Dünya tarihini incelediğimizde, devletler ve onların kuruluşları kadar dinler ve dinler tarihinin de önem arz ettiğini fark etmekteyiz. Bu noktadan hareketle devletlerin ve devlet politikalarının dinlerle olan bağlantısı da gözlerden kaçmamaktadır.  Dinin devletlerarası politikalarda belirleyici bir role sahip olduğu gerçeğini yadsıyamayız. Hatta bazı Avrupa tarihi uzmanlarına göre din , özellikle reform hareketi öncesinde, en temel siyasi belirleyici görevini üstlenmekteydi. Önemle vurgulamak istediğim nokta halkının çoğu İslam’ı benimsemiş olan ülkelerle Müslümanların azınlıkta olduğu ülkelerin İslam’a bakışındaki farklılık ve bunun bir sonucu olarak yaratılmış olan İslamofobi tabirinin günümüz siyaseti ve toplumsal yaşantısındaki etkileridir.

1Gençlik ve Spor Bakanlığı tarafından  İstanbul’da organize edilen İslamofobi adlı paneller dizisine katılma fırsatım oldu ve orada bu konu yerli ve yabancı gazetecilerin katılımıyla küresel ölçekte incelendi. Kayda değer noktalardan bir tanesi, halkının çoğu Müslüman olmayan ülkelerdeki bireylerin Müslümanlık ve İslamiyet hakkında yeterince bilgi sahibi olmadığı gerçeğiydi. Bu duruma ek olarak Müslüman olduğunu iddia eden grupların yapmış olduğu faaliyetler de İslam’ın ve Müslümanlığın kötü bir şey olarak addedilmesinde büyük bir role sahip

Radikal İslamcı gruplar, İslami terör örgütleri, sivilleri hedef alan canlı bomba saldırıları ya da 11 Eylül…  Belki de bazılarının aklına İslam denildiğinde sadece yukarıda yazılmış olan bu kelimeler geliyor. Gerçekten İslam ve İslam’ı temsil eden gruplar bunlar olmasa da sanki İslam sadece bunlardan müteşekkilmiş gibi düşünülmesi ve bu doğrultuda adına islamofobi denilen bir İslam korkusunun yaratılmasının siyasetten, devletlerin siyasetinden, bağımsız bir sosyal olgu olarak düşünülmesi pek de gerçekçi olmayacaktır. Müslüman halkın çoğunlukta olmadığı ve insanların İslamiyet ile alakalı fazla bilgisinin olmadığı alanlarda, halkın İslamiyet’e karşı adeta önyargı oluşturması için çalışılmaktadır. Sözde İslamiyet’i temsil ettiği düşünülen radikal grup ya da kişiler örnekmiş gibi gösterilip İslam’a karşı yürütülen bir siyaset sonucu toplumlarda İslamofobinin, bu yanlış algının, oturmasına sebebiyet verilmektedir ve maalesef bu bilinçli bir siyasi aklın ürünüdür.

Aslında siyasetin kan dökmeyen bir silah gibi kullanılması İslam’ı benimsemiş kişiler ya da devletler için de mümkündür. Yapılması gereken insanların İslam ve Müslümanlarla ilgili daha detaylı ve gerçek bilgiye ulaşabilmelerini sağlamak olmalıdır. Müslümanların terörist ya da yobaz insanlar olmadığını ancak gerçek Müslüman kişiler kanıtlayabilirler. Demem o ki, medyaya sürekli servis edilen ve yanlış bir algı oluşmasına neden olan örneklerin yerini gerçekten İslamiyet’i hakkıyla temsil edebilecek bireyler almalıdır. Bir devlet politikası olarak İslam ve Müslümanlık kitlelere, özellikle Müslüman olmayan kitlelere, doğru bir şekilde anlatılmalıdır ve bu kişisel çabaların da ötesine geçebilmeli bir devlet politikası olmalıdır.

Siyaset nasıl İslamofobinin oluşturulmasında araç olarak kullanılmış ve sosyolojik olarak çok da karşılığı olmayan bu korku oluşturulmuşsa yine bu korkunun yersiz olduğunun gösterilmesi adına da siyaset kullanılabilecek en iyi araçtır.

Leave a Reply