Klasik dönem sanatının en yaramaz, kabuğunu kırmaya en yatkın ressamlarından bir tanesi şüphesiz ki 17. yy İtalya’sının sessiz üstadı Michelangelo Merisi da Caravaggio’dur.  Caravaggio’nun dönemini aşan çizim tekniklerinin bir kısmına “Klasik İsimde Kurban İmgesi” isimli yazımda değinmiştim. Bu yazı, Caravaggio’yu tanıtmak ve onun sanat tarihindeki yeri ve öneminden bahsetmek üzere, usta ressam üzerine küçük bir anektoddan hareketle resim sanatındaki kutsallık ve sanatsallık kavramları üzerine bir takım sorular soracak. Haydi başlayalım.

Kilise Keyfimi Bozamaz

Aziz Matta (Saint Matthew)

Caravaggio, gençliğinin ilk dönemlerinde umut vaat eden bir sanatçı olarak dönemin otoritelerinin ilgisini çekmiş. Ona, Roma’daki bir kilisenin mihrabına Hz. İsa’nın 12 havarisinden biri olan ve Yeni Ahit olarak adlandırdığımız kitaplar dizininin ilkini yazan, İncil’in kabul görmüş dört yazarından bir tanesi Aziz Matta’nın, melek kulağına fısıldarkenki enstantesini resmetme görevini teklif etmişler. Genç sanatçı, bu teklifi seve seve kabul etmiş. Hikayelerin kulaktan kulağa, efsanelerin şarkılardan şarkılara aktarıldığı çağların ürünü olan bu dönemde de, elbette Hristiyan teolojisinde önemli bir yer kaplayan Aziz Matta’nın onlarca tasviri olsa dahi, öncelikle Caravaggio’nun bu tasvirlerin her birini bir arada görmek gibi bir şansı kesinlikle yok, ardından bu tasvirlerin her biri onları yaratmış sanatçıların izlenimleri ve hayal gücü sonucu ortaya konmuştur. Bu nedenle Caravaggio’nun yapması gereken, Hristiyan teolojisini iyice okuyup Aziz Matta’nın melek ile karşılaşma enstantesini en doğru biçimde aktarmak olacaktır.  Yine de, hiçbir sanatçı, hele hele Rasyonalizm düşüncesinin güçlenmesiyle insan aklına verilen önemin artmaya başladığı bir dönemde, böyle bir görevi yerine getirirken “fotoğraf çekiyor gibi”¹  davranmaktan kaçınmak ister. Bu nedenle, bu enstataneyi düşünürken, teolojiden yararlanır ki, Matta’nın halet-i ruhiyesini içselleştirebilirsin, onun melek ile olan etkileşiminden bir izlenim yakalayabilsin ve bu olayı sanatsal ve duygusal bir kaygıyla freske yansıtabilsin.

Nitekim öyle yapmıştır da. Caravaggio’nun Aziz Matta ve melek üzerine çizmiş olduğu ilk eser, tam da yukarıda saydığım husuları dikkate alan, sanatsal kaygısı kuvvetli bir eserdir. Ama dikkatinizi çekmek isterim ki, “ilk” dedim. Neden acaba?

Caravaggio, St. Matthew (1593). İlk ve reddedilen hali. Kaiser-Friedrich Museum, Berlin.

Bozdu…

Caravaggio’nun Aziz Matta ile melek üzerine çizmiş olduğu ilk resim, kilise tarafından “Aziz’in hatırasına saygısızlık” yapıldığı gerekçesiyle sert bir biçimde reddedildi. Kısa bir süre sonra, Caravaggio ikinci bir hak elde edecekti, fakat ondan önce ilk resmin neden reddedildiği ve sanatsal değerinden mi gerçekçi yaklaşımdan mı ötürü geri plana atıldığını irdeleyelim.

Caravaggio, St. Matthew (1593). İlk hali. Detay.

Rönesans resimleriyle veya Hristiyan teolojisiyle az da olsa ilgilenen okuyucularımız, bu resmin genel kabul görmüş teolojik eserlerden en önemli farkını bir çırpıda tespit edecektirler. Bir azizi resmeden bu tabloda, azizin kafasında bir hare yok! Bu, resmin reddedilmesinin en önemli etkenlerinden biri olabilir. Peki, acaba Caravaggio hareyi resme daha gerçekçi yaklaşabilmek için mi istemedi? Bu soruya hem evet, hem de hayır cevabını vermek mümkün. Yine de, Matta’nın kafasının çevresine bir hare yerleştirmemiş olması, resmin, daha doğrusu sanatçının özgürlüğünü ciddi anlamda genişletiyor. Zira bu hare, bir manada sanatçıya vurulmuş bir pranga gibidir.

