Gazete Bilkent’in Politika Editörü Ümran Şatana’nın Sabah Gazetesi İç ve Dış Haberleri yazarı Sayın Nur Batur ile gerçekleştirmiş olduğu söyleşi aşağıdadır…
Şatana: Türkiye gibi gündemi devamlı değişen bir ülkede gazeteci olmak zor mu ?
Batur: Gazeteciliğe 1976 yılında başladım. Hem 1980 askeri darbesi öncesindeki kanlı siyasi kavgayı hem askeri darbeyi hem de ardından yaşananları da gazeteci olarak yakından izledim Tabii daha sonraki askeri müdahaleleri ve tüm siyasi kavgaları da !
Gazetecilik o günlerde de zordu. Bugün de çok zor!
Geçmişte de düşünceleri yüzünden hapse atılan gazeteciler oldu. Demokrasimizin geliştiğini düşündüğümüz 21. yüzyıl Türkiye’sinde de hala hapiste gazeteciler var.
Değerli meslekdaşlarım Mustafa Balbay, Tuncay Özkan, Nedim Şener ve hapiste olan tüm meslekdaşlarımın bir an önce aramıza dönmesini bekliyoruz. Ve artık fikirlerinden dolayı kimsenin hapse atılmayacağı bir Türkiye’de gazetecilik yapmayı hayal ediyorum.
Şatana : Ya kadın gazeteci olmak ? Daha mı zor ?
Batur: Ben kendimi hiçbir zaman kadın gazeteci diye tanımlamadım. Yetiştirilirken de çağdaş Türk toplumunda yeri ve fikri olan birey olduğum bilinciyle yetiştirildim. Bu nedenle gazeteciliğe başladıktan sonra hiçbir zaman kendimi “ Kadın gazeteci “ olarak görmedim ve nitelendirmedim. İster erkek isterse kadın olsun biz gazeteciyiz!
Mesleğe başladığım yıllarda da böyle bir ayrım ya da bakış yoktu zaten.Önemli olan temel ilkeler doğrultusunda eşit koşullarda gazetecilik yapmaktı. Bu nedenle her görevi eşit koşullarda izledik.
Meslek hayatım boyunca hep bu bakışımı korudum. Ambargo altında Tarık Aziz’le görüşmek için bin kilometrelik çöl yolunu jiple de geçtim.Benazir Butto’yla görüşmek için 18 saat boyunca köy köy seçim kampanyasını izledim. Beyrut’ta Yaser Arafat’la görüşmek için Filistinli gerillalarla sabaha karşı Arafat’ın kaldığı yere de gittim.Barzani’yle Erbil’de görüştükten sonra Peşmergeler ve Türk korumalarla birlikte Musul’a kara yoluyla geçtim..
Bir Türk gazeteci için en zor görevlerden biri olan Atina’da 10 yıl Hürriyet’in Temsilciliğini de yaptım. Bunları yaparken sadece gazeteciydim.
Şatana: Bütün bunlar büyük risk taşımıyor muydu ? Korkmadınız mı ?
Batur : Gazetecilik rekabete dayanan bir meslektir. Farklı işler yapmak için mutlaka risk almanız gerekir. Ama yapacağınız işi iyi organize ederseniz riskleri de azaltırsınız. Ben aldığım her riski çok iyi hesapladım. Örneğin 1991’de Benazir Butto’yla görüşmeye giderken kocası Asaf Zardari’nin en yakın arkadaşıyla birlikteydim. Bir anlamda onun koruması altındaydım. Benazir’i 18 saat boyunca köy köy izledikten sonra Nawabsah diye hayatımda adını bile duymadığım küçük bir şehirde sabaha karşı görüşme yapmayı başka türlü gerçekleştiremezdim zaten..
Mesut Barzani’yle görüştükten sonra Erbil’den Musul’a geçmek de riskti.. Ama Barzani’nin korumaları beni sınıra kadar getirdi. Sınırda ise Musul Başkonsolosumuz Hüseyin Avni Botsalı zırhlı panzerler ve özel timi göndererek güvenliğimi sağladı.
