Metafor ve Gerçeklik
Resim sanatı, popülerlik kazanmaya başladığı ilk günlerden beri metafor ve gerçeklik kavramlarının savaşımına sahne olmuştur. İmgesellik ve çok anlamlılığın karşısında her zaman apaçıklık ve gerçeklik gibi materyal kavramlar durmuş ve her ikisi de yıllardan beri sanat tartışmalarının en ciddi iki zıt kutbu olarak yerini korumuştur. Elbette “Resim sanatında gerçeklik mi daha değerlidir, imgesellik ve metafor mu?” gibi bir sorunun peşine düşmeyeceğiz.
Onun yerine sanat tarihinin en önemli dönüm noktalarından olan Amerikan modernizminin hatırı sayılır chef d’oeuvrelerinden Andrew Wyeth’in Christina’s World (Christina’nın Dünyası) isimli eseri inceleyeceğiz. Bu eserin hem imgeselliğe hem de gerçekliğe oldukça açık yapısı bizi buradan hareketle resim sanatında metafor ve gerçeklik kavramlarını değerlendirmemize ve resim okuyuculuğumuzu kuvvetlendirmemize olanak sağlayacak.
Resmin Arkaplanı: Ressam ve Hikaye
Sanatçıların sanat yaşamlarını kişisel yaşantılarından bağımsız değerlendirmek mümkün değildir. Her sanatçı ister bilinçli ister bilinçsiz biçimde kendi iç dünyasını sanatına yansıtır. Yaşantılarından esintiler katar ve sanatı bu dönemlere göre tasniflenir. Andrew Wyeth’in sanatında da, hayatından izler ve yaşadığı trajedilerden hareketle dönemler görüyoruz. Babası N. C. Wyeth’in trajik ölümünün fırçasında ciddi bir değişime sebep olduğunu söylemek mümkün. Christina’nın Dünyası da, paletinin “sessizleştiği”, manzaralarının çoraklaştığı, figürlerinin ise daha “duygusallaştığı” dönemlerinde panele aktarılmış bir çizim.
Öte yandan, Christina’nın Dünyası’nın aynı zamanda kendine has bir hikayesi de var. Ressamın bu konuda birinci ağızdan bir açıklamasına rastlıyor olmasak dahi, bütün oklar resimde çizilmiş olan Christina’nın aslında var olan bir kişi, hatta Andrew’un komşusu olduğu yönünde!
Çeşitli kaynaklardan¹ toplayıp ortak bir consensus yakalandığına emin olduğum iddiaya göre resmin karakteri Christina’nın ismi Anna Christina Olson, ve belli bir süre için Andrew Wyeth’in de yazları geçirmiş olduğu Maine eyaletinin Cushing kasabasının doğma büyüme sakini. Aynı biçimde, komşusu Christina olduğunu düşündüğümüz kişinin ressam Wyeth’in başka eserlerinde karşımıza çıktığını söyleyebiliriz. Bu, resmin (Christina’nın Dünyası) gerçekte varolmuş bir kişiyi ve olayı aktardığı konusundaki düşünceyi pekiştiriyor. Yine de bir resimde Christina olarak bahsettiği kişiden bir diğer resimde Bayan Olson, bir diğer resimde ise Anna Christina olarak bahsetmesi arkadaki soru işaretlerini silmeye tam anlamıyla yardımcı olmuyor.
Artsy’nin makalesine göre nörologlar Christina’nın hastalığını isimlendirmek adına bir akıl birliğine varmış değillerdi². Yine de sinirlerinden kaynaklı vücudunun belirli bir kısmını hareket ettirmekte güçlük çekmesine sebep olan bir hastalıkla cebelleştiğini biliyoruz Christina’nın.
Resim, genel kanıya göre, ressamın uzun periyotlar boyunca fark ettiği ve sanatsal bir derinlik yakaladığı Christina’nın günlük yaşantısından bir kesiti aktarıyor. Christina’nın çiftlik evine yaptığı bu günlük gezinti ve çektiği azap, Wyeth’in sanatsal kaygısıyla birleşiyor ve resim hayata geçiyor. İddiaya göre resimde Christina’nın modelliğini yapan kişi ise Wyeth’in karısı.
Kısaca resim ile ilgili bildiğimiz şeyleri toplayacak olursak, söyleyebiliriz ki;
- Christina gerçekte yaşamış biri, Wyeth’in komşusu ve vücudunu hareket ettirme kabiliyetinden yoksun birisi.
- Resimdeki çiftlik evi gerçekte var olan bir yer³ ve peyzaj tamamiyle realist.
- Resimde Christina için bir model dahi kullanılmış.
Bunları bir kenara koyup bir de resme tam tersi taraftan bakalım.
