Aykan Erdemir, geçen dönem CHP Bursa milletvekilliği yaptığı Meclis’te, en genç simalardan biri olarak dikkat çekmişti. Erdemir bu sene, aktif siyaseti bırakarak 20 yıl önce mezun olduğu Bilkent Üniversitesi’ne öğretim görevlisi olarak geri döndü. GazeteBilkent’e verdiği röportajda “kendimi yuvaya dönmüş gibi hissediyorum” diyen Erdemir’in, Bilkent’ten mezun olduktan sonra geçirdiği 20 sene, birçok başarıyla dolu.
Doktorasını aldığı Harvard Üniversitesi’nden TBMM’deki vekil koltuklarına kadar uzanan bu başarı, Aykan Erdemir’in mütevazı kişiliğiyle de taçlandırılmış. Sorularımızı büyük bir içtenlikle cevaplayan Erdemir, röportaj vermeden birçok önkoşul sunan yüksek profilli bireylerden de şeffaflığı ve samimiyetiyle ayrılıyor denebilir. Bilkent Üniversitesi’ne geçtiğimiz Eylül ayında gelen Aykan Erdemir’le Bilkent üzerine gerçekleştirdiğimiz röportajda, Erdemir’in kariyerine ve gündeme dair cevaplar da yer alıyor.
Bugün Türkiye’nin sayılı “sosyal antropologlarından” sayılabilecek Aykan Erdemir, lisansını Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünde tamamlamış. Bu eğitimin devletlerarası ilişkileri makro düzeyde incelediğini ifade eden Erdemir, insan ilişkilerinin mikro düzeyde incelenmesi gerektiğini düşünerek doktorasını sosyal antropoloji alanında tamamlamaya karar vermiş. Bir başka deyişle o, insan duygularının da siyasetin bir parçası olması gerektiğine inanlardan. “Siyasette devletlerarası düzeyin yanı sıra insan ilişkilerinin ve bu ilişkilerin barındırdığı duyguların da dikkate alınması gerekiyor.” diye ifade ediyor 41 yaşındaki genç siyasetçi.
2004 yılında doktora eğitimini tamamlayan Erdemir, Türkiye’ye dönerek ODTÜ Sosyoloji Bölümü’nde öğretim üyeliği yapmış. Bu dönemde tamamladığı tezi, Türkiye’deki Aleviler üzerine yazmış. Bunun sebebini “henüz lisans öğrencisiyken Kuzey İrlanda’da yaşanan etnik çatışmalar dikkatimi çekmişti ve Türkiye’de buna benzer bir örnek olduğunu düşündüm” diye ifade eden Erdemir, aynı zamanda Alevi Enstitüsü Yönetim ve Bilim Kurulu Üyeliği yaptı.
2010 yılında CHP Parti Meclisi’ne seçildikten sonra 24. Dönem Bursa milletvekili olarak görev yapan Erdemir, akademik alandaki bu çalışmalarının aktif siyasete yansımalarına çok olumlu bakmıyor. Meclisteki “yaş eşitsizliğine” dikkatleri çekiyor ve ekliyor; “Meclis’te genellikle 50 yaş üstü erkekler çoğunlukta ancak Türkiye’nin nüfus çoğunluğu 40 yaş altında. Neredeyse toplumun yarısının yaş itibariyle temsil edilmediği bir meclis mevcut.” Bunun “gerontokratik” bir ayrımcılığa sebep olduğunu eklerken cinsiyet eşitsizliklerine dikkat çekiyor. “Meclis’te cinsiyet eşitliği açısından da sorunlar mevcut. Son derece “erkek” söylemlerin ve erkek pratiklerin hüküm sürdüğü bir meclisten bahsediyoruz. Haliyle böyle bir ortamda kadınların da var olması zorlaşıyor.”
