Siyaset dünyamız bugünlerde yeni bir ideolojik karmaşanın pençesinde kıvranıyor. Tüm siyasi partilerimiz de olduğu gibi Cumhuriyet Halk Partisi içinde de farklı siyasi görüşlerin, fikirlerin varlığı söz konusu, elbette aynı siyasi partinin çatısı altında görev yapan insanların her konuda aynı şekilde düşünmeleri beklenemez. Ancak bahsi geçen parti Türk siyaset ve demokrasi tarihinin mihenk taşı konumunda olan, yalnızca bir siyasi partiyi değil, devletin kurucu iradesini ve kuruluş felsefesini de temsil eden Cumhuriyet Halk Partisi olduğunda işin rengi değişiveriyor.
Siyasi yelpazede ortanın solunda kabul edilen, ancak özellikle Sosyal Demokrat ve Sosyalist çevrelerce fazlasıyla milliyetçi, militarist ve statüko yanlısı olmakla itham edilen CHP, Kemal KILIÇDAROĞLU’nun Genel Başkan olmasıyla birlikte adeta rotasını değiştirerek, Sosyal Demokrasiye dönüş yapma çabası içinde görünüyor. Sosyal Demokrasi; Cumhuriyet Halk Partisi’nin tüzüğünde ve programında yer alan en yaygın ifadelerin başında gelse de, partinin ülkenin bir çok sorunuyla ilgili geleneksel olarak izlediği politikanın Sosyal Demokrasinin ilkeleri ile ne kadar bağdaştığı tartışılması gereken bir konu. 12 Eylül darbesi sonrası yeniden şekillenen CHP , Deniz BAYKAL Genel Başkanlığında geçen yıllarda özellikle, Kürt Meselesi, Başörtüsü sorunu gibi konularda Evrensel Sosyal Demokrat anlayışın çok dışında bir profil sergiledi. Şöyle ki, 2000’ li yılların Türkiye’sin de var olan iktidardan dolayı Cumhuriyeti Koruma kaygısının merkezinde yer alan, dolayısıyla bir çok konuda takındığı tavır ve izlediği politikalar ile Avrupalı Siyaset Bilimcilerin bir Sosyal Demokrat Partiden çok Milliyetçi bir partiye benzettiği CHP kendi kabuğunu kırmaya çalışarak, uzun yıllardır küs olduğu halk ile barışmaya çalışıyor.
Her ne kadar Genel Merkez parti içinde hiç bir sorun olmadığı konusunda ısrar etse de, CHP bugün bir yol ayrımının eşiğinde gibi gözüküyor. Ulusalcı-Yenilikçi ikileminde gerginleşen parti, geçtiğimiz günlerde İzmir Milletvekili Birgül Ayman GÜLER’in Meclis Genel Kurulunda ‘Ana Dilde Savunma’ görüşmeleri sırasında yaptığı konuşmada sarfettiği ‘Türk Ulusuyla, Kürt Milliyetini eşit, eşdeğer gördüremessiniz.’ Sözleriyle parti içinde var olan kutuplaşmanın fitilini ateşlemiş oldu. Her ne kadar Güler; konuşmasının çok yanlış anlaşıldığını, sadece ulus ve millet kavramlarının farklılığını vurguladığını ifade etse de kimseye söz dinletemedi… Irkçılıkla suçlanan Güler, özellikle partisinin Güney Doğu milletvekillerin hışmına uğradı.
Aslına bakılırsa Kılıçdaroğlu’nun partiyi gerçek bir sol kimliğe dönüştürme arzusu takdir edilmesi gereken bir çaba. Partiyi sahil şeridinden çıkartıp, çok uzun yıllardır uzak kaldığı İç ve doğu bölgelerdeki seçmen ile kucaklaştırmak oldukça önemli. Bu aşamada önemli olan partinin çok uzak olduğu İç Anadolunun Muhafazakar, Milliyetçi, Doğu Anadolu’nun ise Kürt kökenli seçmeni ile yakınlaşırken; İzmir, Çankaya, Şişli, Kadıköy.. gibi partinin Ulusalcı tabanının kalesi olarak görülen yerlerin küstürülmemesi. Bu noktada, Genel Başkanın işinin oldukça zor olduğunu da söylemek durumundayız.
Görünen o ki ; CHP içindeki bu tartışmalar devam edecek. İktidarın bu kadar güçlü olduğu bir dönemde Ana Muhalefet partisinin bu şekilde çatırdaması da elbette demokrasi adına güzel sonuçlar doğurmayacak. Bakalım bu süreçten CHP daha güçlü, daha dinamik ve ideolojik karmaşadan kurtulmuş bir parti olarak mı çıkacak, yoksa Türkiye’nin Cumhuriyet ile yaşıt partisi geri dönülmez bir yol ayrılığına mı sürüklenecek…