Çünkü, azizin kafasına yerleştirilen hare, azizin bacak bacak üstüne atmış biçimde oturur resmedilmesini engelleyen bir prangadır. Ayağının altının kirli olduğunu resmetmeyi engelleyen bir prangadır. Melek ile konuşurken önündeki kitaba baktığında, şaşırmış olduğu açıkça görülür biçimde resmedilmesini engelleyen bir prangadır. Kısacası, resmin tüm duygusallık ve sanatsallık ögelerini dışlayan bir prangadır. Caravaggio bu prangayı atmış, ve “Böyle çizilir…” dercesine resmin her detayını teolojik altyapıyla kuvvetlendirilmiş bir sanatsallık kaygısıyla döşer.

Aynı şekilde Caravaggio, ilk resmi çizerken “günlerce kitap yazmaya çabalamış bir adamın basiretsizliğini” ortaya koymak için çaba gösterir. Bu, gerçekçi, fakat dönemin koşulları açısından aynı zamanda da sanatsal bir yaklaşımdır. Kiliseyi sinirlendiren hususlardan bir tanesi, çizilen karakterin Aziz Matta’ya benzemiyor oluşudur. Herhalde, hayatlarında hiç görmedikleri, onlardan bin beş yüz sene önce yaşamış bu insan için “benzemiyordu” yaftasını yapıştırmak adına geçerli sebepleri vardır. Ya da belki de, resmin yeteri kadar “kutsallık” içermediği konusunda kaygılıdırlar. Yine de Caravaggio’ya göre günlerini kitap yazmak üzere geçiren bir insan böyle gözükür.

Caravaggio, St. Matthew (1593). İlk hali. Detay.

O zaman denebilir ki, Caravaggio resmin kutsallık atfedilen ögelerinden kurtulmuş ve sanatsal bir yaklaşımla ön plana çıkmak adına çaba sarf etmiştir. Bu, içerdiği sanatsal kaygı bakımından takdir edilir ve dönemin koşulları göz alındığında cesur bir adımdır.

Yine de resmi reddedilen Caravaggio, kariyerini etkileyecek bu ciddi görevi bir şekilde tamamlamak isteğiyle tekrar atölyesine döner ve kollarını sıvar. Yine, Aziz Matta’nın melekle yaşadığı enstantaneyi betimleyen bir sahne çizecektir. Fakat bu sefer, ilk resimde ön plana koymuş olduğu sanatsal ögeleri yok saymasa bile, minimalize etmek için çaba gösterir. Bunu da, kolaylıkla fark edilebilir bir sembolle özleştirir. Evet, Aziz Matta’nın kafasında bu sefer bir hare vardır.

Caravaggio, St. Michel (1593). İkinci ve kabul edilen hali. St. Luigi dei Francesi Kilisesi, Roma

Peki iki resim arasındaki farklar nelerdir? İlk bakışta göze net bir şekilde çarpıyor olmasa da, iki resmin birbirinden ciddi derecede ayrıldığını söylemek mümkün. Zaten böyle olmasaydı, kilise birini kabul edip bir ötekini tarihin tozlu sayfalarına gömülmek üzere terk etmezdi. Ben, iki resim arasındaki farkı sanatsallık ögesinde çiziyorum. Yine de bu, söylemesi kolay bir ifade. Aslına bakacak olursanız, yazının başından beri özellikle ilk resim kısmında durduğum ögeleri takip eden iki temel unsurla karşı karşıyayız. Kilise, ilk resmi “sanatsal” olduğu için reddetmedi. İlk resmi “kutsallığa saygısız” olduğu için reddetti. Peki, bu iki ifade arasında bir korelasyon söz konusu mu? Daha doğru bir tabirle, sanatsal olan, kutsal olmayan mıdır?

Bu soruya cevabımız evet, sanatsal olan kutsal olmayandır, şeklinde olacaktır. Bunun nedenini “hare” hususunu tartışırken etraflıca irdeledik. Harenin, resmin kutsallığını temsil ettiği ve bu kutsallığın bir pranga gibi çizerin yaratıcılığını kısıtladığını ifade ettik. İşte bu kısıtlanan ögeler atıldığı zaman, ortaya çıkan, tüm izlenimlerden ve duygusallıklardan hareketle sanatsal kaygının ön plana konduğu bir sanat eseri oluyor. Caravaggio, bize bunun dersini dört yüzyıl önce istemeden de olsa vermiş.

[1]: Burada kullanılan “fotoğraf çekiyor gibi” anlamı, düşüncenin akışını bozmamak adına, günlük kullanıma uygun biçimde, “duygusuz, yalnızca olanı aktarma” anlamında kullanılmıştır. Elbette 17. yy sanatçısı Caravaggio’nun aklından geçen düşünce harfiyen bu olmayacaktır, yine de bağlam farklı olsa da anlam aynıdır.

[2]: Aziz Matta kaynağı: https://www.biography.com/religious-figure/saint-matthew

[3]: Yazıda direktman bir atıf bulunmasa da, fikir konusunda bana ilham veren, değerli sanat tarihçisi Ernest Gombrich’in The Story of Art isimli yapıtıdır.

 

Leave a Reply