GazeteBilkent emektarı, eski Moda birimi editörümüz Sera Ulusoy ile keyifli bir röportaj gerçekleştirdik. Umarım siz değerli okurlarımıza faydalı olur.

GB: Kendinizi kısaca tanıtır mısınız?
Ben Sera Ulusoy, İşletme’den bu yaz mezun oldum. Bocconi Üniversitesi’nde yüksek lisans yapacağım.

GB: Okumuş olduğunuz bölümü seçme sebebiniz ne idi?

Aslında lisede fen okudum ve lise 3’e kadar nöropsikiyatrist olmak istiyordum. 11. sınıfın ortalarında iktisat veya işletme okumak istediğime karar verdim. Puanım yüksek gelince burslu olarak Bilkent iktisat yazdım. Bu aslında biraz da babam iktisatçı diye oldu fakat o da dahil olmak üzere etrafımdaki çoğu insan işletme okursam daha başarılı ve mutlu olacağımı söylüyordu. Ben de zaten Levent (Akdeniz) Hoca’nın işletme bölüm tanıtımına girdiğim an işletmenin benim için en doğru bölüm olduğuna karar verip işletmeye geçtim. Hayatımda aldığım en doğru karar olduğuna inanıyorum.

GB: Üniversite hayatınız boyunca ne tür aktivitelerde bulundunuz?

Okul içinde önce çok beceremediğim bir MEC deneyimim oldu ancak kısa oldu. Bunun dışında Unilever de dahil olmak üzere belli şirketlerde stajlar yaptım ve şu anda da hocalarımla beraber “undergraduate RA ve TA” olarak çalışıyorum. Onun dışında da 2013’ten beri GazeteBilkent’te yazıyorum, 2014 yazından beri de moda editörlüğünü yapıyorum. Tam 1 yıldır da Bilkent News’da köşe yazarlığı yapıyorum.

GB: Üniversite hayatı sizde ne tür değişikliklere sebep oldu?

Nelere sebep olmadı ki! Çok şey var gerçekten bunlara daha sorumluluk sahibi olmak ve türlü insanlarla başa çıkmayı öğrenmek de dahil. Bir de belki saçma gelebilir ancak hayatın ne kadar kısa olduğunu, ama daha da önemlisi hayatınızda olan en ufak güzel şeyleri bile ne kadar takdir etmemiz gerektiğini öğrendim. Çok fazla insanla tanışıyorsunuz ve onların hikayelerini öğreniyorsunuz. Bu sizi hem büyütüyor hem de açıkçası gerçek hayatla daha çok yüzleştiriyor. Bu da açıkçası hayatın kıymetini daha çok bilmenizi sağlıyor. Ayrıca farklılığın ne kadar keyifli olduğunu anladım, farklı insanlar, fikirler vs. Bunun dışında kendimi bulmaya daha çok yaklaştım- açıkçası kimsenin hiç bir yaşta tam anlamıyla kendini bulduğuna inanmıyorum ama en azından üniversitede bir nebze de olsa buna yaklaşıyorsunuz. Beni mutlu eden ve mutsuz eden şeylerin daha çok farkına varıp ona göre davranmaya başladım. Tabi bir de akademik olarak evrim geçiriyorsunuz ama o değişiklikler saymakla bitmez.

GB: Üniversite hayatınızda yaşadığınız veya unutamadığınız bir anınızı bizimle paylaşabilir misiniz?

Çok fazla var ama en çok ders çalışırken MA binasındaki odalarda gecelemelerimizi unutmayacağım. Bir arkadaş grubu olarak özellikle bu geçtiğimiz dönem hayatımda ilk defa çalışırken inanılmaz eğlenerek öğrendim birşeyleri. Bir de hocaların yanında kırdığım potlar vardır, ancak onları anlatmayayım başkalarını ifşa etmiş olurum çünkü. Bu soruda özellikle duygulandım, fakültemi ve üniversiteyi çok özleyeceğim.

GB: Bilkent’i 3 kelime ile tanımlayın dersek; bu kelimeler neler olurdu?

İkinci aile (bunu bir kelime olarak sayalım), tuhaf, efsane.

GB: Bilkent’te en sevdiğiniz hoca ve ders hangisi idi?

Çok fazla var. İşletme fakültesinden özellikle çok var ve hatta birkaç hoca dışında tüm fakülteyi sayabilirim ama üzerimde çok emeği geçtiğine inandığım ve gerçekten çok ayrı sevdiğim bazı hocalar var. Bunlar arasında Barış Erman Depecik, Jacques Couvas, Lale Tomruk-Gümüşlüoğlu ve Olga Kravets var. Bir de Ahmet Ekici ve Zahide Karakitapoğlu Aygün’ü unutmamam gerek. En sevdiğim dersler arasında Olga’nın efsane dersi Marketing Strategy & Innovation, Barış Hoca’nın IMC (Integrated Marketing Communications) ve Global Marketing & Emerging Markets dersleri var. Bir de Michael Meeuwis’in Humanities 112’si çok keyifliydi.

