Sevgili okurumuz Özlem YILHAN’a, bu güzel yazısı için emeğine sağlık diyor, teşekkür ediyoruz.

07.01.2010… Bu tarih, size bir şey ifade etmeyebilir. Ama benim için, hayatımın 180 derece değiştiği gün olarak zaman tünelimde yerini aldı. O gün, hayatımın anlamı, biricik ve eşsiz varlığım annemi, kollarımda kaybettim. Ellerimin arasından kayıp gitti. Günler haftaları, haftalar ayları kovaladı ve zaten uzun zamandan beri yapmak istediğim Scuba Diving’e, terapi amacıyla başlama kararını, Temmuz ayında aldım. Evet, önceleri, terapi amaçlı olsa da, daha sonraları, bu aktiviteyi, adım adım, profesyonelliğe doğru taşıdığımı fark ettim. Henüz, bir spor dalı olarak görülmese de, içinde, az da olsa fiziksel hareketler bulunduğu için, benim için bu bir spor. Uzun zaman ve emek harcayarak yaptığım araştırmalar sonucunda, gerekli ekipmanları, yani, scuba diving için olmazsa olmazları (elbise, BCD, regülator, patik, palet, maske-snorkel) tamamladım ve her yaz gittiğim Ayvalık’ta, dalış teknelerinden birine gidip, scuba divinge başlamak istediğimi söyledim. Nedense, içimde en ufak bir korku yoktu. Suyun dibine, çok kimsenin bilmediği ve inemediği derinliklere gitmek, oradaki dünyayı keşfetmek, hem de nelerle karşılaşacağımı bilmeden, bende korkudan çok, heyecan uyandırıyordu. Eğitmenimin verdiği brifing yani, teknede nasıl davranılması gerektiği, ekipmanların nasıl kullanılacağı, su altında nasıl hareket edilmesi gerektiği, belli başlı işaretlerin nasıl yapılacağı ve ne amaçla kullanılacağı gibi bilgilendirmelerden sonra, ilk dalışımı gerçekleştirdim.

Daha önce, hiç tanımadığım, sadece, belgesellerde gördüğüm bir dünyanın içinde buldum kendimi. Eğitmenim, bir elimden sıkıca tutuyor, bir yandan da işaretlerle, ne yapmam gerektiğini söylüyor, ben de, şaşkın ördek gibi etrafıma bakınıp, duruyordum. Muhteşem bitkiler, sürü halinde gezen balıklar, duvar diye adlandırdığımız, üzeri, bitkilerle kapli, yarıklarında canlıların yaşadığı sualtı kayaları, beni benden almıştı adeta. İlk dalış olduğu için, yaklaşık 7 m. derinde gezintimizi sürdürdük ve tekneye çıktık. Sanırım, birkaç dakika, hiç konuşmadan, öylece oturdum. Büyülenmiş gibiydim. Dalış sırasında, sadece yaptığınız işe konsantre olduğunuz için, aklınızdaki her şeyi unutuyor, bu süre boyunca hayattan, az da olsa kopuyorsunuz. 4 dalış sonra, CMAS 1 Yıldız Dalıcı brövemi aldım. Dalışlarım sırasında, çok iyi arkadaşlıklar kurdum. Farklı dalış disiplinleri hakkında bilgiler edindim. Ve Amerikan Ordusu’nda kullanılan bir eğitim sistemi olarak doğmuş ve bugünlere kadar gelmiş PADI (Profesyonel Dalış Eğitmenleri Birliği) disiplinine geçmeye karar verdim. O yaz, 20 dalış yaptım ve Advance Open Water Diver olarak adlandırılan PADI’nin ilk brövesini de almış oldum. Madem bu işi ciddi olarak yapacaktım, eksik olan dalış bilgisayarımı, eldiven ve slate diye adlandırılan, sualtında haberleşmek için, kurşun kalemle yazı yazılan ekipmanı ve dalış kayıtlarımı tutacağım Log Book’u da aldım.

Dalış teknelerinde, bütün ekipmanları bulmak mümkün. Ancak; Discovery diye adlandırdığımız, hiçbir dalış tecrübesi olmayan kişilere, sadece sualtını tanıtmak ve scuba divinge özendirmek için yapılan dalışlarda, bu ekipmanlar, herkes tarafından kullanılıyor. Özellikle, elbise ve regülatorlerin, günde en az 2 kere, ayda 60 kere farklı kişiler tarafından kullanıldığını düşünecek olursanız, hijyen olayını da göz önüne alıp, kendi ekipmanlarınız ile dalış yapmanın önemini anlamanız zor olmayacaktır. Ama derseniz ki, “bu durumda, deneme amaçlı da olsa hiç dalış yapamayacak mıyım?” İşte bunun kararı tamamen size kalmış. Şu da unutulmamalıdır ki; giyilen elbiseler, kullanılan regülatörler ve diğer bütün ekipman, gün sonunda kesinlikle yıkanıyor ve ertesi gün kullanıma hazır oluyor. Yine de karar sizin! Ama şunu da belirtmek isterim ki; yapacağınız 4 dalış sonrası, seçeceğiniz bir disipline ait alacağınız bröve ile dünyanın her yerinde dalış yapmaya hak kazanıyorsunuz. İnanın, bugüne kadar da, bu ekipmanları kullanıp, en ufak bir hastalığa yakalanan, mikrop kapan birini de duymadım. Ancak, şu yapılabilir. Regülatörün ağzına takılan ve maps dediğimiz plastikten 3-4 tane edinebilir –ki bunlar teknelerde de bulunduruluyor-, dalışlarda, bunu kullanmak istediğinizi söylerseniz, kullanacağınız regülatöre takılacaktır. Bundan emin olabilirsiniz. Ekipmanların içinde hiç tüp adı geçmedi, farkında mısınız? Bunu biraz da sonraya bıraktım. Keza; dalış yapan hiç kimse, yanında tüp taşımaz. Her teknede, en az 100 adet tüp vardır ve gerektiğinde, teknede bulunan kompresör ile hava basılabilir. Yeri gelmişken, şu konuyu da açıklığa kavuşturmak iyi olacak. Pek çok kimse, bu tüpleri Oksijen Tüpü olarak adlandırıyor. Yapılan en büyük yanlış budur. Çelik ve alüminyum olarak ikiye ayrılan tüplerin içinde, tüplerinin içinde şu anda solumakta olduğumuz hava (%21 oksijen ve %79 azot) vardır. Yani, yüzeyde soluduğumuz havadan farklı bir şey değildir.

