Bu yazıdan önce Gazetebilkent’te Özgecan ile ilgili yazılan dört yazının dördü de kadınlar tarafından yazıldı…

Bazen öyle bir şevkle yazarsınız ki parmaklarınız aklınızdaki düşüncelere yetişemez, bazen de öylesine yetersiz gelir ki kelimeler yüreğinizin hissettiklerini aktaramaz yazıya. Öylesine öfkeyle dolar ki insan, küfrü en sevmeyenimiz bile kendini ifade edemez sövüp silmeden. Maalesef ülkece nutkumuzun tutulduğu böylesi bir olayı bir kaç gün önce yaşadık ve gencecik bir kız canice katledildi. Maalesef ne canice diye nitelendirmek yaşanan olayın ne kadar üzücü, vahşi ve insanlık dışı olduğunu anlatmaya yetiyor ne de bu suçu işleyenleri tanımlayabilecek, küfür içermeyen bir sıfat bulunabiliyor.

Konuyla ilgili yapılan haberleri, yazılan köşe yazılarını, siyasetçilerin açıklamaları ve sosyal medyayı takip etmeye çalıştım. Acaba söylenmemiş bir şey bulabilir miyim diye ama açıkçası yok… En azından benim söyleyebileceğim ve daha önce söylenmemiş hiç bir şey yok bu olayla ilgili. Fakat üzüldüğüm birkaç nokta var, böylesine bir olayda bile birbirimizi anlamak yerine yargısız infazı yeğliyoruz. Dolayısıyla aynı olay için üzülmemize rağmen, sırf farklı görüşlere ve reçetelere sahibiz diye birbirimizi suçlamaya devam ediyoruz.

Örneğin bir yazarın toplu taşımada yoğun saatlerde harem-selamlık uygulamasına geçilmesi yönündeki teklifi doğrudan gericilik olarak algılanıyor; öneri sahibinin iyi niyetli olabileceği ya da böylesi bir düzenlemenin faydalı olabileceği kabul edilmiyor. Bu uygulamanın Japonya’nın da dahil olduğu bir düzine ülkede uygulanıyor olması veya İngiltere’de bir bakan tarafından tekrar gündeme getirilmiş olması, gericilerin sunduğu bu öneriyi şeriata doğru atılacak bir adımdan öteye geçirmiyor bazılarının gözünde. Diğer yandan her ne kadar şimdilik kamuoyuna yansımamış olsa da acaba olay esnasında kızın üzerinde ne tür kıyafetler vardı diye düşünen beyinlerin var olduğunu maalesef hemen herkes daha önceki tecrübelerine dayanarak biliyor.

Kadına karşı şiddet şeklinde ifade edildiğinde çok naif kalan bu tür olaylar maalesef Türkiye’nin kanayan yaralarından ve çözülmesi için başka bir felaketin daha gelmesini beklememek gerekir. Bu mücadelenin bence olmazsa olmazlarından birisi de kadın haklarının sadece kadınlar tarafından savunulmamasıdır. Bu konu artık, çözüm için beklemeye tahammülü olmayan bir konudur ve 3-5 tane ‘radikal feminist’ tarafından savunulan bir konu değildir; olmamalıdır.

Özgecan’ın ölümünden sonra yurt genelinde yapılan barışçıl gösteriler sivil toplumun inisiyatif alması ve yankı uyandırması açısından kayda değer olsa da benim gönlüm bu gösterilerin kadınlar ve erkeklerce beraber yapılmasından yanadır.Açıkcası bu sürece erkeklerin yeterince dahil olmadığını ya da dahil edilmediğini düşünüyorum ki bu durum sorunun çözülmesini en iyi ihtimalle geciktirecek bir durumdur. Zira benim düşünceme göre kadına yönelik adaletsizliklerin hem hukuki alanda hem de sosyolojik olarak çözülmesi için kadın haklarının erkekler tarafından da savunulduğu bir ülke, bir toplum haline gelmeliyiz. Ancak bu şekilde, hem kadınların kafasındaki bütün erkekler aynı tabusunun yıkılması hem de kadına karşı şiddet ve kadın hakları konularının marjinalliği algısının yıkılması mümkün olacaktır.

Leave a Reply