Anayasasında demokratik laik bir hukuk devleti yazan Türkiye ; otokratik, muhafazakar bir din devletine doğru emin adımlarla yol alıyor. Son zamanlarda sıkça kullanılan ‘dinimizce gerekli’, ‘dinimizce yanlış’, ‘dinimizce kabul edilemez’  gibi söylemler toplumu hukuk kurallarından çok din ve ahlak kurallarıyla yönetme çabasının bir sonucu. Genellikle  Ortaçağ’ın  ilkel tarım toplumlarında görülen bir anlayışla ahlak, cinsiyet üzerinden belirlenmeye ve  bu anlayış din de alet edilerek topluma en düzeyden işlenmeye başlanıyor. Cinsiyetçi ahlak yaklaşımından ise en büyük zararı elbette kadınlar görmekte. Gerek başbakanın gerek sayın Arınç’ın açıklamalarına bakıldığında kadın korunmaya mecbur, zayıf ve doğru kararlar vermekten yoksun bir niteliğe bürünmüş ve  ‘devlet’ olarak olaya el koymak gereğinden bahsedilmiştir. Öyle ya toplumumuzda ki en önemli ahlak göstergesi olan  ‘bekaret’ (namus) bir kaybedilirse bütün toplum baştan aşağı bozulmaya uğrar, yok olur. Hem dinimizce de bu yasaklanmıştır ve muhafazakar yapımıza zinhar terstir. Bu nedenle ‘müslüman’ Türkiye’nin muhafazakar  komşularına büyük sorumluluk düşmekte.

Erdoğan Gezi Parkı Protestoları süreci boyunca kullandığı üslup ile ülkede ki kutuplaşmayı derinleştirmekle suçlandı.

Erdoğan’ın son açıklamaları gündemi meşgul etmeyi sürdürüyor.

Boşverin  namus adı altında öldürülen kadınları. Boşandıktan sonra dahi namus cinayetlerine kurban giden, tehdit edilen, sürekli dövülen bastırılan kadınları. Komşu olarak göreviniz genç kızları gözetlemek bakın kadın değil kızlar! Yani bakire gençlerimiz.  Bu altyapıya sahip bir zihniyet, yine muhafazakar yapısı gereği Tüm kadınların kapanması gerektiği yoksa bunun kızlı erkekli birlikteliği artırdığı gibi bir tez ortaya atarsa kim ne diyebilir. Evimizin içine kadar girilmiş bir kere. Anayasal haklar, konut dokunulmazlığı, özel yaşamın gizliliği kimin umurunda?  Dış basın şaşkın, gençler tedirgin ve öfkeli..  Bazen hangi toplumda yaşadığıma ve kimler  tarafından yönetildiğime şaşırıyorum.  İleri demokrasi  hedefiyle yola çıkmış bir iktidar, sanayi ülkesi haline getirildiği iddia edilen bir Türkiye ve dönüp dolaşıp boğazımızı saran, nefes almamızı engelleyen din temelli engellemeler, bireysel özgürlükleri sınırlandırılma çabası. Nerede kaldı, bireyin yaşamına müdahale etmeyen özgürlükçü liberal devlet anlayışı? Son olarak türbanla meclise girilmesinden yeterince reaksiyon alamayan  Başbakan, gerçekte ne demek istediğini tam anlayamadığımız , imalarla dolu ve kapalı bir konuşmayla ülke gündemini meşgul etti. Takındığı dediğim dedik  tutum parti içinde ve Akp seçmeninde dahi ters tepki yarattı. Çünkü, Başbakanlık makamı sıradan bir makam değildir. Devletin en üst  kademesindeki insanlar gerçek düşünceleri farklı olsa bile, toplumda infial uyandıracak, kutuplaşmaları arttıracak açıklamalarda bulunmamalıdırlar. Aksi halde örneğini gezi parkı sürecinde gördüğümüz toplumsal direnişlerle karşılaşılabilir ve  gençler anayasal haklarına sahip çıkmak için sokaklara dökülebilir. Öyle ki, demokrasinin aracı olan  seçimle işbaşına gelmiş bir iktidar, antidemokratik söylemlerle toplumun en mahrem konularına dahi müdahil olmamalı, otokratik bir yönetim anlayışını (valime talimatı verdim gibi) benimsemek yerine,  sağduyulu net  açıklamalar yapmalıdır.

Leave a Reply

1 comment

  1. Ezgi Dincer

    Düşüncenin güzelliği dışında kadın ve kız ayrımı yapman hoş değil. Bakirelik ile kadın sıfatı almak gerçekleşen aşağılayıcıdır. Bir kız çocuğu adet gördüğü zamandan sonra kadındır artık. Aklında bulunsun dostum.