Şatana: Kadın gazeteci olmanın zorluğunu hiç yaşamadınız mı ?
Batur : Evet yaşadım ama daha sonraki yıllarda!!Yönetici kadrolarına gelmeye başlayınca sorun ortaya çıktı. Kadın gazeteci olmanın zorluğunu ilk kez Hürriyet Gazetesinin Ankara Temsilcisi olduğum zaman yaşadım.
Şatana : Neden ?
Batur : Hürriyet Gazetesinin ilk ve tek Kadın Ankara temsilcisi oldum. Bu Hürriyet için bir devrimdi adeta.. Ne yazık ki Türk toplumu ve medyası hala kadın yöneticiyi kabullenmek istemiyor. Erkek yönetici küfür de etse, hakaret de etse kabul ediyorlar Küfür eden, hakaret eden erkek yöneticileri gazeteciler sevmiyorlar ama korkuluyor. Küfür edip, çalışanlara hakaret eden Kadın yönetici yok gibi.. Kadın yönetici rica ettiği zaman nedense bunu zaafı olarak görüyorlar. Yöneticiliğim süresinde kimseye hakaret etmedim.Gazetenin işleyişi açısından da bazı şeyleri düzeltmek istedim. Yaptığım uyarıların haklılığının daha sonra ortaya çıktığını görüyorum.
Aslında Yönetici kademelerde zorlukla karşılaşan sadece ben değilim. Benim gibi yönetici kademesine gelen bazı değerli kadın meslekdaşımın da benzer zorluklarla karşılaştığını biliyorum. Yani eski yönetici tipini hala yaşatmaya çalışan garip bir çelişki yaşıyoruz basın dünyasında..
Kadının karar verme mekanizmalarında olmasını Türk medyası da toplumumuz ne hala hazmedemiyor. Kadınlar için bir cam tavan var. Ama Kadınlar sadece medyada değil,siyasette, bürokraside ve iş dünyasında cam tavanı kırmaya başladı. Ben Türk siyasetinde olduğu gibi medyada da değişimin kaçınılmaz olduğu kanısındayım.
Şatana: Sizi gazeteciliğe iten unsurlar nelerdir?
Batur: Siyasetin içinde olan bir ailede büyüdüm. Cumhuriyet’in ilk kuşağı idealist bir anne-babanın çocuğuyum. Dedem İzmir’de yıllarca Ağır Ceza hakimiydi. 2.Dünya Savaşı sırasında 6 çocuğunu da İstanbul’a üniversiteye gönderecek kadar aydındı Annem Diş Doktorudur..Babam Kore gazisi Dünyaya açık demokrat ve liberal bir subaydı.Sürekli okurdu. Annem ve babam bize iyi eğitim vermeye ve dünyaya açık olmamızı sağlamaya çalıştılar. Kız kardeşim ve benim meslek seçimimizde bize yol gösterdikler. Kardeşim Siyasal Bilgiler Fakültesinde okudu ve diplomatlığı seçti . Ben de gazeteciliğin karakterime çok daha uygun olduğunu gördüm. . Zaten evde de hep Türkiye’yi, dünyayı konuşurduk.
Şatana : Gazetecilikte başarıyı nasıl yakaladınız ?
Batur : Gazeteciliğin bence 6 altın anahtarı var.. Doğru ve kapsamlı bilgi, güvenilir olmak , disiplinli çalışmak ,heyecan, cesaret ve farklı bakış!! Ben bu ilkelere hep sadık kalmaya çalıştım.. 5 altın ilkeye uyup olaylara farklı bakamazsanız da olmuyor. Gazetecilikte kimsenin görmediği görmeniz gerekiyor.
Şatana : Nasıl ?