“Siyaset insan doğasının iyi olduğu varsayımıyla yapılamaz”
“Kadınların Meclis’te var olması neden önemli olsun, erkekler yeterli değil mi?” diye sorulduğunda, kadınların
Meclis’e sağlayacağı üslup ve prensiplerin birçok konunun değişimi açısından elzem olduğunu vurguluyor Erdemir. “Siyasetin insan doğasının iyi olması varsayımıyla yapılamayacağı görüşündeyim. Bugüne dek insanlar yeryüzündeki bütün kötülüklerin üreticisi oldular. Ancak bunlar devletlerin doğru yönlendirmesi ve bireylerin kendilerini doğru şekilde yönlendirmesiyle değiştirilebilir. Bu anlamda, devlete düşen sorumluluklardan biri de “erkek” söylemlerine kadınları da eşit temsiliyetle dâhil edebilmeleridir.” diye de ekliyor.
Kadınların eşit temsiliyet hakkına sahip olmadığını vurgulayan eski CHP Milletvekili Erdemir’e, CHP’nin bu soruna gösterdiği ilginin ne denli yeterli olduğu sorulduğunda, kotalardan bahsediyor. Bu kotaların varlığı umut verici olsa da bunun yeterli olmadığını da vurguluyor: “CHP’nin 30 yaş altındaki adaylar için %10’luk gençlik kotası ve %33 kadın kotasının önemli bir gelişme olduğunu düşünüyorum. Elbette ki bu bir başlangıç olarak görülmeli. Bu kotaların daha eşitlikçi bir zihniyete dönüştürülmesi gerekir. Bu kotalar yeterli olmasa da, bu aşamaya gelmek de önemli bir gelişme.”
Erdemir Meclis’te LGBTİ bireyler, cinsiyet eşitsizliği ve nefret suçları üzerine yaptığı konuşmalarla öne çıktı. Bunun yanı sıra, 2013 yapımlı belgesel “Benim Çocuğum”un izlenmesinin gerekliliğini vurgulaması da dikkat çekmişti. Lezbiyen, gey, biseksüel ve transgender çocuklara anne ile babalarının gözünden bakan bu belgesel, Erdemir’in cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği temelli ayrımcılığa karşı mücadelesine katkı sağlamıştı. Meclis’te daha önce bahsi açılması sakıncalı bulunan bu konulara değinen genç vekil, Haziran 2015’te aday olmayacağını açıklamıştı. Erdemir, bu kararını kişisel sebeplerle açıklıyor ve CHP’nin bu kararında herhangi olumsuz bir etkisi olmadığını da belirtiyor. Meclis’teki çalışma koşullarının babalık görevlerini yerine getirmesini engellediğini ifade eden Erdemir, 4 yıllık vekilliği sonunda babalık sorumluluğunun ağır bastığını dile getirdi. Erdemir, toplumdaki yaygın tutumun aksine babalık kurumunun önemine vurgu yapıyor:
“Ben kişisel olanın siyasi olduğuna inananlardanım. Eğer kişisel hayatımda başarılı olabilirsem siyasi alanda da başarılı olabileceğime inanıyorum. Ancak meclisteki çalışma koşulları daha iyi bir baba olmamı engelleyebilecek düzeydeydi. Toplumsal olarak, bizde ailenin sorumluluklarını hep kadının üzerindeymiş gibi algılanıyor. Oysaki benim hem erkek hem de baba olarak aileme karşı sorumluluklarım var ve bunları meclisteki çalışma koşullarıyla yerine getirmem zor bir hal almıştı. Bu sebeple, ailece bir karar aldık ve aktif siyaseti bıraktım.”