 

1782064_10205539460991583_8448394155396051894_n

Elinde temsili mezuniyet belgesi ile Sera Ulusoy

GB: Geleceğe yönelik planlarınız nelerdir?

İnan ben de bilmiyorum tam anlamıyla, Allah 1. sınıflara kolaylık versin. Çok zaman sonra imkanım olursa bir araştırma merkezi kurmak istiyorum özellikle araştırmacı doktorların belli hastalıkların çözümlerini veya en azından nedenlerini bulmalarına destek olmak istiyorum. Bir de çok uçarı olabilir ama bir vakıf kurup imkanı olmayan özellikle bizim yaşımızdaki insanların yurt dışı gezilerine çıkabilmelerini sağlamak için fund edebilmek istiyorum. “İnsanların daha açlıktan nefesi kokuyor uğraştığın şeye bak” diye düşünebilir bazıları, ama bu da gelişim için güzel birşey diye düşünüyorum. Umarım istediklerimin en azından çoğunluğunu gerçekleştirebilirim.

GB: Bilkent mezunu olmanın size ne tür avantajlar getireceğini düşünüyorsunuz?

Açıkçası şu an gerek iş gerek yurt dışı master başvurularım olsun çok fazla avantajlarını görüyorum. Kim ne derse desin Bilkent adını daha çok bildikleri için diğer üniversitelere oranla daha iyi karşılanıyorsunuz. Bir de çok çatlak bir okulumuz var, insanlar türlü türlü ve rektörümüz bile şahsına münasır bir karakter, dolayısıyla iş dünyasında karşılaştığınız insanlarla nasıl iletişim kuracağınızı daha iyi biliyorsunuz. Bunun dışında İngilizce gerçekten büyük bir avantaj ama tabi bunu almayı bilirseniz. Herşey öncelikli olarak insanda bitiyor ama bu okulun sağladığı pek çok avantaj var, yeter ki kullanmayı bilin. Bir de bölümümle alakalı tonlarca avantaj var. Çok keyifli ve entellektüel insanlar hocamız oldu, bu ister istemez pek çok yerde avantajınız oluyor. Bunu stajda diğer bazı üniversitelerdeki insanlarla kıyasladığımda da gördüm açıkçası.

GB: Bilkent’e yeni başlayan öğrencilere (özellikle kendi bölümünüzdeki) tavsiyeleriniz nelerdir?

Dediğim gibi, okulun size sunduğu çok avantaj var, almayı bilin sadece. Özellikle kendi bölümüm için diyorum, insanların işletme hakkındaki olumsuz yorumlarına kulak asmayın. Belli bir dönem insanların kafasında “Bilkent İşletme” kızı imajı oluştu, akıllara sarı platin parlak saçlar, Ferrariler, havada uçuşan markalar ve salak insanlar geldi. 4 yıldır burada okuyorum saçımı bir kere sarıya boyatmadım. Şaka bir yana fakültede böyle insanlara o kadar az rastladım ki bu imajın nerden geldiğini anlamış değilim. İşletmenin size önerdiği her türlü imkana açık olun, stajları takip edin, projelere katılın. Kazanamasanız bile katılın. Sürekli her yere başvurun. Kendinizi geliştirmek adına pek çok aktiviteye katılın ve bunlar mümkün olduğunca farklı olsun. Yani tutup da bazı kulüplerin cazibesine katılıp onlarla kısıtlı kalmayın. Bir de mezun olunca CEO olacağınızı düşünerek hayal kurmayın, mütevazı olun, olmayı öğrenin. Yurt dışı okuma fırsatlarından yararlanın ve hocalarla sürekli iletişim halinde olun. Sadece ders ile alakalı değil genel anlamda onların tecrübelerinden faydalanmak istediğinizi belli eden sorular sorun. Üniversitenin liseden olan farklarından biri de bu; sizin karşınızda olan akademisyenlerin çoğu gerçekten çok farklı background’lara sahip, kültürlü ve değişik insanlar. Çoğunun çok farklı yerlerde tecrübeleri var ve gerçekten kıymetini bilmeniz gereken birşey. Hoşgörülü ve açık olmayı öğrenin. Bir de lütfen İngilizce konuşmaktan çekinmeyin. Yabancı öğrencilerden en büyük farkımız bu oluyor. Fransız öğrencilerin aksanları çoğunlukla inanılmaz tuhaf ve anlaşılmaz olmasına rağmen onlar bile bu kadar konuşmaya hevesliyken bizim öğrenciler bildiği şeyi söylemeye çekiniyor. Çekinmeyin, rahat olun. Üniversitedesiniz, kimse sizinle dalga geçmez. Dalga geçen de evrimini tamamlayamamıştır gülün geçin.

 

GB: Bu keyifli röportaj için Sera Ulusoy’a teşekkür ederiz ve meslek hayatında başarılar dileriz.

Leave a Reply