Batur : Birkaç örnek vereyim. Mesleğin ilk yıllarında havaalanında yapılan karşılama törenlerini çok izledim. Bir gün İran Cumhurbaşkanı geldi. Klasik karşılama töreni için herşey hazırdı. Bütün gazeteciler yakında izlemek için tören alanına en yakın yerde bekliyorlardı. Ben ise büyük fotoğrafı görmek için olayları genellikle uzaktan izlemeyi tercih ederim. O gün de uzaktan izliyordum. Bir ara Şeref Salonunun yanında protokol görevlilerinin İranlı diplomatlarla tartıştığını görünce “ Neler oluyor ? “ diye sordum. İranlılar Cumhurbaşkanları için apronda dana kurban etmek istemişler. Protokol izin vermemiş. Ancak Şeref salonunun arkasında kesmelerine izin vermişler..
O gün diğer gazeteciler havalanında yaşanan bu olayı hiç fark etmedi. Olayı ertesi gün Milliyet gazetesinin manşetinden okuyunca şok oldular. Gazeteciliğin en büyük ödülü atlatmaktır. Ben de herkesi klasik bir karşılama törenini izlerken atlatmıştım..
Gazetecilik açısından beni heyecanlandıran bir başka atlatma röportajı da yine havaalanında yaptım.. Benazir Başbakan olduğu zaman Ankara’ya geldi. Tabii o tüm gazeteciler Benazir’in peşindeydi ama Benazir’le özel röportaj yapmanın neredeyse imkansız olduğunu baştan beri belliydi. Ben de Benazir yerine havaalanında bir köşede töreni izleyen kocası Asef Zardari’nin yanına gidip röportaj yapmayı teklif ettim. Kabul etti. Yaptığım röportaj ertesi gün o zaman çalıştığım Milliyet gazetesinde “ Benazir’in kocası olmak zor “ başlığıyla manşet oldu ve sansasyon yarattı. Zardari’yle o gün kurduğum dostluk 10 ay sonra Benazir’le seçim kampanyası sırasında yaptığım ve sansayon yaratan ilk röportajımın da bana yolunu açtı. Yıllar sonra Benazir suikastte öldürülünce 1991’de Milliyet’te yayınlanan ilk röportajımı bulup yeniden okudum. Röportajı manşetten “ Beni Öldürecekler “ diye vermişiz.Okuyunca ben bile şaşırdım.
Şatana: Gazetecilik idealiniz miydi ?
Batur: Evet..Ankara Koleji yıllarımdan itibaren! Kolejden sonra kazandığım farklı alanlardaki üniversitelere girmedim.İkinci yıl Gazeteciliği kazanıp İstanbul’a gittim.Daha sonra ailem Ankara’da olduğu için Gazi İletişim’e naklettim.Mezun olduktan sonra nerede başlayacağımı bilemiyordum. Önce Birleşmiş Milletlerin Türkiye temsilciliğine girdim. 1975 yılında 3 bin lira maaş alıyordum. Bu çok iyi paraydı. Ama ben gazeteci olmak istiyordum. Anadolu Ajansı sınav açınca girip kazandım ve BM’den aldığımın üçte biri maaşla gazeteciliğe başladım. Tabii ondan sonraki aşamalarda insan hep küçük ve büyük hedefler peşinden koşuyor. 8 aylık acemi gazetecilik döneminden sonra siyasete olan yakın ilgim dolayısıyla beni parlamentoya gönderdiler. Parlamentoda 3 yılım geçti. Parlamento her gazeteci için master ya da doktora yapmak gibi bir şeydir. Bu dönemde devleti,devletin çarklarının nasıl işlediğini ,siyasetin dengelerini öğrenirsiniz. 3 yılın sonunda dış politika alanına kaydım. Meslek hayatım boyunca hep hedeflerim oldu. Hep “bundan sonra ne yapabilirim “ diye düşündüm. Eğer bir işi severek yapıyorsanız ve heyecan duyuyorsanız o zaman başarıyı yakalama şansınız artıyor.
Şatana: Dünyaya açılmanızı sağlayan ne oldu ?
Batur : Tabii öncelikle dış politika alanına kaymam oldu. Böylece Türk dış politikasını, Türkiye’nin dünya dengelerindeki yerini, dış politikanın iç siyasete etkilerini gördüm. Daha sonra da Birleşmiş Milletlerden aldığım burs beni daha fazla dğnyaya açtı..
