Tüm dünyayı etkisi altına alan koronavirüs salgının ülkemizde de görülmesiyle beraber eğitim ve iş hayatında online platforma geçildi. İnsanların evlerinde geçirdikleri vakti daha verimli hale getirmeleri için ve bir anlamda da motivasyonu yüksek tutmak için dünyada önde gelen üniversiteler ve daha birçok platform online kurslarını ücretsiz hale getirdiler. Bunların yanında birçok müze ve galeri de salonlarını internet üzerinden ziyarete açtı. Şu anki olağanüstü şartlar altına bu imkan her ne kadar çok kıymetli olsa da olağan durumda akıllara şu soruyu getirebilir; online sanat, sanatın kıymetini azaltır mı?
Bir sanat galerisini gezdiğinizi düşünün; içeri girdiğiniz anda dikkatinizi çeken ilk şey ne olur veya o galeriyle ilgili fikirlerinizi ne etikler? Bu kişiden kişiye değişebilir, ama değişmeyen şey; tek odak noktamızın eserler olmadığıdır. Duvarların renkleri, eserlerin yerleştirilme düzeni, tavan yüksekliği, koku, tasarım hatta ziyaretçilerin kısık sesli uğultusu gibi birçok değişken farkında olarak ya da olmayarak bizim fikirlerimizi etkiler. Çünkü sanat eseri yapıldığı kanvastan ibaret değildir. O, bulunduğu ortamla beraber bir bütündür hatta belki izleyicisiyle bile.
Tüm bunları bir bilgisayar veya telefon ekranından yaptığınızı düşünün. Parmağınızı hareket ettirerek galerinin koridorlarında geziyorsunuz, tabloları iki parmağınızla yakınlaştırarak inceliyorsunuz. Bahsedilen farklılıklar sadece müze-galeriler için değil; sinema, konser gibi aktiviteler için de geçerli. Tabii ki iki durum arasındaki fark yadsınamaz.
Teknolojinin hızla gelişmesiyle beraber günlük hayatımızda fiili olarak gerçekleştirdiğimiz birçok etkinliği cihazlarımızdan yürütüyoruz ama sorun kültür-sanat aktivitelerimizin bu değişime uygun olup olmadığını sorguladığımızda başlıyor.
Sanatın tabiri caizse ekranlarımıza sıkışmasıyla ilgili tek sorun izleyicinin alacağı zevk değil elbette. Başta sanatçılar daha sonra da mekan tasarımcılarının emeklerini bir anlamda boşa çıkarmış olmaz mıyız? Louvre Müzesi’nin ünlü cam piramidinden içeri girmek, London National Gallery’nin bordo odaları arasında dolaşmak veya daha küçük bir galeride eser sahibiyle sohbette bulunabilmek sırf daha fazla mekan görmek için feragat edilebilecek deneyimler midir? Bu sorunun cevabı mekanı/eseri deneyimlemek ve yalnızca “görmüş olmak” arasında yapılacak olan seçime bağlı. Daha çok müze, daha çok galeri, daha çok eser derken aslında sanatsal anlamda deneyimleme imkanımızdan feragat ediyoruz.
Bu olası sorunların yanında; karşı karşıya kolduğumuz salgın süresinde evlerimizde kalarak kendi üzerimize düşeni yapmaya çalışıyoruz. Bu süre zarfında da ücretsiz olarak yararlanabileceğimiz bu imkan tabii ki çok kıymetli.
En yakın zamanda salgın tehlikesinden kurtularak yeniden müzelerde, galerilerde dolaşabilmek dileğiyle…
Kaynakça: