde haberin finanse edilmesinin zorlaştığının altını çiziyor. Fırat Fıstık ise Colombia Üniversitesinde yapılan bir araştırmaya göre sosyal medya kullanıcılarının %59’unun karşılarına çıkan haberin linkine dahi tıklamadığını dile getiriyor. Tık haberciliği konusunda görüşlerini ise Ortada kuralları yazılmış bir oyun var ve biz bu oyunu oynarız iddasından ziyade bütün bir oyunu reddetmeliyiz şeklinde ortaya koyuyor. Birinci oturum böylelikle sonlanıyor.

 

II. Oturum: Türkiye’de Medya Politikaları ve Basın Özgürlüğü

 

Bu oturumda yine Birgün yazarı Güray Öz, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Arzu Kihtir, Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Gökhan Bulut ve gazeteci-yazar Ahmet Abakay değerli görüşlerini bizlerle paylaşıyor. Güray Öz, gazetecilerin kullandığı sarı basın kartı üzerinde yapılan son değişikleri değerlendirirken Sarı basın kartının görevi haber takip etmektir, haber takip etmediğin müddetçe gömleği şu kadar ucuza almışsın, hiçbir önemi yoktur ifadelerini kullanıyor. Arzu Kihtir gelecek ile ilgili çözümünü kök sorun adını verdiği soruna eğilerek değerlendiriyor. Ahmet Abakay ise, özgür basın ile ilgili endişelerini tarihten iki anekdot paylaşarak değerlendiriyor. Rus tankları Berlin

Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Gökhan Bulut

sınırına dayanmışken, Alman gazeteciler sayesinde Alman halkı, savaşı kazanmakta olduklarını düşünüyorlardı diyen Abakay, bir diğer örneğinde ise Fransa’da ’68 eylemlerinde boy gösterip tutuklanan Jean-Paul Sartre’ın tutukluluğu üzerine dönemin başkanı Charles de Gaulle’ün “Sartre’ı derhal bırakın, o Fransa’dır.” demesini masaya yatırıyor. Son konuşmacı Gökhan Bulut ise yaptığı kısa sunumda, haberciliğin, habercinin ve haberin günümüzdeki durumunu değerlendiriyor. Haberin sermayeleştiği, habercinin proleterleştiği, haberin metalaştığı; dolayısıyla haberciliğin itibarsızlaştığı, habercinin niteliksizleştiği, haberin ise standartlaştığı analizinde bulunuyor. İkinci oturum da bu şekilde sonlanıyor.

III. Oturum: Türkiye’de Gazetecilik ve Sermayenin Müdahalesi

 

 

Sözcü yazarı Çiğdem Toker, Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ceren Sözeri ve Kocaeli Dayanışma Akademisi (KODA) üyesi Adem Yeşilyurt‘un katılımıyla gerçekleşen üçüncü oturum da diğer oturumlar gibi heyecanlı geçiyor. Çiğdem Toker, Henüz fax çıkmamıştı, haberlerin daktiloyla yazıldığı dönemde mesleğe başladım, aradan geçen bunca zamanda teknolojik gelişmeyle gazetecilik olanakları doğrusal olarak ilerlemedi değerlendirmesinde bulunuyor. Görüşlerini Medyanın artık dördüncü kuvvet olacak hali yok, o kuvvetin başına başka bir numar

Sözcü yazarı Çiğdem Toker

a koymak gerekiyor şeklinde açıklayan Toker, ideal gazetecilik ortamını, iktidardan,sermayeden bağımsız olmak gerekliliğiyle örtüştürüyor. Gazeteciliğe gönül indirmek tabirini ortaya koyan Ceren Sözeri, günümüzdeki birçok gazetecinin gönül indirmeye razı olmadığı , Gazetecilerin çoğu bir aktaran olmaktansa, onun içerisinde eyleyen, politikayı dönüştüren olma rolünü daha cazip görüyor ve bu başından itibaren beraberinde belli başlı sorunlar getiriyor değerlendirmelerinde bulunuyor. Medyanın melez yapısı‘na değinen Adem Yeşilyurt, Medyadan bir yandan simgesel bir üretim yapılmakta ama medya aynı zamanda bir ekonomik birikim aracıdır değerlendirmesinde bulunarak medyanın melez yapısını gözler önüne seriyor. Üçüncü oturum böylelikle sona eriyor.