BM Dag Hammorjold bursunu Türkiye’den ilk ve galiba da son alan gazeteciyim. Yaklaşık 6 ay Newyork’da BM Genel Kurulu ve Güvenlik konseyini izleyip haber yapmak ve daha sonra da yine bursla Amerika turu ve büyük Amerikan gazetelerinde yaptığım görüşmeler bana dünyayı açtı. Newyork’dan döndüğüm zaman artık Türkiye’ye ve dünyaya farklı bakmaya başlamıştım.. Tabii daha sonra da diplomasi alanında çalıştığım için dünyaya daha geniş pencereden bakma imkanım oldu.
Şatana: Kitabınızı okuyanlar Benazir Butto’yla olan arkadaşlığınızı biliyor. Bize Benazir Butto’yu biraz anlatır mısınız? Herhalde çok gözü karaydı değil mi ?
Batur: Bence Benazir Butto’nun hayatını Pakistan’ın siyasi tarihinden ayırmaya imkân yok. Benazir’in Başbakan olan babası askeri darbeyle devrilip idam edilemiş olsaydı belki de hiç siyasete bulaşmayacaktı. Bir söyleşimiz sırasında siyasete istemeyecek girdiğini söyledi bana..
Bir söz var;“Olaylar mı insanları yaratıyor, yoksa insanlar mı olayları şekillendiriyor.” diye.. Galiba ikisi de birbirini etkiliyor ..
Bazen olaylar insanları yaratıyor.. Bazen de insanlar olayları şekillendiriyor. Benazir için de böyle..Kitapta da anlattım .Benazir Pakistan’ın zengin bir ailesinin kızı.. Babası toprak ağası! Pakistan’lı tüm zengin ailelerde olduğu gibi Zülfikar Ali Butto da İngiltere’de okuduktan sonra siyasete giriyor. Karizmatik bir lider. Süratle Başbakanlığa tırmanıyor ama askeri darbeyle devriliyor. Benazir babası devrilinceye kadar siyasetle ilgisi olmadığını anlatmıştı bana.. Ama babası idam edildikten sonra siyasete sürükleniyor.. Siyasete giren erkek kardeşi de öldürülünce Benazir için siyasi müdadeleyi sürdürmekten başka yol kalmıyor.
Şatana: Benazir Butto’yla ilk röportajı nasıl yaptınız ?
Batur : Zardari’yle Ankara’daki görüşmemizden 10 ay sonra Benazir Başbakanlıktan devrildi. Zardari de hapisteydi Yardımcılarını aradım. Mesajımı ilettiler ve kısa süre sonra Benazir’in görüşmeyi kabul ettiğini bildirdiler. Hemen Karaçi’ye uçtum ama Benazir seçim kampanyası için ayrılmış. Hemen ilk uçağa atlayıp hayatımda adını bile duymadığım Nawabsah’a uçtum. Havaalanında beni Zardari’nin toprak ağası olan arkadaşı Muhammed bekliyordu. Onunla birlikte Benazir’i 18 saat süren bir seçim kampanyasında izledik. Köy köy dolaşarak sabaha karşı 2 de Navahşah’a geldik. Müthiş bir kalabalık bekliyordu. Benazir kalabalığa hitap etmeye başlayınca tek kelime anlamadığım karizmatik bir lider olduğunu gördüm.Cesurdu.Doğuştan liderlik vasfı vardı.Gözü karaydı.Askeri yönetime meydan okuyordu. Öldürülmekten korkmuyordu.
Şatana: Benazir’le öldürülmeden önce de son kapsamlı röportajı yaptınız. Öldürülmekten korkmuyor muydu ?
Batur : Son röportajı Dubai’de yaptık. Hayatı, çoçuklarını, babasını, İslamı ve türbanı konuştuk. “ Öldürülmekten korkmuyor musun ? diye de sordum. Bana “ Babamın öldüğü yaştayım. Günü gelir ölürüz “dedi. Ölüm tehlikesi altında olduğunu çok iyi biliyordu ama dönüşü olmayan bir yola babası idam edildiği gün girmişti. Bence bir efsane olmayı tercih etti. Cesur bir liderdi.
Şatana: Bir kadın ve her şeyden önemlisi bir anne olarak gazeteciliğin zorlukları nelerdir?
Batur: Evet hem annelik hem de gazetecilik kolay değil ama çalışan annelerin hepsi benzer zorluklar yaşıyor .Gazetecilikte biraz daha zor.. Bazen önceliğim ister istemez gazete oldu ama yine de çoçuklarıma hep zaman ayırdım. Bazen bir elimde telefon Dışişleri Bakanıyla konuşurken diğer telefonda evde çoçuklara bakan yardımcıma talimat verdiğimi hatırlıyorum.En zor dönem ise Kanal D’de hem program yapıp sunduğum hem de Temsilcilik yaptığım dönemdi. 24 saat yetmiyordu, Şöför kapıda beklerken çocuğun öğretmeniyle görüşüp ardından canlı yayına koşuyordum. Tabii burada eşimin bana verdiği büyük destek gerçekten önemliydi. Çocuklara baktı, benim olmadığım zaman evle ve çoçuklarla ilgilendi ama her şeye rağmen bütün organizasyon benim üstümdeydi.
Şatana: Böylesine zorluklar yaşadıktan sonra gazeteciliği bize de tavsiye ediyor musunuz ?
Batur :Gazetecilik özellikle ilk beş yıl hem maddi hem manevi açıdan çok büyük fedakarlıklar gerektiren bir meslek! Cumartesi tatilimiz yok. Haftada bir gün izin yapıyoruz, Çoğunlukla yılda 10 günden daha fazla da izin alamıyoruz. Bazen çoçuklarımı ve kendi hayatımı ihmal ettiğimi düşünüp üzüldüğüm oldu. Ama zorluklarına rağmen çok keyifli, çok güzel bir meslek!! Zaten yıllar geçtikçe gazetecilik bir yaşam biçimi oluyor. Gazeteciliğe böyle bakarsanız tabii ki tavsiye ediyorum.
Şatana: 12 Haziran 2011 seçimlerine kısa bir süre kaldı.Türkiye nasıl bir siyasi tabloda seçimlere gidiyor ?
Batur: Türkiye son yıllarda büyük bir değişim sürecinden geçiyor .Değişimin olumlu yönleri de var.. Kaygı verici yönleri de !!
Türkiye hala demokrasini oturtmaya çalıştığı sancılı bir süreçten geçiyor. İlk kez İktidarı devirmek için planlar yaptıkları iddiasıyla Eski Kuvvet Komutanları ,Emekli Generallar ve Amirallar ve hatta Muvazzaf subaylar,gazeteciler tutuklandı. Türk Silahlı Kuvvetleri ise hukuka ve yargıya saygılı olduğunu ilan etti. TSK Türkiye ve Dünyadaki değişimi çok yakından izliyor ve yeni bir askeri darbenin Türkiye’yi 50 yıl geriye götüceğini gördüğü için siyasetin dışında kalmak istiyor ve yargı sürecinin sonucunu bekliyor. Eğer ordu siyasetin dışında kalmaya özen göstermeseydi,bugün çok farklı bir noktada olurduk.
Herkes gibi ben de ordunun artık siyasete müdahale etmeyeceği bir noktaya gelinmesini önemli ve olumlu bir değişimi olarak görüyorum.Ama aynı zamanda da bu değişim sürecinde Türk ordusunun yıpratılmaması önemli..Hele hele Arap dünyasında Türkiye’yi yakından ilgilendiren büyük bir siyasi ve sosyal deprem yaşanırken! Bölgede böyle bir kaos yaşanırken hem Türk Silahlı Kuvvetlerinin gücünü koruması hem de Türkiye’nin iç istikrarının bozulmaması büyük önem taşıyor.
Ama aynı zamanda da laik ve çağdaş Türkiye Cumhuriyetinin geleceği açısından ciddi kaygı duyan kitleler var. Sivil darbe tartışmaları yaşanıyor. Türkiye böyle bir atmosferde seçimlere gidiyor.
