Benim gözümde hep sayıların rengi vardı ve üç rakamı kesinlikle kırmızıydı. Aşkın, tutkunun, sevmenin rengi kırmızı. Bu kırmızı, “üçüncü şahsın şiiri” ile beraber yalnızlığın ve fazlalık olmanın rengi bir kırmızıya döndü. İmkansızı istemenin, uzaktan izlemenin rengi.
“Limandan bir gemi giderdi / Sen kalkıp ona giderdin” diyor Attila İlhan ve ben bu satırları Ali Kotan’ın “Üçüncü Kişi” adlı resminde buluyorum. Resimdeki üçüncü kişi sıradan bir yüz, tanınmıyor, herkes olabilir; herkes olabildiği kadar hiç kimse de olabilir. Yüzünün detayları belli değil, ancak tek gözü öne çıkıyor. Bu gözse, resimde hakim olan kahverengi tonlarına tezat olarak mavi-yeşil arası ve kafanın tepesindeki renkle tamı tamına aynı tonda. Belli ki bir gördüğünü idrak etme, görüntüyü algılama ve üzerine düşünme iması söz konusu.
Bunun Lacancı “öznenin bakışı” olduğunu iddia etmemek bana mümkün gözükmüyor [1]. Ortada herhangi birimiz olabilecek bir özne var ve bu resim, onun yine Lacancı bir kavram olan “Öteki”ne bakışını anlatıyor. Zihninde arzuladığı ve ulaşmak istediği bir Öteki, ya da hiç değilse Öteki’nin bir parçası var resimde çizilmiş olan yüzün [2]. Bu parça kim, veya ne peki? Bana soracak olursanız, sahip olunamayan. Eserin adından da anlaşılacağı üzere, üçüncü kişisi olunan bir ilişki bu kişinin arzuladığı. Dışarıda, bilincinin dışında, yukarıda “yalnızlığın ve fazlalık olmanın rengi kırmızı” derken andığım duygu durumundan kaçış bir bakıma. Hiçbir zaman bütünleşilemeyecek bir şeyi, mükemmel düzenin mükemmel bir parçası olan bir ilişkiyi izliyor ve kendisi o anda o ilişkinin dışında bir şey; kendi hayatının öznesiyken bu ilişkinin ötekisi belki, onun üçüncü kişisi.
“Üçüncü şahsın şiiri” için de durum bundan pek farklı değil ve bunu şiirdeki betimlemelerden anlıyoruz. Bir aşk, bir aşkın kırgınlıkları betimleniyor bu şiirde ve “hele seni kollarına aldı mı / felaketim olurdu ağlardım” dizelerinin okuyucuya verdiği saf çaresizlik hissinden dahi şiir kişinin hitap ettiği kişiyle asla bütünleşemeyeceği, hep üçüncü şahıs olarak kalacağı anlaşılıyor. Öznenin bakışı dediğim kavram, burada yine devreye giriyor işte. Çevreyi, şiir kişinin sevdiği kişiyi, sevdiği kişinin sevdiği kişiyi; onların, hepsinin yaşadıklarından ve anılarından kesitler anlatıyor bu şiir, ancak şiir kişisinin kim olduğuna dair hiçbir ipucu bulamıyoruz. Anlatılan, yalnızca dışarısı ve bu durumda Attila İlhan’ın bu şiiri yazmış olması önemsizleşiyor. Resimde de olduğu gibi, üçüncü kişi veya üçüncü şahısın kim olduğu önemli değil (hatta sırf bu yüzden küçük harflerle yazalım ikisini de!) Yani, bir bakıma, Üçüncü Kişi resmindeki kişinin ağzından anlatılıyor üçüncü şahsın şiiri.
Lacancı kuramların doğruluğu apayrı bir tartışma konusu, ancak şundan eminim ki bu iki eser az önce baktığımız spesifik bakış açısı ile birbirilerinin farklı sanat dallarındaki yansımaları olarak kolaylıkla yorumlanabilir. Bir diğer kesin olan şeyse, bahsedilmiş iki öznenin de arzuladıkları “mükemmellik parçası”na ulaşamayıp üçüncü kalacak ve benim aklımda hep kırmızı, ancak bu sefer aşkın kırmızısı yerine daha trajik bir kan kırmızısı tonunda olacakları.
Notlar:
[1] Lacan’ın “özne” kavramını daha iyi anlayabilmek adına bu makaleden (syf 43-44), “öznenin bakışını” daha iyi anlayabilmek içinse bu makaleden faydalanabiliriz (özellikle sayfa 49). İlgili okuyucu için bu makalelerin okunmasının gerekli olduğuna ve kavramları detaylı bir şekilde açıklamanın bu yazı kapsamında karışıklığa sebep olacağına inanıyorum.
[2] Lacan’a göre Öteki kavramının tanımı “gerçekte bulunmayan ama fantezi düzeyinde arzunun mekânı olarak bulunan içinde hiçbir eksik olmadan simgesel düzenin tümü”dür. Burada kurulan bağlantıda, bu simgesel düzenin bir parçasına ulaşmayı arzulayan ancak bunu başaramayan özneden söz edilmektedir.
Kaynakça:
Ali Kotan, Üçüncü Kişi, 2017, Galeri Siyah Beyaz
Attila İlhan, Üçüncü Şahsın Şiiri, Yağmur Kaçağı, 2014
Jacques Lacan, Ecrits