Yeni eğitim yılının başlamasıyla, PKK da ‘eğitim boykotu’ adı altında birçok okulu ateşe vermeye başladı. Aslında yanan sadece bir bina, bir okul ya da herhangi bir nesne değil, yakılan okulun içerisindeki çocuklar, o çocukların hayalleri, umutları, gelecekleri… Yakılan yer iyi ya da kötü eğitim yapmaya çalışan yer. İçinde öğretmenlerin, öğrencilerin olduğu, sadece bunlar olduğu için bile, saygı duyulması gereken,dokunulmazlığı olan, kutsal bir mekan, okul.
“Olsun demek de zor artık, çocuk düşlerimiz yok artık!” Pilli Bebek’in sözleri özetliyor aslında durumu. Her şeye, her eyleme ‘olsun’ denilebilir; ancak okul yakmak, çocukların düşlerini çalmak ‘olmasın!’
Neye inanırsanız inanın, hangi görüşe bağlanırsanız; hangi ideolojiye bağlanırsanız bağlanın, masum çocuklara ve onların düşlerine saldırmak hiçbir çerçeve içerisinde değerlendirilemez. Uzun süredir, hatta yıllardır zaten bir cinnet ortamında yaşıyoruz. Sağduyu, hoşgörü kavramları lügatımızdan silindi. Barış ise artık görünmüyor; ama tüm bunların ceremesini masum çocuklar çekmemeli, onların öğretmenleri, onların okulları çekmemeli.
Burada, ne kadar kabul etmesek de, ne kadar karşı çıksak da öncelikle kabul etmemiz gereken şey, bir savaş ortamında olduğumuz. Yıllardır süren bir savaş bu aslında, silahlı ya da silahsız, ve savaşın olduğu ortamda savaş suçlarının olması çok ilginç olmaması gereken bir durum. Savaş suçu bazen devlet tarafından bazen de başkaldıranlar tarafından gerçekleştirilen suçlardır; ama bunlar çoğunlukla masumların zarar gördüğü suçlardır. Bu sebepten dolayı sorgulanması gereken öncelikli etken, ‘savaş’tır. En başta da savaşta çocuklara, düşlerine karşı işlenen insanlık suçlarıdır.
İnsani duygularla hareket edebilen her insan, hangi görüşten olduğu önemli değil, bu suçu yargılamalı , tepki göstermelidir. Savaşın, kötü yüzünü çocukların üzerinden almaya çalışmalıdır.
“Çocuk düşlerimiz yok olmasın!” diyebilmelidir.