Charlie’nin Çikolata Fabrikası Değil!

Roald Dahl ve Korku Hikayeleri

Charlie’nin Çikolata Fabrikası! Ne kadar güzel bir filmdi, değil mi?

Yıllardır tekrar tekrar izlediğim, her defasında daha çok sevdiğim bu filmin ne kadar çocuk filmi olduğu bence sorgulanabilir. Küçük bir araştırmayla, filmdeki karakterlerin aslında “yedi ölümcül günah”ın birer temsilcisi olduğu iddialarıyla karşılaşmak ve hikayeyi bu gözle okuyunca çok farklı dersler çıkarmak mümkün. Fakat, bugünün konusu bu değil. Size, bu filmin uyarlandığı, aynı ismi taşıyan kitabın yazarı olan Roald Dahl’dan bahsetmek istiyorum çünkü bana kalırsa bu yazarın en başarılı eseri Charlie’nin Çikolata Fabrikası değil! Dev Şeftali, Matilda ve Cadılar adlı çocuk kitaplarıyla bilenen Roald Dahl’ın tek amacının çocukları eğlendirmek olmadığını yukarıdaki örnekten anlayabiliriz. Doğaüstü kurgularıyla hayal güçlerimize hitap eden Roald Dahl, çocuklar için yazdığı hikayeler kadar, onlardan tamamen farklı içeriğe sahip korku hikayeleriyle de ilgimi çekmiştir. Bu korku hikayelerinin nasıl filmleştirildiklerini bu seferlik bir kenara bırakıp, dilerseniz olay örgülerine göz atalım. Başlamadan önce, dikkat! Spoiler içerir!

The Landlady (Ev Sahibesi)

Bu hikaye, çıktığı yolculukta kalacak yere ihtiyacı olan Billy’yi anlatıyor. Yaşlı bir kadının evine yerleşen genç, evde bir gariplik olduğu düşüncesiyle etrafı karıştırırken, kendisinden önce orada kalmış insanların imzaladığı ziyaretçi defterini buluyor. Ev sahibesiyle olan sohbetinde şimdiye kadarki tek misafirin kendisi olduğu söylenen Billy’nin, bu yaşlı kadının garip zevklerine kurban gitmek üzere olduğunu anlıyoruz.

The Way Up to Heaven (Cennete Çıkan Yol)

Bu defa ana karakterimiz, hep bir yerlere geç kalma korkusu içerisinde olan bir kadın. “Cennete Çıkan Yol” ismi ise hikayenin kilit noktası olan asansöre bir gönderme. Mutlu bir evliliği olan Mrs. Foster’ın, sürekli geç kalan kocasını bilinçi bir şekilde bozulmuş asansörde bırakıp gittiği iması bulunan hikayenin korkutucu yanı, eşini asansörde bırakan kadının seyahatinden döndükten sonra soğukkanlı bir şekilde asansör tamircisi beklemesi.

Lamb to the Slaughter (Kesilecek Kuzu)

Hikayenin ismini aldığı, İngilizcede bir deyim olan “like a lamb to the slaughter” dilimize “kurbanlık koyun gibi boyun eğmek” şeklinde çevrilebilir. Aynı zamanda gerçekten de bir koyun bacağı içeren hikaye, bir çiftin evliliğinin bitmesiyle işlenen cinayeti anlatıyor. Cinayet silahı ise, bir kuzu bacağı! Ana karakter Mary Maloney’in hem yaptıkları, hem de aklından geçenler-bana soracak olursanız-tüyler ürpertici.

Benim gözümde Roald Dahl’ı önemli bir “korku hikayecisi” yapan kısım ise, bu üç hikayenin ortak noktası olan soru işaretleri. Evet, soru işaretleri. Yukarıda bahsettiğim cinayetlerin gerçekleştiğini hiçbir hikayede görmüyoruz. Olay örgülerinden, üstü kapalı bir şekilde ima edilenlerden yapabileceğimiz çıkarımlar bunlar yalnızca. Bir yandan “Başka türlü olamaz!” derken diğer yandan bir “Acaba?” sorusu aklımızı kurcalıyor. Bu hikayeleri okuyacak olursanız sizin de aklınızı kurcalamasını istediğim bu soruyu ortadan kaldırmamak adına, elimden geldiğince az detay vermeye çalıştım. Emin olun, yukarıda anlattıklarıma rağmen, Roald Dahl sizi çok şaşırtacak! “Neden film uyarlamasını izlemeyeyim ki?” diye soracak olursanız da cevap basit: karakterlerin iç dünyasında olup bitenleri anlamak için bir uyarlama ne kadar yeterli olabilir!

Kaynakça:

roalddahlfans.com

egitimpedia.com/yazar-roald-dahldan-annesine-mektup

Leave a Reply