Şatana : Seçimlerden nasıl bir siyasi tablo çıkabilir ?
Batur : Seçimler Türk demokrasinin giderek oturmaya başladığını gösteriyor bence..
Sandıktan kimin çıkacağını kestirmek zor.. Ama AK Parti örgütlenmesini çok iyi yapan, değişimi yakalayan dinamik bir parti!! Recep Tayyip Erdoğan da kitleleri harekete geçirme gücüne sahip, etkileyici bir lider imajını hala koruyor. Erdoğan daha önceki seçimlerde de olduğu gibi, bu kez de AKP’yi yenileyeceğinin işaretlerini verdi. Ayrıca iktidar olmanın avantajını da yaşıyor.
Ana Muhalefet Partisi CHP ise Deniz Baykal’ın istifasından sonra değişim sürecine girdi.Bir süre iç kavgalarla çalkalandı ama son haftalarda ciddi bir toparlanma sürecine girdiği imajını veriyor. Kemal Kılıçdaroğlu dürüst, sade güvenilir bir lider imajı çiziyor. Konuşması Erdoğan kadar etkileyici olmasa da verdiği mesajlar anlaşılıyor ve güven veriyor. Ayrıca CHP şimdiye kadar somut politikalar üretememekte suçlanıyordu. Bunu da kırmaya başladılar. Askerlik süresini indirme , aile sigortası gibi somut politikalar ve vaadlerle yeniden rüzgarı yakaladılar. Kılıçdaroğlu’nun halka “ Bana bir şans verin “ diye yaptığı çağrıların da etkili olması ihtimali var. CHP her şehirde halkın sevdiği isimleri aday yapar ve açıkladığı somut politikaları seçime kadar iyi işlerse oy patlaması yapabilir.
Ayrıca, Türkiye Cumhuriyetinin geleceğinden kaygı duyan kitlelerin olduğunu da unutmamak gerek. O bakımdan daha önce Deniz Baykal’ın gitmesini isteyen kaygılı kitleler Kemal Kılıçdaroğlu’na bir şans vermek için desteği arttırabilir.
Değişim rüzgarlarının CHP’yi tek başına iktidara taşıması zor olsa bile siyasi dengeleri etkileyebilir.
MHP’ye gelince eski gücünü kaybetmiş durumda.. Barajı geçemeyeceği yolundaki tartışmalar bile bunu gösteriyor.
Güneydoğu’ya gelince, seçimler BDP ve AKP arasında geçecek .
Şatana: Necmettin Erbakan’ın vefatı bir dönüm noktası olabilir mi? HAS parti, Saadet Partisi ve Türkiye Partisi birlikte hareket ederse AKP’den oy çalarlar mı ?
Batur: Abdüllatif Şener’in belirli bir oy potansiyeli var. Numan Kurtulmuş da AKP’den belirli bir oy çalabilir. Ama Erbakan’ın ölümü ittifak arayışlarını olumsuz yönde de etkileyebilir. Bu da Ak Parti’nin işine yarayacaktır .
Şatana : Seçimlerden sonra iş başına gelecek iktidarı neler bekliyor ?
Batur : Dışta ve içte yaşanan büyük çalkantılara rağmen genel seçimlerin yapılması Türkiye’de demokrasinin giderek kökleştiğini gösteriyor. Böyle bir dönemde seçim sonuçlarının da tartışmalara yol açmaması için mutlaka sandık güvenliğinin sağlanması gerekiyor.
Seçimlerden sonra hangi parti iktidara gelirse gelsin gündeminde yine dört temel sorun olacak.
İlki ekonomik gelişmeyi korumak ve kalkınmayı sürdürmek !! Genç kitlelere yeni umutlar yaratıp işsizliği azaltmak..
