Caz müziğin doğuşunun, Afrikalı Amerika göçmenleri ve Amerika’ya Afrika’dan getirilen köleler sayesinde olduğunu duymuşsunuzdur. Kolektivist azınlıkların çok sesli müziği olarak ortaya çıkan caz müzik, yıllar boyu azınlık grupların sesi olmuştur. Hüzün, acı, özlem, özgürlük gibi tüm insanlığa ait olan duygular, caz müzik üzerinden diğer insanlarla paylaşılmış ve bu onların yaşamlarının bir parçası, yakarışlarının yepyeni bir formu olmuştur. Siyahi işçi sınıfına ait olan bu müzik bazı küçük değişikliklerle Avrupa’ya geçmiş ve zamanla dünyanın her yerinde sevilerek dinlenen bir yapıya dönüşmüştür.
Blues kökleri ve New Orleans tarzı başlangıcıyla caz, Orta Afrika’dan Güney Amerika’ya, Kuzey Avrupa ülkelerinden Azerbaycan’a, farklı coğrafyalardaki ülkelerin müziklerini bir biçimde etkilemiştir. Önce tamamen Amerika’daki hâliyle çalınan bu müzik, daha sonra başka ülkelerin caz formundaki bestelerin oluşmasını sağlayarak serüvenini sürdürdü. Caz müziği özellikle 1950-1970 yılları arasında altın devrini yaşadı ve caz dünyanın her yerinde plaklar, konserler, festivaller ve özellikle de önce radyo, daha sonra da televizyonlar aracılığıyla dinleyicilere ulaştı.
Peki, bu Afrikan-Amerikan işçi sınıfına ait olan ve onların dertlerini dillendiren melodiler nasıl ülkemizde kendine bir yer edindi ve 21. yüzyıl Türkiyesinde sevilen müzik türlerinden biri haline geldi?
Dünyanın sevilen müzikleri arasında rahatlıkla ilk sıralarda geldiğini söyleyebileceğimiz cazın Türkiye’deki macerasını 1930’lara kadar dayandığını söyleyebiliriz. Dans orkestraları ve küçük müzik gruplarının öncülüğü ile başlayan caz, ilerleyen yıllarda mekânların arka planda kullandığı bir müzik olarak tercih edilmiştir.
Türkiye’de cazın köklerinin 1930’lara dayandığını söylesek de caz müzik sistemli bir biçimde 1950’lilerde icra edilmeye başlandı. Aslında 1949 yılında İstanbul Radyosu’nda program yapmakta olan Erdem Buri, dinleyicilere caz zevkini aşılamaya başlamıştı yavaş yavaş. Bu dönemde caz sanatının duyurulmasındaki en önemli etken, Ankara ve İstanbul radyolarının eğlence programları ve o dönemlerdeki ünlü caz sanatçılarımızın emisyonlarıdır. Ankara ve İstanbul’a 1960’larda caz programlarıyla İzmir Radyosu da katılacaktır. 70’lere gelindiğinde ise Türkiye’de caz sevilen müzik türlerinden biri olarak dolaşımını sürdürmeye başlar. Özellikle 2000’lerin başından itibaren artan caz festivalleriyle beraber günümüzde caz müzik sevilen bir müzik olmaya devam etmektedir.
Çarlık Rusya’da yaşayan Thomas Cook, Türkiye’ye gelip bir dans kulübü kurduktan sonra İstabul’un taksim semtindeki Maxim Gazinosu’na gelir ve burada “Seven Palm Beach” orkestrasını kurar. Bu, Türkiye tarihindeki ilk caz kaydıdır. O yıllarda kardeşi Sevim Tevs’le beraber Ankara Radyosu’nda program yapan ve “Caz’ın Anası” olarak nitelendiren Sevinç Tevs’in de Türkiye’de caz müziğin gelişnesine önemli katkıları olmuştur.
Zamanla devlet konvervatuarlarının müzik bölümlerinin altında “caz” alt-bölümünün de barınmaya başlaması ise Türkiye’nin müzik tarihi açısından büyük bir kilometre taşı sayılabilir. Birçok yetenekli öğrenci günümüzde hâlâ bu bölümlerde eğitim alarak önemli caz sanatçıları olarak yetişmektedir.
Geçmişten günümüze birkaç Türk caz sanatçısını sizler için seçtim, umarım keyifle dinlersiniz!
Kaynak:
Görseller: