Geçtiğimiz aylarda İngiltere’de “kasvet-parkı” anlamına gelen adıyla açılan Dismaland, ütopik mutluluklar vadeden eğlence parklarına alternatif olarak kuruldu. Günümüz dünyasında yaşanan bütün çirkinliklerden arınmış, iyi ve kötü savaşında daima iyinin galip geldiği Disneyland türü parklara “bir de bu açıdan bakın” dedirten bu park, dünyadaki eşitsizliği ve yaklaşmakta olan felaketleri göstermek adına halka açıldı.
Park, bir botun üzerine binip mülteci olmayı, bir jeton alıp faiziyle geri ödemeyi ya da üzerinde “Ben bir embesilim” yazan balonları taşımayı tecrübe etmek isteyenler için İngiliz aktivist Banksy tarafından düzenlendi. “Banksy” ismi birçoğumuza yabancı olsa da, Banksy’nin eserlerinden en az birini gördüğünüze ve yazıyı okumaya devam edince “ha, şu adam!” diyeceğinize eminim.
Banksy’nin kim olduğuna gelmeden önce, aslında gerçekten kim olduğunu bilmiyoruz çünkü Banksy onun takma adı, eserlerinden bahsederek onu hatırlatmakta fayda var. Kırmızı balonu yakalamaya çalışan bu kız, ev duvarlarının dekorasyonlarından Justin Bieber’ın kolundaki dövmesine kadar her yerde karşımıza çıkıyor. Ayrıca “çiçek bombası” atan bu eylemci de Banksy’nin İngiltere sokaklarına bıraktığı popüler eserler arasında.
Banksy Kimdir?
Banksy, çoğu kişi için Londralı bir sokak sanatçısı, ressam ve aktivistken kimilerine göre ünlü olmaya çalışan biri. 1980’lerden bu yana eserleriyle sokaklarda olan Banksy’e göreyse, kendisi bir vandal. Ona göre, nasıl ki rap şarkıcıları “nigger” kelimesini kendi müziklerinde kullanıyorlarsa, grafiti sanatçıları da bir gün “vandal” sıfatını kendileri için kullanmaya başlayacaklar. Ayrıca, The Guardian’la gizli gerçekleştirdiği bir röportajda, 14 yaşında grafiti yapmaya başladığını söyleyen Banksy, onun siyah ve beyazdan oluşan çalışmalarının kendisine bir ses verdiğini söylüyor.
Ancak halihazırda, yalnızca İngiliz hükumeti ve Banksy’nin kamu malına zarar verdiğini düşünen bir kesim, onu yasa dışı bir vandal olarak tanımlıyor ve kimliğinin ifşa edilmesi durumunda bir hücrede çürümesi gerektiğini düşünüyor. Bu nedenle İngiliz gerilla sanatçısı kimliğini halkla paylaştığı anda çalışmalarına son vermek zorunda kalabilir.
Banksy’nin 2005 yılında Batı Şeria’da bulunan İsrail’in güvenlik duvarına çizdiği resimler de çok dikkat çekmişti. Bu eserlerin bir kısmının “sanatseverler” tarafından alınarak satışa sunulduğu biliniyor. Bu hikayelerden en dikkat çekici olan ise Gazzeli bir ailenin yıkılan evlerinin kapısına çizilen bu eserle ilgili. Bu eseri Gazzeli aileden 180 dolara satın alan bir vatandaşın aynı eseri İngiltere’de milyon dolara sattığı haberleri gündeme oturmuştu. Bu eserin değerini sonrada öğrenen Filistinli aile de alıcıyı şikayet etmişti çünkü alıcı, eserin gerçek değerini aileden gizlemişti.
İşte bu hikaye bizleri Banksy’nin sanatını sorgulamaya yönlendiriyor.
Olumsuz Eleştiriler
Banksy’nin birçok eserinin 10 bin sterlinin üzerine satıldığı söyleniyor. İngiliz sanatçı, The Guardian’a verdiği röportajda bu paraya satılıp satılmadığından emin olmadığını söylüyor çünkü satışı başkaları yapıyor.
Ancak Banksy ve onun onaylama komitesi Pest Control asla bir eserin ona ait olduğunu doğrulamıyor çünkü Banksy’nin sokak eserlerinin halk için yapıldığı, sokaktan alınıp satılması için yapılmadığı iddia ediliyor. Bu satış çılgınlığından Banksy’nin maddi olarak hangi oranda yararlandığı da şüphe uyandırıyor. Bana öyle geliyor ki, bu kapitalist satış çılgınlığı Banksy’nin asıl amacı olan “kapitalizm karşıtı eserler” üretme başkaldırısına gölge düşürüyor.
Hele ki Banksy’nin çöpe attığı pizza kutusunun bile internette satılmaya başladığını düşünecek olursak, Banksy ister istemez, bu çarkı döndüren dişlilerden biri olmasa bile, sistemin bir parçası haline geliyor. Tahminimce Banksy bu eserleri Justin Bieber’ın kolunda dövme olarak görmekten yahut Angelina Jolie’nin milyon dolarlar vererek satın almasından gurur duymuyordur. Ne var ki, işlerinin geldiği bu nokta bir nebze onun da sorumluluğunda. Terk edilmiş depolarda düzenlediği sergilerde satılan eserler bu derece pahalı olunca, para Banksy’nin cebine girsin veya girmesin, tabir-i caizse işin büyüsü bozuluyor ve lüks sanat galerilerindeki sergilerden pek de farkı kalmıyor.
Birçok İngiliz köşe yazarına göre ise Banksy’nin eserlerinin verdiği mesajın anlamlı olduğunun düşünülmesi, onun sadece bir marka olmasından kaynaklanıyor. Hatta bazı yazarlar daha da ileri giderek, Banksy’nin eserlerinin sadece “aptallar” için farkındalık yaratıcı ve dikkat çekici olduğunu iddia ediyorlar.
Açıkçası bu noktada kendi fikrimi belirtmem de oldukça zorlaşıyor zira Banksy’nin eserleri kadar keskin siyah ve beyazlarla bakamıyorum bu duruma. Bir yandan aklıma Gazzeli ailenin yaşadığı o çirkin durum geliyor diğer yandansa farkındalıkları olmayan “aptallar”. Bir yanda güzel ve pembe bir dünyanın hayaliyle büyüyen çocuklar, diğer yanda bomba sesi duymak günlük rutinleri olan çocuklar…
Fakat tüm bunlar bir çocuğun dünyanın pisliğinin farkında olarak büyümesi gerektiği anlamına gelir mi? Banksy’ye göre, organik domates alarak dünyayı kurtaracağını sanmayı veya suçluluk duygusuyla yaşamaya alışmayı bir sonraki nesillere de öğretmek, pek de iyi bir ebeveyn olma profili çizmiyor. Dolayısıyla Dismaland’in buna bir araç olduğunu söylemiş oluyor.
Kimine göre sadece aptallar için olsun, kimine göreyse siyasi bir direniş olsun, içinde popülizm barındıran her şey gibi bu durum da çirkin bir hal almaya başlıyor. İşte Banksy bu durumu “post-modemizm” olarak açıklıyor, yani her üretilenin bir “tık” fazla alma sevdasıyla daha çok beğenilmek için üretilmesi. Tek amacımızın “profillere” kendimizi beğendirmek olduğu bu “post-modem” dönemde “bir de burdan bak” dedirten Dismaland’in de ister istemez sistemin içinde yerini alması, “acaba hiç kaçış yok mu?” dedirtiyor.