Türkiye dünyayı sarsan ekonomik krizden en az etkilenen ülkelerden biri oldu . 2050’de dünyanın 10 büyük ekonomisi arasında olacağı tahmin ediliyor ama en büyük sorunu da işsizlik! Gençler geleceğe umutla bakamıyor. Yeni iktidarın ilk önceliğinin gençlere yeni ufuklar açmak olmalı bence. Çünkü Türkiye’nin daha da büyümesi yeni kuşakların dinamizminin iyi kullanılmasına bağlı olacak.
İkincisi Kürt meselesini demokratikleşme süreci içinde çözüp PKK’yı ya dağdan indirmek ya da tecrit etmek..
Türkiye ,30 yıldır PKK terörü ve Kürt meselesini çözemediği için kan kaybediyor. Türkiye’nin bütünlüğünü koruyup sorunu çağa uygun formullerle çözmekten başka çıkar yol olmadığı kanısındayım…
Üçüncüsü laik ve Çağdaş Türkiye Cumhuriyetinin geleceğiyle ilgili artan kaygıları gidermek!!
Türkiye’nin giderek İslamlaşmasından kaygı duyan kitleler var. Bu kaygılara mutlaka kulak vermek gerekiyor. Atatürk’ün kurduğu ve bir Avrupa devleti modeli olan Türkiye Cumhuriyetinin çağın değişimine göre, reforme edilebilmesi önemli..Eğer seçimlerde sonra laik ve çağdaş Türkiye Cumhuriyetinin temelleri sarsılmadan sorunlar çözülürse Türkiye daha da güçlenecek. Temeller sarsılırsa, 100 yıllık emek heba olacak.
Dördüncüsü ise yargı bağımsızlığı ve basın özgürlüğünü korumak!
Yargının ve basının bağımsızlığına gölge düştüğü ülkelerde demokrasiden söz edilebilir mi ?
Seçimlerde sonra iş başına gelecek hangi parti olursa olsun gündeminde yargı ve basın özgürlüğü de olacak.
Şatana: Oda Tv baskını, Soner Yalçın’ın gözaltına alınması hakkında ne düşünüyorsunuz?
Batur: Ne yazık ki Türkiye’de gazetecilerin tutuklanması ve hapsedilmesi yeni bir sorun değil. Soner Yalçın son çarpıcı halkaydı. Türkiye’nin son 40-50 yılına bakarsak ister sağ olsun ister sol olsun, fikirleri yüzünden hapse atılan birçok gazeteci oldu. Eğer Türkiye’de demokrasiyi kökleştirmek istiyorsak eleştiriye de tahammül etmek zorundayız. Gazetecilerin ve herkesin korkmadan fikirlerini söyleyebileceği bir Türkiye yaratmak zorundayız.
Şatana: Ortadoğu’yu da yakından izleyen bir gazetecisiniz. Arap dünyasında başlayan halk ayaklanmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz ?
Batur: Soğuk savaşın sona ermesiyle yeni bir dünya kurulmaya başladı. İlk deprem Eski Sovyet Cumhuriyetlerinde ve Doğu Avrupa’da yaşandı. Halk ayaklanmalarıyla iktidarlar devrildi yeni iktidarlar geldi. Yeni bir Avrupa ortaya çıktı. Berlin duvarının yıkılmasından sonra başlayan büyük değişimden şimdiye kadar etkilenmeyen Arap dünyasıydı. Dünyada böyle bir değişim fırtınası eserken Arap dünyasındaki diktatörlüklerin ayakta kalamayacağı belliydi. Değişime direnen Arap liderleri de tek tek sahneden silinmeye başladı.
Şatana: Arap dünyasında değişimi tetikleyen ne oldu ?
Batur : Bence birkaç faktör var. İlk faktör sefalet, açlık, işsizlik ve nüfus patlaması oldu !! 30-40 yıllık yönetimler sefalete ve açlığa çözüm bulamadılar. Ayrıca yolsuzluk batağına da saplandılar. Sonuöçta baskı rerjimlerine rağmen sosyal patlamalar başladı.
