Muhtelif dijital platformlarda minik keşif turları atıldığında rahatlıkla görülebileceği üzere artık hepimiz birer içerik bağımlısıyız. Üzerimize içerik atmaya gönüllü olan bu platformların birkaçının biz zavallı bağımlılara ne sunacağı hususunda histerik olması ise içler acısı sonuçlar doğuruyor. Yapımcılar telefonlara sarılmış, eski televizyoncuları göreve çağırırken bir televizyon duayeni, kibir adam, anlaşılması zor ve hep değer kazanan entelektüel Okan Bayülgen’imizi BluTV kadrosuna, tuhaflar tuhafı bir şovla, katmış. Üstelik bununla yetinmeyip bir de milli derdomuz, manik depresif prens Teo’muzun şarkısının adını da bu garip şova yapıştırmışlar: Renkli Rüyalar Oteli. Sayın Bayülgen’in zihninde bir tur atmayı dileyen herkese tavsiye ederim. Zira böylesine avangart bir deneyimin kelimelere indirgenmesi mümkün değil. Baştan uyarımı yapayım bu iş size düşük kalibre bir kafa karışıklığı, asgari düzeyde bir baş ağrısı ve ‘recollection’ imkanı olmayan bir felsefi şölen vadediyor. Ancak şu an, nedense, okumaya devam ettiğiniz bu yazının konusu Okan Bey’in bilinç akışını hibe ettiği bu fictional felsefi şov değil. Esas konumuz, söz konusu projede eski frankofonlardan tarihçi yazar Emrah Safa Gürkan Bey’in de bahsettiği, efsaneler şahı Eagles’ın hafif dumanlı Hotel California parçasının uzlaşılamayan hikâyesi olacak.
Metafor sağanağı bu parçanın tam olarak ne anlattığında fikir birliğine varılamamasının esas sebebi soyut anlatımı olsa da grubun gerçekten bir şeyler anlatma arzusunda olup olmadığı da bir başka önemli husus. Ancak ESG Bey, şarkının Kaliforniya’yı tanımayan Eagles üyelerinin bu coşkulu eyalette, kendilerini kaybetmeleriyle birlikte, ‘gerçek haz’la ve beraberinde anlaşılmamış, dürtüsel insani duygularla tanışmalarının bir nişanesi olduğunu ifade etse de Hristiyan köktenciler gibi bir alegoriye de göz kırpıyor: Cehennem.
“There were voices down the corridor,
I thought I heard them say…
Welcome to the Hotel California”
Konuğu Hotel California’ya buyur eden o sahipsiz sesler aslında bu geri dönüşü imkansız boşluğa dağılmış ruhlardır. Şehvet, lüks ve tüm o ölümcül günahlarla donatılmış kukla ruhlar. Duyulması gereken tek şey ise çıkışı imkansız bu antik hapishanenin çağrısıdır.
“They gathered for the feast
They stab it with their steely knives,
But they just can’t kill the beast”
Şeytan’ın ziyafetinde misafirsen o büyük canavarı öldüremezsin. Hele de İlahi Komedya’da yerini almış, ölümcül günahlardan, oburluk masanın ilgi odağıyken. Bu salonda canavara yenilmek, kaçınılmaz ve en gerçek son.
“We are programmed to receive.
You can check-out any time you like,
But you can never leave!”
Cehennem yalnızca almaya programlanmıştır ve ayrılmak imkansızdır. Artık buranın bir parçasısın ve yalnızca buraya ait olabilirsin. Sesleri dinle “cehennemine hoş geldin!” Colitalar mı çekti yolcuyu bu kaçınılmaz sona? Kim bilebilir…
Gerçekten de bu analiz oldukça fiyakalı bir versiyondu. İster istemez tüylerimiz diken diken oldu. Bu soyutluğa bir parça da olsa katkı verebildiysem ne mutlu bana. Oysa bir de saykodelik rock perspektifinden bakıp bu gerilim filminden sağ ayağımızla çıksak önümüzü göreceğiz. Öyle ki felsefenin crème de la crème’inden aka burjuvazi neferi Freud Bey’in de dediği gibi “Bir puro bazen sadece bir purodur”.
Amerika’ya “rahatlayın biraz yaaa” diye seslenen ve o tüm gürültücü rock camiasına kıyasla Osho’nun müritleri gibi görünen Eagles’tan bu kadar kaotik bir çalışma beklenebilir mi emin değilim. Basitçe ifade etmek gerekirse: Umurlarında bile değildir! Bu alegori cümbüşünde bir anlama elbette tutunulmalı fakat mevzuyu büyütüp kaybolmak yerine bahsi küçük açmak gerekiyor: Şarkıda bariz bir hedonizm alegorisi mevcut. Öyle ki 1971-80 yılları arasında grup dağılana kadar baş vokal ve davulcu olarak grupta yer alan, fırtına gibi bir herif, Don Henley bile “Şeytan bunun neresinde?” çıkışıyla yalnızca Amerika’nın aşırılıklarına göz kırptıklarını ifade etmiştir. Şarkı, birtakım çatışma temellerinden doğmaktadır. Senaryo yazımında olduğu gibi bu şarkıda da dinleyicinin ilgisini cezbetmek adına birçok karşıtlıktan yararlanılmıştır. İyi ve kötü, ışık ve karanlık, özgürlük ve sıkışmışlık hisleri bir aradadır. Şarkıda izlenen bu çatışma hâli sonlara yaklaştıkça daha da kötüye giderek gevşeklikten yüksek doz bir gerilime hızlıca kendini bırakmıştır. Henley, şarkı için masumiyetin kaybıyla ilgili dese de masumiyetin yeniden keşfiyle ilgili olduğunu da söyleyebiliriz. Form değiştiren bir algıyla birlikte, mutlak bir farkındalık anı yolcuyu ele geçirerek bu keşfi sağlamıştır.
Yine de şansımızı zorlamaya gerek olmadığı taraftarıyım. Grubun kurucu üyelerinden Glenn Frey’in de belirttiği üzere müphemlik, şarkı sözü yazmaya başlamanın ilk adımıdır. Bu beyanın üzerine Hotel California’nın, mutlak bulanıklığın rehber edinilerek dikkat çekici sembollerin uç uca eklenmesinden ibaret bir yapım olduğunu söylesek piyasaya çıktığı ilk üç ay içerisinde ABD’de 1.000.000’un üzerinde tekli plâk satışı gerçekleştiren bu şarkıyı çok mu hafife almış oluruz? Üstelik, şarkıda geçen “canavar”ın bile Steely Dan grubuna bir gönderme olduğu gerçeğiyle yüzleşince tüm gizli saklı metaforlar su buharına dönüşüp yok oluyorken… Yine de ABD’de tüm zamanların en çok satan albümüne sahip olan Eagles’ımızı hiçe sayamayacağız. O yüzden müphemliği, veresiye sembolleri ve insan doğasına ilişkin tespitleri bir kenara bırakıp kabul edelim: Kaliforniya’ya aşina olmayan bir grup orta sınıf çocuğun o masum ve tecrübesiz hâllerinden sıyrılıp sonsuz deneyimle kuşatılmalarının eşsiz bir hikayesidir bu şarkı.
Sonu kötü bitse de daima yolculuğa bakan tüm keyif insanlarına gelsin bu şarkı.
“On a dark desert highway, cool wind in my hair
Warm smell of colitas, rising up through the air
Up ahead in the distance, I saw a shimmering light
My head grew heavy and my sight grew dim
I had to stop for the night”
Hoşça kalın!
https://abcnews.go.com/Entertainment/things-eagles-hotel-california/story?id=36375155