Malumunuz, bugünlerde tezkere gündemiyle hemhâl olmuş durumdayız. Kadim medeniyetlerin, münevver kişiliklerin yaşamış olduğu, Türkiye olarak yüzümüzün bir tarafının her daim dönük olması gereken bu toprakları zihinlerde ‘Orta Doğu bataklığı’ diye kodlandıranlar, şu sıralar biraz daha hayıflanıyorlardır (!) eminim. O topraklara asıl kimler tarafından yazık edildiğini bilmeden hem de…
Türkiye’yi artık yapamadıklarından ötürü daha az suçlayabileceğim şekilde, IŞİD’e karşı daha aktif bir mücadele bakımından bu son geçen tezkereye amenna diyebilirim. Yardım kuruluşunda çalışan Alan Henning’i ve bir çok kişiyi vahşice öldüren, Bağdat’ı kuşatan, mütefekkir değil mütekeffir (herkesi kâfir ilan eden) IŞİD’e karşı mücadelede, artık bir rehine krizi de söz konusu olmadığından, nispeten Türkiye’nin eli daha rahat. Tıpkı 10 Ekim 2013 tarihinde terör örgütü olarak ilan ettiği gibi*.
Ancak ben yine de bu tezkereye hayır demeyi tercih ediyorum. Çünkü;
Halkına uçlarında sarin gazı takılı olan Volkan füzelerini ve bilumum varil bombalarını yağdırmış, on binlerce kişiyi öldürmüş olmasına, hatta IŞİD’le petrol üzerinden ‘al gülüm ver gülüm’ yapmış olmasına rağmen Esad rejiminin Suriye’de kalmasına göz yumulmuşken, IŞİD bahanesiyle kurulan koalisyon beni tiksindiriyor.
IŞİD bahanesiyle, sivil halktan tek kişiye silah sıkmamış Suriyeli mücahitlerin bulunduğu onlarca irili ufaklı muhalif grupları ve yanında sivil halkı, İsrail’in güvenliği vb. bahaneleriyle vurmaya hazır bir ABD bu koalisyonun baş mimarı. Yüzlerce Mısırlının kanına girmiş Sisi’yi adeta öpüp okşayan Suudi Arabistan ve İslamofobik dürtülerle politika izleyen Batı ülkeleri de cabası. Kürtlerin, Türkmenlerin ve bütün Suriyelilerin yeniden ‘insanca’ yaşaması için insani dış politikasının aksine Türkiye’nin bu devletlerle işbirliğine gitmesi beni vicdanen derinden yaralıyor.
Üstelik, tezkerenin içeriği konusunda tam olarak anlaşılmayan hususlar da var. IŞİD’in gitmesiyle dolacak boşluğun Suriyelilerin mi yoksa güç bulması bir hayli muhtemel olan Esad rejiminin mi dolduracağı bir soru işareti. Suriye’de mazlumlar korunurken, “beyaz Kürtlük” yapmaya her an meyyal bir PYD’nin çözüm sürecini olumlu veya olumsuz ne kadar etkileyeceğini kestirmek güç. Koalisyonun IŞİD ve El Nusra bahanesiyle Suriyeli sivillere de bomba yağdırmayacağının garantisi yok. Nitekim ABD’nin Suriye’de geçen haftalarda hava saldırılarında yaptığı şeyleri gördük; yine siviller vuruldu.
O yüzden böyle bir koalisyona mecbur kalmış olmamıza, bu devletlerle aynı yerde bulunuyor olmamıza ciddi manada üzülüyorum.
Ancak, müsterihim. Çünkü tezkereye hayır diyen adamlarla aynı tarafta olduğumu düşünmüyorum. Meclis’te dün parti temsilcilerinin konuşmalarını dinledikten sonra, bu kıt akıllı adamlarla aynı safta olmadığımı görmek, bir şükür vesilesi adeta.
Önce IŞİD’le mücadelede hükümete destek veririz deyip tezkere sonrasında da, “Maceraya giriyoruz”, “IŞİD değil Esad hedefte” sözleriyle yeni gelin gibi naz yapan bir CHP olduğu sürece,
“Kobane**’de olanlara göz yumuluyor” “Türkiye nerede, Kürtlere yardım etmiyor?!” dedikten sonra tezkereye “Kobane’yi işgal edecekler” “Türkiye önce IŞİD’le dirsek temasını kessin” diyen ve hayır oyu veren HDP olduğu sürece,
Ben tezkereye hayır diyen adamlarla aynı safta olamam. Şunları söylemek lazım kendilerine:
Baylar sizin bu yaptığınız çelişkiden de öte, aynı zamanda Oryantalizm kafasında olduğunuzu da gösterir. Tıpkı Oryantalistler gibi bütün Orta Doğu coğrafyasını, tarihini “çizgi halinde” okuyup, gökten zembille inen “tek bir sebeple” ikiye ayırıyorsunuz. Esad’ın ve Maliki’nin baskıcı rejimleriyle beraber bölgesel bir çok etmenin IŞİD’i çıkardığını, Batı’nın ikiyüzlü tavrının da güç kazandırdığını unutup bütün meseleleri AKP öncesi ve sonrası gibi algılıyorsunuz.
Sizlere acilen olayları çok etmenli düşünmenizi ve de determinizminizi gözden geçirmenizi tavsiye ederim.
Önce William Cleveland’ın, Youssef Choeiri’nin veya Albert Hourani’nin Orta Doğu tarihini genel olarak anlatan kitaplarını okuyun tabi.
Hayırlı bayramlar.
* Söz konusu tarihli Resmi Gazete’de 5428 nolu kararın ekinde, 81.sayfa. B Bölümü, 21.madde, U harfli kısım.
** Kobane olarak bilinmesine rağmen bölgedeki yoğun Arap Nüfusunu da hesaba katacak olursak, Ayn El Arab demek de mümkündür.