Aslında ilk değişim 1990’ların başında Cezayir’de başladı. Ben Cezayir askeri darbeyi getiren seçimlere bir hafta Cezayir’e gittim.Yıllarca Cezayir’i yöneten Fransa’nın etkisi altındaki partinin karşısına İslami Parti çıkmıştı. Sandıktan Fıs’ın çıkması bekleniyordu ki, askeri darbe oldu ve ülke 10 yıl sürecek iç savaşa sürüklendi.
Cezayir’deki olaylar ve Arap dünyasında siyasal İslamın ve Mısır kökenli Müslüman Kardeşlerin giderek güçlenmesine yol açtı. sefaletin yanı sıra Avrupa ve Amerika’nın hatalı politikaları Arap dünyasındaki siyasal İslamı daha da güçlendirdi.
İkincisi Soğuk Savaşın ardından dünyada başlayan değişim rüzgarının Arap dünyasını içine alması kaçınılmazdı. Sadece bir kıvılcım gerekiyordu. Tunus’daki kıvılcım domino etkisini tetikledi. Böylece Soğuk savaşın ardından Ortadoğu ve Arap dünyası da şekillenmeye başladı.
Bir başka faktör de kanamaya devam eden Filistin yarası oldu. Arap sokaklarıyla Arap liderlerinin Filistin ve İsrail politikaları Arap sokaklarını tatmin etmemeye başladı. ABD ve İsrail de Arap dünyasındaki değişimi doğru okuyamadı.
Diğer önemli faktör ise çağımıza damgasını vuran iletişim teknolojisi oldu. Kitleler Twitter, Facebook’ta örgütlenerek sokaklara döküldüler. Dünyayı şekillendirmeye başlayan yeni bir güç ve olgu ortaya çıktı.
Şatana: Halk ayaklanmalarının ardında ABD ve İsrail’in olduğu yolundaki teze katılmıyor musunuz ?
Batur : Ben her şeyin ardında Amerika ve İsrail’in parmağı olduğu yolundaki görüşe katılmıyorum. Amerika neden 30 yıldır yakın işbirliği içinde olduğu Mübarek gibi bir müttefikini kaybetmek istesin ? Mübarek gitmiş olsa bile sistemin hala Mısır’da yönetimi elinde tuttuğu ve Amerika’ya da yakın olduğu savunulabilir ama Müslüman kardeşlerin giderek güçleneceğine de kuşku yok. Kısa vadede olmasa bile orta ve uzun vadede Müslüman Kardeşlerin gücünün ve etkisinin artacak . Bunun İsrail’in güvenliği açısından tehdit oluşturmayacak mı ? Mübarek’in gidişinden İsrail’in memnun olduğunu hiç zannetmiyorum.
Şatana: Arap dünyasında demokrasinin yolu mu açıldı ?
Batur : Demokrasiye geçmek çok zor ve sancılı bir süreç!
Eski Sovyet Cumhuriyetleri bağımsızlıklarını kazandılar. Halk ayaklanmalarıyla iktidarlar değişti ama yine de demokrasiye geçemediler.
Eski Doğu Avrupa ülkelerinde sağlam olmasa da demokratik yapıyı kurmak biraz daha kolay gibi görünüyor. Bunda Avrupa Birliği rol oynadı. Eski Doğu Avrupa ülkelerinin hepsi AB şemsiyesi altına alındı . Böylece demokrasiye geçiş süreçleri de güvencesi altına alınmış oldu.
Türkiye’nin bile 1946’dan beri mücadele verdiğini dikkate alırsak,demokrasiye geçmek hiç kolay değil. 30-40 yıldır iktidarı elinde tutan Bin Ali ve Hüsnü Mübarek gibi liderler devrilmiş olabilir. Ama Arap dünyasında demokrasiye geçiş çok uzun sürecek ve sancılı olacak.
Kısa vadede diktatörlerin yerine daha yumuşak diktatörlükler, demokrasiye geçiş gibi görünen yapılar ortaya çıkabilir. Demokrasiye geçiş sürecinin İslama dayanan baskı rejimlerinin yolunu açması da söz konusu olabilir.
Bence önümüzdeki dönemdeki en büyük tartışma konusu “ İslam ve Demokrasi “ olacak .