Erdemir’in bu kararı birçok seçmeni tarafından üzüntüyle karşılanmış ve hatta birçok seçmen “son umutlarını” da kaybettiklerini sosyal medya aracılığıyla ifade etmişti. Ancak Erdemir, mücadeleyi bırakmadığını ifade ediyor. Seçmenlerin onun mücadele alanının değiştiğini görmesi gerektiğine dikkat çekiyor. Bu değişimi ise, sahip olduğu tecrübe ve bilgileri öğrencilere aktarmak olarak açıklıyor:
“Aslında tamamen siyaset mücadelemde vazgeçmiş değilim, sadece mücadele alanım değişti. Bilgilerimi öğrencilerimle paylaşmak ve akademik üretkenliğe kaldığım yerden devam etmek de bu sürecin devamı niteliğinde. Bu bağlamda, ‘veri temelli siyasa’nın da önemli bir yeri olduğunu düşünüyorum ve bu alanda katkı sağlamaya devam etmek istiyorum. Elbette, ifade ettiğim gibi, erkek bir siyasetçiden beklentiler daha fazla oluyor. Ancak, seçmenlere de şu mesajı verebilirim; yalnızca mücadele alanımı değiştirdim.”
“Bilkent: Yuvaya dönüş”
Aktif siyaseti Haziran’da aday olmayacağını açıkladıktan sonra bırakarak Bilkent Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümüne öğretim görevlisi olarak gelen Erdemir, bunu “yuvaya dönüş” olarak tanımlıyor.
“Bilkent benim mezun olduğum üniversite, kendimi yuvaya dönmüş gibi hissediyorum. Bilkent’in öğrencilere ve akademisyenlere sağladığı imkânlar da beni mutlu ediyor. Yeniden akademiye dönmüş olmaktan ötürü memnunum.”
Elbette ki mezun olduğu 1996 yılından bu yana birçok imkânın değiştiği Bilkent’i ve öğrenci profilindeki değişimleri de soruyoruz Erdemir’e:
“Bu soru bana daha önce çok kez soruldu. Kendi kuşağını diğer kuşaklardan daha iyi görme eğilimi antropolojik bir olgu. Ancak gözlemlediğim kadarıyla, bu kuşağın öğrencileri kendilerine daha çok güveniyorlar ve farkındalıkları daha yüksek. Ayrıca daha yaratıcı olduklarını söyleyebilirim. Bilgiye erişimleri bizim dönemimize, yani 23 yıl öncesine, göre daha kolay. Teknolojinin gelişiminin de buna katkısı büyük. Bu kolaylıkların kıymetinin bilinmesi ve imkânların kullanılmasının önemi göz ardı edilmemeli.”
Bu imkânların kıymetinin bilindiğini düşünüp düşünmediği sorulduğundaysa bundan şüphe duyduğunu ifade ediyor Aykan Erdemir. Kendi dönemiyle kıyasladığında bu teknolojik gelişim ve imkânlar altında daha çok kıymet bilinmesi gerektiğine dikkat çekiyor.
Bilindiği üzere Aykan Erdemir, Harvard’da doktorasını tamamlamış ve hayatının bir dönemini orada geçirmiş. Bugün öğretim görevlisi olarak geldiği Bilkent Üniversitesi’nin Harvard gibi üniversitelerin sıralamalarda geride kalmasının sebepleri sorulduğunda öncelikle zamana dikkat çekiyor.
“Bilkent Üniversitesi, bugün hazırlanan en iyi üniversiteler listesine Türkiye’den dâhil olan sayılı üniversitelerden biri. Fakat dediğiniz gibi, Avrupa ya da Amerika’daki üniversitelerin gerisinde. Bunun birkaç sebebi var. Örneğin Harvard Üniversitesi, 1636 yılında kurulmuş, neredeyse 400 yıllık bir geçmişe sahip, köklü bir üniversite. Bilkent ise oldukça yeni bir üniversite ve tahmin edebileceğiniz gibi, zamanla gelişimine katkıda bulunabilecek.”
Buna rağmen, Bilkent’in dışında, üniversite yönetimlerinden bağımsız nedenler olduğunu ifade ediyor Erdemir:
“Bilkent’in dışında, devletin sorumlulukları da var bu gelişimde. Küresel bilgi ekonomisinin günümüzde ülkeler arasında bir rekabete yol açtığını söyleyebiliriz. Bu bilgi ekonomisini geliştirmek ve rekabete girmek için de devlete düşen pay da oldukça önemli.”