Yazımıza geri dönecek olursak; 2011 senesinde de 75 dalış daha yaparak, PADI Emergency First Responder ve Rescue Diver brovelerini de aldım. Artık hedefte, Dive Master brovesi ve Instructor (eğitmen) bröveleri vardi. Bu yaz yaptığım dalışlardan sonra, girdiğim sınavlarda başarılı olarak –ki, PADI, her bröve için bitirme sınavını ister, teorik eğitim sonrası pratik ve yazılı sınav)- PADI Dive Master olduğum, 3 gün önce İngiltere’deki PADI ofisinden mail ile bildirildi.

Önümde, eğitmenlik sınavına girmek için, 6 ay gibi uzun bir süre var. İşte bu sınavı da geçersem, artık, öğrenci yetiştirmeye ve bröve vermeye hak kazanıyorum. Yani, açıkça söylemek gerekirse, bu işten, para kazanma safhasına geçiyorum. Hatta şunu da söylemek isterim; teorik derslerin ilk aşamaları havuzda yapılabiliyor. Yani, deniz olmayan yerlerde de bröve almak mümkün. 10 saatlik teorik eğitim ve 2 havuz dalışı yaparak, brövenizi alabiliyorsunuz.

Hatırlatmam gereken başka bir konu da; gerekli ekipmanlar olduğu sürece, scuba diving 4 mevsim yapılan bir aktivitedir. Kuru ve yarı kuru olarak adlandırdığımız elbiselerle, dalışları istediğiniz her yer ve koşulda yapabilirsiniz. İster kutuplarda -40 derecede, ister bir gölde.

Aslında, buraya kadar yazdığım satırların arasında, buraya sığmayacağı için anlatamadığım, o kadar çok yaşanmış şey var ki! Yazmaya kalksam, sanırım, BILMED dergisinden daha kalın bir dergicik olur. Anlatamadıklarımı yaşamak istiyorsanız, bence, hiç zaman kaybetmeden scuba divinge başlayın. İnanın, bırakamayacaksınız. Ve hep ileri gitmek isteyeceksiniz.

Evet, annemin kaybı, beni dünyadan kopartmıştı. Hem de tamamen. Henüz, bu sendromu çok da atlatmış değilim. Ancak, scuba diving ile özellikle yaz aylarında, biraz olsun bu duygu ve düşüncelerden kopuyor, ruhsal ve fiziksel olarak kendimi rehabilite edebiliyorum ya da ettiğimi sanıyorum. Pek çok arkadaşım, uzman bir hekime gitmem ve profesyonel yardım almam gerektiğini söylediler. Gitmedim. Biliyordum ki; kişiye en iyi yardımı yine kişinin kendisi yapar. Derdini anlat, anlat nereye kadar? Oysa ruh ve fizik sağlığını korumanın anahtarı, elimizde, öyle değil mi?

Sporun hangi dalı olursa olsun, özellikle, küçük yaşlarda başlanan, beden ve ruh gelişimine büyük katkısı olan sporu, hayatımızın her döneminde, bir şekilde yapmalı ve yapılmasına da önayak olmamız gerektiğini düşünüyorum. Özellikle masa başında çalışan arkadaşlarımın, bir vakit yaratıp, günde 30 dakika tempolu yürüyüş yapmaları bile, yaşam kalitelerinin artmasına neden olacaktır diye düşünüyorum.

Scuba Diving, nam-i diğer Tüplü Dalış ile hayatınızın değişeceğine, dünyaya, doğaya, sualtındaki ve üstündeki canlılara davranış ve bakış açınızın farklı boyutta gelişeceğine inanıyorum.

Umarım, bu yazı, bir nebze olsun, sizleri, belki daha önce hiç bilmediğiniz ve görmediğiniz bir dünyaya doğru yöneltecek ve bu aktiviteye başlamanıza sebep olacaktır. Ve şunu da unutmayın, dünyada, sadece, İtalya ve Ayvalık’ta bulunan (45 m.den sonra) Kırmızı Mercanlari (Redcorals) görmek, her şeye ama her şeye değer!

Saygılarımla

Leave a Reply