GB: Bize kendinizden ve eğitim hayatınızdan bahseder misiniz?

Koçyiğit: Annem babam ilkokul öğretmeni olduğu için eğitim hayatım boyunca farklı yerler ve okullarda okudum. İlkokulu Konya’nın bir köyünde, ortaokulu Niğde’nin bir ilçesinde okudum. Daha sonra, Niğde Anadolu Öğretmen Lisesi’nden birinci olarak mezun oldum.

GB: Lisans öğreniminiz için Bilkent’i seçmenizin nedenleri nelerdi?

Koçyiğit: Üniversite sınavına hazırlanırken hayalim iyi bir Üniversitede ve iyi bir Hukuk Fakültesi’nde okumaktı. Sınav sonucum çalışmalarımın karşılığını verdi ve Türkiye’nin en iyisi olduğunu düşündüğüm (ve halen de böyle düşünmekteyim) Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde okumaya hak kazandım. Çevremden de Bilkent ile ilgili aldığım olumlu duyumlar bunda etkili oldu, özellikle yabancı dil eğitimi  ve Uluslararası hukuk ile ilgili derslere ağırlık vermesi uluslararası ilişkiler ve hukuk arasındaki kararsızlığımı aşmama yardım etti.

Ayrıca çok güzel bir kampüse, yurt imkanına ve kütüphaneye sahip olması da etkiliydi. Hayatımda işimle ilgili verdiğim en doğru kararlardan biri Bilkent’i tercih etmekti diyebilirim. Şimdi yine bir tercih yapma imkanım olsa yine Bilkent Hukuk Fakültesi’ni tercih ederdim. Gerek sosyal  gerek akademik anlamda Bilkent öğrencilerine çok güzel imkanlar sunuyor, bunu mezun olduğunuzda, iş hayatınızda daha iyi anlıyorsunuz.

GB: Bilkent, yabancı dil eğitimi konusunda öne çıkmış bir üniversite olarak biliniyor, bu nedenle buradan mezun olan hukuk fakültesi öğrencilerinin hakimlik ya da savcılıktan ziyade uluslararası bir kurumda çalışması yabancı dillerini heba etmemeleri yönünde bir çoğunluk görüşü söz konusu. Sizce lisans eğitimi boyunca aldığınız yabancı dil eğitimi kariyerinizde gerçekten ayrıcalık sağladı mı?

Koçyiğit: Bilkent’ten mezun olan yakın arkadaşlarımın birçoğu akademisyen oldu, kimisi de uluslararası alanda iş yapan bürolarda avukatlık yapmayı seçtiler. Maalesef bahsettiğiniz gibi bir bakış açısı mevcut, hakim savcının dil bilmesine gerek yok, yabancı dil bilen insanlar bu mesleklerde bu özelliklerini kullanamıyorlar diye düşünülüyor.  Bu nedenle Bilkent gibi çok zor kazanılan ve yoğun emek verilerek mezun olunan bir okuldan sonra hakimlik ya da savcılık çok az tercih ediliyor. Avukatlıkla kendi mesleğimi karşılaştırdığımda; birkaç yılda bir tayin edilme, ve küçük il/ilçelerde görev yapma zorunluluğu açısından şartları daha ağır. Bu mesleği seçmek için  idealist olmak gerekiyor çünkü vicdani ağırlığı ve iş yükü fazla olan bir meslek. Açıkçası mesleğe girerken ben de yabancı dilimi kullanabilceğimi düşünmüyordum. Normal usul, 2-3 yılda bir tayin görerek 10-15 yıl sonra 1. sınıf savcı olduğumda ancak Ankara’yı tekrar görürüm diye düşünüyordum ancak İngilizce ve Fransızca biliyor olmam sayesinde kısa bir sürede Türkiye Adalet Akademisi’nde görevlendirildim.

Adalet Akademisi’nde görevlendirilmeden önce Elazığ Cumhuriyet savcısıydım, genel soruşturmanın yanı sıra istismara uğrayan çocukların ifadesini Çocuk İzlem Merkezi’nde almak da benim görevlerim arasındaydı. Ayrıca 24 saatlik nöbetlerimiz, otopsiler oluyordu. Eğer işimi sevmeseydim devam etmek çok zor gelirdi. Ama ben çok severek yaptığım için elimden gelen çabayı göstermeye çalıştım ve çok zorluk yaşamadım. Hatta çocuk istismarı ile ilgili olarak özellikle rehber öğretmenlere ve sağlık çalışanlarına seminerler vermiştik. Aldığımız geri dönütler hep olumlu oldu. Aslında uğraştığınız konu can sıkıcı bile olsa bu konuda iyi bir şeyler yapabildiğinizi görmek, yanlış giden bir şeyleri ufak da olsa değiştirdiğinizi ya da en azından değiştirebileceğinizi görmek paha biçilmez bir haz ve mesleki tatmin sağlıyor.

