Bu yazı Game of Thrones dizisinin sezon finaline dair spoiler içermektedir

 

Geçtiğimiz günlerde tartışmalı bir finalle ekranlara veda eden HBO klasiği, Buz ve Ateşin Şarkısı serisinin televizyon uyarlaması Game of Thrones dizisi, bitmesinden çok nasıl bittiğiyle çok konuşuldu. Sekiz sezondur IMDb’de en yüksek puanlı bölümlerden tutun üzerine defalarca inceleme üretilen, teorileriyle uykular kaçırtan, plot twistleriyle izleyiciyi her an şoke etmeye hazır bir dizi kompozisyonu, yapmış olduğu final itibariyle izleyicileri tatmin olmaktan çok uzak bir noktada bıraktı. Serinin bir hayranı olarak finalden kesinlikle tatmin olmamış olmakla beraber, bu yazıyı finali incelemekten ziyade final sezonu ile ilgili spesifik bir noktaya değinmek, okurun ilgisini az da olsa bu spesifik noktaya yöneltmek için hazırladım.

Final bir çok noktadan eleştirildi. Dizi izleyicisi ve kitap izleyicisi de tatmin olmamak için farklı noktalar bulabildiler kendilerine. Yine de benim final sezonuyla ilgili kafama takılan çok spesifik bir nokta var. Bunu character development dedikleri ve karakter gelişimi olarak çevirebileceğimiz bir teknikle açıklamak istiyorum. Peki nedir bu chracter development dedikleri?

Bu aslında yalnızca dizilere has bir teknik değil. Roman, film hatta tiyatro gibi kurgusal bütün sanat alanlarında kendisini gösterebilecek, ve başarıyla uygulandığı zaman okuyucuyu/alıcıyı fazlasıyla tatmin edecek bir teknik. Serinin yaratıcı George R. R. Martin‘in kullanmayı pek sevdiği foreshadowing tekniği gibi ön planda olmasa da aynı onun kadar önemli ve bir o kadar sevilen bir teknik Martin tarafından. Aynı şekilde dizinin yaratıcılarının da bana kalırsa sekizinci sezona kadar uygulamakta hiçbir sorun yaşamadıkları bir teknik, ne olduysa son sezonda oldu zaten.

Kısaca özetlemek gerekirse, bu durum karakterlerin farklı noktalardan belli bir plot çevresinde ilerlemesi. Bunun neticesinden illa aynı plot’ta birleşmek zorunda olmamaklarla birlikte, aslında karakterin kurgunun olağan konusunun dışında bireysel gelişmelere tabi olması ve bunun neticesinin ortak sonuca bağlanması şeklinde açıklayabiliriz. Bunun en güzel örneği Game of Thrones için Arya karakteri bana kalırsa. King’s Landing’te baabasının ölümüne şahit olan bir kızın parça parça bir katile dönüşmesini izledik seri boyunca. İntikam duygusuyla gelişen gözüpek ve soğukkanlı bir katil, hazırlamış olduğu listeyle tek tek insanları biçip, önüne çıkan herkese korku vermiş bir karakter. Sekizinci sezona gelene kadar başarıyla işlenmiş olan bu gelişimin nihai neticesi bence Arya’nın Cersei’i öldürmesi olmalıydı. Bakın bu tamamen benim kişisel görüşümden hareketle çıkmış olmasından hareketle, Cersei haketmiş olduğu bir ölümle diziye veda etmiş olsaydı bu satırları yazmakta gerçekten tereddüt ederdim. Fakat Arya’nın tam Cersei’i öldürmeye gelmişken Dany’nin sebep olmuş olduğu yıkım sonucunda Tazı’nın ona “Git buradan, ölürsün” demesinin üzerine Arya’nın “İyi madem gideyim” demesini fiyaskodan başka bir sıfatla nitelememin imkanı yok. Karakter gelişimi 101…

Final sezonu fiyaskosu faslını daha çok uzatmamak adına bu konuyla ilgili biraz da olumlu örneklere değinmek istiyorum. Bence bu tekniği dizilerde en iyi uygulayan Netflix. Hatta gözüme çarpan spesifik örnekler olan BoJack Horseman ve 13 Reasons Why dizileri karakter gelişimi konusunda resmen ders veriyor.

Her bir bölüm, karakterlerin şiir gibi dallana dallana gelişmesini izlemek teknik anlamda zevk verici bir şey. Dediğim gibi, izlemediyseniz izlemenizi, izlediyseniz bunları göze alarak tekrar izlemenizi tavsiye ettiğim ilk dizi BoJack Horseman. Tek tek karakter analizi yapmaya gerek dahi yok, şunu söyleyebilirim ki dizinin ilk bölümünü, sonra yayınlanan son bölümünü izleyen bir izleyicinin karşılaşacağı tablo aynı karakterler (belki eklenmiş birkaç yan karakter) aynı özelliklere, farklı hedeflere sahip fakat gelmiş oldukları nokta o kadar sıra dışı fakat bir o kadar beklenir ki, izleyiciye karakterin bu noktaya nasıl geldiğini merak etmekten başka bir seçenek kalmıyor. İşte karakterin o noktaya gelmesi, izlediği o yolları işlemenin tekniği karakter gelişimidir.

Bu konuda incelenebilecek bir diğer örnek ise apayrı genre’sıyla yine bir Netflix dizisi olan 13 Reasons Why. Dizinin özeline fazla girmeden söyleyebileceğim şey şu ki, her bölümün her küçük biriminde karakterlerin ucu belirsiz bir plot yolunda ilerlemeleri öyle titiz işleniyor ki, bu gelişimin hiçbir noktasında izleyici “Bu çocuk bunu nasıl yapar?” diyemiyor. Bu kabullenmeyi sağlayan teknik, dediğimiz gibi seyir zevkinin yanında aynı zamanda elzem bir tatminle izleyiciyi kendisine çekiyor. BoJack için verdiğim önerinin aynısını bu yapım için de verebilirim: İzlemediyseniz izleyin, izlediyseniz bunları göze alarak tekrar izleyin.

Velhasıl-ı kelam, her ne kadar göz ardı edilmeye çok müsait bir yöntem olsa da karakter gelişimi, dizileri ayakta tutan iskeletin en elzem parçalarından bir tanesidir. Bilinçli izleyici olarak yapmamız gereken dizilerde veya uygulanabileceği tüm kurgusal yapımlarda bunu göz önüne alıp seyir zevkimizi katlamak, veya nasıl katlayabileceğimiz noktasında beyin fırtınası yaparak tartışmaktır.

Leave a Reply