“Türkiye’deki insani gelişme ve ekonomik gelişme aynı düzlemde değil”
Devletin eğitimdeki rolünün altını çizen Erdemir’e bir de son dönem Türkiye’sinin değerlendirmesini soruyoruz. Son dönem Türkiye’sindeki ekonomik gelişmelerin insani gelişmeyle desteklenmemesi sorununa dikkat çekiyor Erdemir. İnsani gelişmelerin, insan haklarına verilen değer, demokrasi ve gereklilikleriyle sağlanabileceğini ve bu gelişimin mevcut soruları ortadan kaldırabileceğini ifade ediyor.
“Türkiye’deki insani gelişme ve ekonomik gelişme aynı düzlemde ilerlemiyor. Özgürlüklerin arttırıldığı, demokrasinin önem kazandığı, sivil toplumun değer kazandığı, kısacası hakların korunduğu daha demokratik bir ortamdan söz ediyorum. Örneğin, Avrupa Birliği Uyum Süreci yahut Kopenhag Kriterleri, Türkiye’nin demokratikleşmesi adına önemli bir süreçtir. Bütün bunlar göz önüne alındığında devletin demokratikleşmesi, gerek Kürt halklarının gerek Alevilerin sorunlarının çözülmesinde yardımcı olacaktır.”
Erdemir, dış politikadaki sorunları da, iç politikadaki “insani” eksiklikler ile açıklıyor. 2015 yılının son çeyreğinde patlak veren Rus uçağının Türkiye tarafından düşürülmesiyle başlayan gerilimin de, yine insani ve diplomatik yollarla çözülmesi gerektiğini vurguluyor. Erdemir ayrıca, bu gerilimin beklenen bir sonuç olduğunun altını çiziyor.
“Rusya- Türkiye geriliminin böyle bir krizle patlak vereceği aslında uzun süredir konuşuluyordu. Suriye’deki fikir ayrılıklarının böyle bir sorunla ortaya çıkacağı tahmin ediliyordu. Bu sorunların, daha uzlaşmacı, diplomatik ve aklı-selim yöntemlerle çözülmesi gerekiyor.”
Uzlaşmacı yollarla sorunların çözülmesi gerektiğini düşünen Erdemir’e, bu konuda Meclis’e güvenip güvenmediği sorulduğunda, umudunu tamamen yitirmediğini ifade ediyor. Bu umudun ancak siyasi ve bireysel demokratikleşme süreçlerinin ayrı ayrı tamamlanmasıyla elde edilebileceğinin de altını çiziyor:
“Siyasi demokratikleşme ve bireysel demokratikleşme süreçlerinin birbirinden ayrılmaması gerektiğine inanıyorum. Bu iki alandaki ortak gelişim var olduğu sürece umudumu yitirmediğimi söyleyebilirim. Özellikle Bilkent’teki öğrencilerime bakarak söyleyebilirim ki, gençler geleceğe önemli ölçüde değişim sunacaklar. Bu anlamda da, akademinin aktif siyasetin yanında önemli bir yeri olduğunu düşünüyorum.”
Aykan Erdemir, akademik alandaki başarılarını Meclis’teki çalışmalarıyla uygulamaya geçirebilen nadir entelektüellerden biri olarak öğrencilerine büyük katkı sağlayabilecek bir isim. Siyaset bilimi ve sosyal antropoloji alanlarındaki eğitiminin öğrencilere devlet-odaklı bakış açılarının yanı sıra birey-odaklı bakış açısıyla da yeni bir perspektif katabilmesi yönüyle Bilkent için önem teşkil ediyor. Bunun yanı sıra, bir baba olarak sorumluluklarını yerine getirmek adına Meclis’ten ayrılmasını açıklaması da toplumun kabullendiklerini değiştirebilmek adına iyi bir örnek. Mücadele alanını akademide bulduğunu ve yuvaya döndüğünü ifade eden Erdemir’e, biz de GazeteBilkent olarak yuvaya hoş geldiniz diyoruz.