Bilkent’te okumak çok güzel, okurken çok steril bir ortamda oluyorsunuz, birçok zararlı şeyden korunuyorsunuz. Ama dışarıdaki hayata baktığınızda bunun böyle olmadığını görüyorsunuz; zorluk var belki ama daha “gerçek”  ve düzeltilmeyi bekleyen şeyler var.  Korunaklı bir ortamda, daha güvenli daha rahat bir iş yapabilirdim ama bu kadar mutlu etmezdi beni. Gazetelerde mahkeme kararları ile ilgili haberleri okuyup yorum yapmaktansa mesleğe girip bizzat o süreçte yer almanın, bir şeyleri değiştirme ihtimalinin beni daha mutlu edeceğini anladım ve bu mesleği seçtim.  Gerçek hayatı görmek, bu hayalin peşinden gitmek istedim; pişman da olabilirdim ama hiç denememiş olsaydım bunun pişmanlığı daha ağır olacaktı. Her işte olduğu gibi bizim işimizin de güzel yanları ve zorlukları var.

Bilkent’te bize kazandırılan bilgi birikimi, yabancı dil, zaman yönetimi, yoğun tempoda çalışabilme, sosyalleşme gibi artılar da bu süreçte sorunların çözümünde yardımcı oluyor,  yolunuzu açan bir araç, bir merdiven görevi görüyor.  Ayrıca, Bilkent bizi yoğun bir tempoya alıştırdığı için iş hayatındaki tempo, yoğunluk bizi yıldırmıyor. Her daim bir bilgi ve araştırma açlığımız oluyor, bu sayede kendimizi sürekli geliştirebiliyoruz. En önemlisi de yaptığınız işi sevmek, gerçekten doğru işi yaptığınıza inanıyorsanız zorlukları aşıyorsunuz zaten.

header

GB: Kariyerinizi devam ettirdiğiniz bu alanda lisans eğitiminizin size sağladığı ayrıcalıklar oldu mu? Sizinle aynı mesleği yapanlarla bir arada çalışırken kendinizle onları karşılaştırdığınızda Bilkent’in size sağladığı avantajları veya dezavantajları gözlemleme imkanınız oldu mu?  Olduysa nelerdir?

Koçyiğit: Bilkent mezunu olup bu mesleği seçen çok az olduğu için kıymetli oluyor. “Bilkent mezunuyum” deyince genel olarak insanların tepkisi “niye büyük bürolarda avukat, akademisyen vs. olmadın” oluyor.  Özellikle dil açısından çevredekiler size olumlu olarak bakıyor.  Türkiye Adalet Akademisi’nde görevlendirilmemde Bilkent mezunu ve yabancı dil biliyor olmam etkili oldu.  Bilkent’te öğrenci iken çoğunlukla yaz okuluna kalıp farklı yabancı dil dersleri alırdım. İngilizce yanında Akademi’ye gelen misafirlerle kendi dillerinde birkaç kelime bile olsa konuşmak hem benim yabancı dilimi geliştirmemi sağlıyor hem de gelenleri çok mutlu ediyor. Bilkent’in çok kültürlü bir ortam olması ve Bilkent sayesinde edindiğim yurtdışı deneyimleri sayesinde Akademi’deki işime uyum sağlamakta zorlanmadım. Türkiye Adalet Akademisi Dış İlişkiler ve Projeler biriminde diğer ülkelerin yargı kurumları ile Akademi arasında köprüler kuruyor,  uzun vadeli protokoller imzalıyoruz.  81 ülke ile irtibatımız var, bu ülkelerin yargı kurumları ile yazışmalar yapıyoruz; onları ülkemize davet ediyor ,Türk yargı sistemini tanıtıyor, sosyal programlarla da ülkemizi tanıtıp çok yönlü bir program hazırlıyoruz. Geldikleri ülkelerde önemli yerlerde olan heyet üyelerinin Türkiye hakkında olumlu görüş kazanmasını sağlamak o ülkenin Türkiye’ye bakışını da değiştirmek demek. Bu bağlamda, bir nevi diplomatik vizyonu var Türkiye Adalet Akademisi’nin. Bu yapılan davet ve ağırlamalardan sonra geri dönüşler olumlu oluyor.