 

IV. Oturum: Medyanın Cinsiyetçi Yapısı ve Medya Üretimlerinde Cinsiyetçi Söylem

 

Sempozyumun dördüncü oturumunda Deutsche Welle gazetecisi Burcu Karakaş medya ve cinsiyetçilik üzerine değerlendirmelerde bulunuyor. Cinsiyetçi söylemler taşıyan manşetleri Muhabir sayısının azlığından ötürü, ellerindeki muhabirleri her işe koşturmaya çalışıyorlar. Günümüzde özellikle kadın ve LGBTI+ haberleri üzerinde gördüğümüz ve “Böylesi de olur mu?” dediğimiz başlıkların sebebi aslında bu. Ekonomi uzmanı olmayan bir muhabirin ekonomi haberine koşması gibi, konuda yetkin olmayan bir muhabirin kadın haberi hazırlaması benzer işler. şeklinde açıklıyor Karakaş. Kadın cinayetleri politiktir ifadesinin medyayla ilişkisini Bundan yirmi sene önce eşi tarafından öldürülen bir kadın üçüncü sayfa haberi olurken, artık kadın cinayeti haberlerinin üçüncü sayfadan çıkıp birinci sayfaya manşet veya sürmanşet olarak yansımasını görüyoruz. şeklinde ifade eden Karakaş “Bu yalnızca bir cinayet değil, patriarkal bir yanı da olabilir mi?” değerlendirmelerinin günümüzde bizi bu neticeye vardırdığını ifade ediyor. Türkiye’de kadın cinayetlerine ilişkin veri yok değerlendirmesinde bulunan Karakaş, bianet.org’un dahi verilerinin basına yansıyan cinayetler olduğunu söylüyor. Dördüncü oturum da böylelikle sona eriyor.

 

V. Oturum: Medyada Çalışma İlişkileri ve Güvencesizlik

 

Sempozyumun beşinci ve son oturumu Türkiye Gazeteciler Sendikası yöneticisi Mustafa Kuleli, Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Gamze Yücesan Özdemir ve DİSK Basın-İş Sendikası Genel Başkanı Faruk Eren‘in katılımıyla gerçekleşiyor. Türkiye genelinde gazeteci işsizliğinin %30 olduğunu dile getiren Mustafa Kuleli, son yıllardaki sendikalılık oranının Türkiye’de tüm sektörlerde %10, gazetecilik sektöründe ise ortalamanın altında olarak %8.3 olduğunu belirtirken, bu rakımın %4’lerden gelen bir artış olduğunu dile getiriyor. Türkiye’de yalnızca 7 tane toplu sözleşme olduğunu ve bunların 6’sının kendi sendikalarınca yapıldığını dile getiren Kuleli, bu sayının artması için çalıştıklarını belirtiyor. Gamze Yücesan ise, Medya şirketlerinin görsel/yazılı basın gibi sektörlerin her alanın bir kar hırsı ve artı-değer arttırma kaygısına yem ettiğinin altını çiziyor. Bununla birlikte

DİSK Basın-İş Genel Başkanı Faruk Eren

kendi ideolojilerinin yeniden üretimini yapmaları adına bir çaba sarf ettiklerini belirten Yücesan, medya emekçileri sermayenin doğrudan denetimi ve kontrolü altındadır değerlendirmesinde bulunuyor. Bunu da medyanın ideoloji ve söz üretmesine bağlıyor. Neden sendikalaşmakta zorlanıyoruz? sorusunun cevabını arayan Faruk Eren Günümüzün büyük bölümü adliyelerde geçiyor ifadesinde bulunuyor. Yönetim ve Disiplin Kurulu üyelerimizden yargılanmayan kimse yok ifadesini sarf eden Eren, Gazetecilerin özlük hakları için mücadele etmekten çok halkın haber alma hakkı için mücadele ediyoruz, aslında bir nevi demokrasi mücadelesi veriyoruz diyor. Emek hareketi öyle büyük bir saldırıya uğradı ki, sendikalı olmak güçleşti, bazı arkadaşlarımızı sırf bize üye olunca atılacaklarını bildiğimizden üye dahi almıyoruz değerlendirmelerinde bulunuyor. Sempozyum böylelikle noktalanmış oluyor.

 

Leave a Reply