Mimariye özel bir merakım olmamasına rağmen, Antoni Gaudí ve Zaha Hadid’in yapıları bende büyük ilgi uyandırır. Birbirlerinden çok farklı zamanlarda yaşayan ve alanlarında çok meşhur olan bu iki büyük mimarın yapıları, tarzları her ne kadar farklı olsa da, çarpıcı tasarımlarıyla görenlerin hafızasına kazınır.
https://mimarobot.com/forum/dosya/2020/01/antoni-gaudi-1.jpg
Antoni Gaudí, 1852’de Reus, Katalonya, İspanya’da doğdu. Eserlerinin tamamına yakını eğitim için gittiği ve hayatının geri kalanını geçirdiği Barselona ve çevresindedir. Gaudi, özellikle ilk dönemlerinde farklı akımlardan etkilenmiş, ancak sonrasında kendine has tarzını oluşturmuştur. Doğadan ilham bulan tarzı, biçimin özgürlüğü, çarpıcı renk ve özgün doku kullanımı ile kolaylıkla ayırt edilebilir. Özgün stili, farklı tarzları denemesinden sonra yaratılabildiği için, fazla detaya girmeden bazı ilk eserlerinden bahsedeceğim.
https://i2.milimaj.com/i/milliyet/75/750×0/5c8de24c45d2a09e00a0c335
Gaudi’nin ilk eserlerinden olan Casa Vicens; İspanya’ya has, Müslüman ve Hristiyan unsurların harmanlanmasından doğan ‘Mudéjar’ akımının etkisiyle tasarlanmıştır. Bu akımın etkisi ilk birkaç yapıtında görülür. Bundan sonraki dönemde ilham kaynağı geleneksel Avrupa mimarisi olmuş, ancak ona da farklı bir dokunuş katmıştır. Casa de los Botines bu dönemine bir örnektir.
1900’den sonra kendine has stilini gösteren tasarımlar yapmaya başlamıştır. Şekilleri bakımından Katalonya’nın dağlarından ve denizlerinden ilham alarak yaptığı iki bina, Casa Batlló ve Casa Milá, Barselona’nın görülmesi gereken yapıları arasındadır.
https://cdn.britannica.com/42/122142-050-4CC4E60A/Casa-Mila-Barcelona-Antoni-Gaudi.jpg
Gaudi’nin en büyük projesi ise Sagrada Família kilisesidir. Kilisenin temelleri Gaudi’den önce atılmış olsa da, mimari tasarımı ona aittir. 1914’ten 1926’daki ölümüne kadar Gaudi yalnızca kilisenin yapımıyla ilgilenmiş, ancak bitirmeye ömrü yetmemiştir. Temellerinin atılmasının 138. yılında kilisenin yapım çalışmaları halen devam etmektedir.
Bahsetmek istediğim ikinci mimar ise Zaha Hadid.
Hadid’in tasarımları, mimarinin sınırları ile oynuyor; bu fazla iddialı gelebilir, ancak, onun tasarımlarının çıkış noktası hareket ve değişkenlik. Bir nevi optik illüzyon sebep olan çalışmaları için ‘sınırlarla oynamak’ sözü bundan dolayı fazlasıyla uygun. The Peak ( https://www.youtube.com/watch?v=_X4RWvXkXV0) projesi, Hadid’in sınırlar ile nasıl oynadığına güzel bir örnek. The Peak aynı zamanda Hadid’e uluslararası tanınırlık kazandırdı.
Tasarımlarıyla olduğu kadar hayat hikayesi ile de dikkat çekiyor Hadid. Kendisi Bağdat doğumlu, eğitimini Lübnan’da almış. Gaudi gibi tek bir şehre bağlı kalmak yerine dünyanın her tarafında çalışmalara imza atmış. Cincinnati, Ohio’da yaptığı ‘Lois & Richard Rosenthal Modern Sanat Merkezi’ Amerika’da bir kadın tarafından tasarlanan ilk müze oldu. Kendisi aynı zamanda Pritzker Mimari ödülünü kazanan ilk kadın, bu ödüle mimarların Oscar’ı demek yerinde olacaktır sanırım. Neredeyse tamamen erkeklerin egemenliğinde olan bir sektörde böyle büyük başarılara imza atmış olan Hadid, mimari çalışmalarında yaptığı gibi hayatında da karşılaştığı sınırları geçebilmiş birisi olmasıyla, kariyerinin ötesinde büyük bir öneme sahip.
Kaynaklar
https://www.britannica.com/biography/Antoni-Gaudi