İmgesellik
Christina’nın Dünyası isimli tabloyu ilk gördüğümde yoğun bir imgesellikle karşı karşıya olduğumu düşünmüştüm. Açıkçası bir süredir yukarıda yazmakta olduğum şeylerin tümünü öğrenmek benim için ciddi bir hayal kırıklığı olmuştu. Resmin metaforik bir sanat olduğunu düşünüyorum. Bir resmi incelerken soracağım son soru “Hikayesi ne?” olacaktır. Çünkü hikayenin resmin bana göre en ciddi ayrıntısı olan “imgesellik” kavramına ciddi bir engel teşkil ettiğini düşünüyorum. Bu nedenle Christina’nın Dünyası tablosunun ardında bir hikaye aramaktansa onun dokunduğunu düşündüğüm imgelere eğilmek bana sanatsal bir keyif vermişti. Öznenin yerde sürünüyor olması, kurak topraklar, kapalı bir hava, bir çiftlik evi, dünya benzetmesi, bunların tümü özellikle modernizmin ciddi anlamda popülerlik kazanmaya başladığı 40’lar Amerikasında hayata geçirilmiş bu eserin bana metaforlarla dolu bir sanat harikası olduğunu düşündürmüştü. Acaba yanıldım mı?
“Bu kız acaba neden yerde sürünüyor?” sorusunun sanatsal bir soru olduğunu düşünüyorum. Buna “çocuk felci” cevabını vermek de o kadar sanatsal mı? Büzülmüş ellerle yerde sürünen bir figürün ardından ağır bir toplum eleştirisi veyahut varlığa karşı bir dik duruş, bir “ben yaşıyorum” epifanisi aramak çok mu fazladır?
Aynı şekilde, ressamın üstüne basa basa tablonun gerçekliği üzerinde durması, bir model dahi kullanmış olması, çizilen peyzajın hatta resimdeki çiftlik evinin dahi halen var oluyor olması resmin az önce bahsettiğim imgesel yaklaşımla değerlendirilmesine engel olur mu?
Sormaya çalıştığım soru şu: Ressam bastıra bastıra “bu gerçek bir hikayedir, tıpkı fotoğraf gibidir, imgesellik yoktur” diyorken dahi, resmin imgesel ve metaforik olduğunu iddia etmek mümkün müdür?
Hemen söyleyeyim, resim sanatı için mümkündür. Aynısını belki aynı şekilde edebiyat veya bu tartışmanın en çok yıprattığı ve hala yıpratıyor olduğu sinema sanatı için söylemek mümkün olmaz, fakat resim sanatında ne olursa olsun imgesellik aramak, resmi eşeleyip yeni imgelerle karşılaşmak ve bunu bilinçli bir şekilde yapmak mümkündür.
Zira resim, günümüzde (daha doğru şekilde söylemek gerekirse modern dünyada) bir hikaye aktarım aracındansa sanatsal kaygıyla yoğrulmuş estetik teşkil eder. Bu resmi diğer sanat dallarından ayıran en temel farklılıklardandır.
Öyleyse, siz değerli GazeteBilkent okuyucularından en başa sabitlediğim Christina’nın Dünyası resmini tekrar gözden geçirmenizi istiyorum. Resmi daha önce görmüş, hikayeyi duymuş veya duymamış olabilirsiniz. Bir resim okuma yöntemi olarak imgesel bakışı en muazzam biçimde kullanabileceğimiz eserlerden bir tanesi bu. Çünkü ardında hem gerçekliği su götürmez bir hikaye, hem de derinlerinde imgeselliğiyle boyutlar açan metaforlar var. Her okurun, her sanatseverin soru sorma pratikleri farklıdır. Resme tekrar bakın ve “Bu kız neden yerde sürünüyor?” diye sorun, en ufak detayına kadar inceleyin ve hepsini sorun. Cevap bu sefer “çocuk felci” olmayacaktır, olmamalıdır. Yeni cevaplar, yeni sorular ve bolca sanatsal keyif…
Kaynakça
[1]: Christina’nın kimliği ile ilgili iddiaların başlıcaları resmin sergilendiği Museum of Modern Arts (MoMA)’ın kendi sitesinde (https://www.moma.org/collection/works/78455), bir diğeri ise popüler sanat mezatı sitesi Artsy’nin makalesine (https://www.artsy.net/article/artsy-editorial-controversial-story-andrew-wyeths-famous-painting) dayanmaktadır.
[2]: Bir üstte atıf yaptığım makaleye göre nörologlar Christina’nın çocuk felci mi yoksa Charchot-Marie Tooth (CMT) olarak isimlendirilen başka bir hastalıktan mı mustarip olduğu konusunda hemfikir değil.
[3]: https://www.nytimes.com/2011/08/12/travel/the-farmhouse-of-wyeths-christinas-world.html