Tabii bu işleri yapabilmek için iyi düzeyde yabancı dil bilmek gerekiyor ve Bilkent mezunları bu işi halletmiş olarak mezun oldukları için bir artıları daha oluyor. Hatta birçok Bilkent mezunu İngilizce ile yetinmeyip ikinci yabancı dili de ekliyor. Bu sayede, Akademi’nin ya da Bakanlık’ın AİHM ve diğer ülkelere göndereceği görevli/stajyer/ziyaretçi fırsatlarında bir adım daha öne çıkıyorsunuz.

Örneğin, Akademi tarafından AİHM’ye 8’er kişilik hakim/savcı aday grupları gönderilerek mahkemenin işleyişi hakkında bilgi edinmeleri sağlanmaktadır. Adaylar seçilirken yabancı dil bilmeleri dikkate alınmaktadır.

GB: Bilkent’e yeni başlayan öğrencilere (özellikle hukuktaki) tavsiyeleriniz nelerdir? Fakülte derslerinden başka ne gibi şeyler yapmalarını önerirsiniz? “Üniversite hayatıma geri dönseydim şuna ağırlık verirdim ya da şunu yapmazdım” dediğiniz neler var?

Koçyiğit: Bilkent ingilizceyi size isteseniz de istemeseniz de öğretiyor. Mutlaka bunun üstüne bir dil daha eklesinler.  İyi ki öğrenciyken Fransızcayı da öğrenmişim diyorum. Artık  üst düzey görevlere talip olan birçok kişi İngilizce biliyor. Bunun dışında bir dil bilmeniz sizi bir adım öne geçiriyor.

Bir de öğrenci arkadaşlara, akademik başarının yanında sosyal faaliyetlere önem vermelerini tavsiye ederim. Sosyal faaliyetler sayesinde hem arkadaş ediniyorsunuz hem de  insanlarla nasıl iletişime geçmeniz gerektiğini öğreniyorsunuz.

Bunun yanında yurtdışı tecrübesi edinmeye çalışsınlar. 3.sınıfın ilk döneminde Erasmus Programı ile Hollanda’ya gitmiştim. Bu da lisans hayatım boyunca iyi ki yapmışım dediğim şeyler arasında. Evet belki okul uzuyor ama vizyonunuzun gelişmesi açısından çok önemli bir faaliyet. Erasmus, dil kursları, yurtdışı stajları gibi fırsatları kaçırmamalarını tavsiye ederim.

GB: Bilkent’te en sevdiğiniz hoca ve ders hangisi idi?

Koçyiğit: Hocalarım arasında seçim yapamayacağım ama genel olarak kamu hukuku derslerini sevdiğimi söyleyebilirim. Bunun yanında uluslararası hukuk derslerini seviyordum. AB hukuku, insan hakları hukuku bunlarla ilgili bütün dersleri almıştım.

GB: Bilkent’te lisans eğitiminiz boyunca aktif olarak katıldığınız bir kulüp var mıydı?

Koçyiğit: Bilkent’te ilk yılımda münazara kulübüne katılmıştım. O zaman münazaralara hazırlanırken kendimi çok geliştirmiştim. Hem kısa bir sürede beyin fırtınası yapıyorsunuz hem de toplum karşısında belli bir düzene göre konuşmanız gerekiyor.  Münazara kulübünün beni çok geliştirdiğini fark etmiştim.

Öğrenci arkadaşlara tavsiyem, Bilkent kulüplerini değerlendirmeleri çünkü çok çeşitli bir kulüp yelpazesi var, ilgi alanlarına uygun bir toplululuk muhakkak bulabileceklerdir.

Dicle Gözde Koçyiğit’e çok teşekkür ediyor ve kariyerinin devamında başarılar diliyoruz.

Leave a Reply

1 comment

  1. Anonim

    Çok idealist gördüm sizi.Hemen Ankara’da görev almışsınız.Tüm idari görev yapan sözde hakim savcılar terazinin bir tarafına sadece bir faili meçhul olay çözmüş savcı diğer tarafına geçse o savcı ağır basar değerli arkadaşım.Bu meslek zordur . Herkes yapamaz.O nedenle mesleğe girince bir çok edebiyat yapan arkadaş Ankara’ya geçmeye çalışır ve adli görev yapan hakim savcıların üzerinde bir yük olarak kalır.Bilkent mezunları mesleğe girmesin lütfen bizim taşrada olay yerinde duruşmada mahrumiyette görev yapacak meslektaşlara ihtiyacımız var.Kendisi meslekte kıdemsiz biri adaylara ne öğretebilir?