Taksim olaylarına dair, bir çok söz söylendi, yazı yazıldı, teoriler ortaya kondu. Her kesim durumu kendince inceledi ve ona göre bir tepki oluşturdular. Tabiri caizse sosyal medya bir meydan muharebesine döndü. Sanatçılar, fenomenler fikirlerini söylediler, hiç olmadığı kadar tweet attılar.
Peki şimdi tüm olayların başlangıcından günümüze doğru gelelim. Eğer sıkılacağınızı düşünüyorsanız aşağıdaki bölümü direk atlayabilirsiniz.
İlk olarak bir grup, Taksim Gezi Parkı’nın AVM yapılmasına karşı oldukları için orada kamp kurdular. İlk günler devlet pek karışmadı hatta Başbakan’ın dediğine göre devlet tarafından yiyecekleri ve içecekleri karşılandı. Bir kaç görüntü:
Ne olduysa oldu bir Cuma sabahı, polisler aşırı bir şekilde biber gazı kullanarak, çadırlara baskın yaparak grubu oradan çıkarmak istedi. Bu sosyal medyada yankı bulunca bu haksızlık bir anda tüm Türkiye’ye yayıldı ve herkes muhafazakârından marjinaline kadar herkes bu duruma tepki gösterdi. Reuters’ın resmi Facebook sayfasına kapak yaptığı fotoğrafla ise bu olay uluslararası arenaya taşınmış oluyordu.
Tüm bunlara rağmen, polis gücünü artırarak şiddete devam etmesi insanları iyice sinirlendi.
İlk tribünler birleştiler çünkü orantısız gücün nasıl bir şey olduğunu en iyi onlar biliyorlardı. Bu yüzden Galatasaraylı – Fenerli Beşiktaşlı, Göztepeli – Karşıyakalı bir araya geldi ve olayları protesto etti.
Daha sonra sanatçılarında verdiği desteklerle gerek maddi gerek manevi olarak bu protestolar iyice büyüdü. Cumartesi gününe geldiğimizde artık her ilde insanlar örgütleniyor ve çevrecilikten yola çıkan protestolar artık Başbakan’a karşı yapılmaya başlanıyordu. #dictatorErdogan , #24saatiçindeistifaet gibi hashtagler Türkiye ve Dünya gündemi oluyordu. Bunun yanısıra diğer ülkelerdeki Femen-Anonymous gibi gruplarda destek verdi.
Tüm bunlar olurken iki büyük sıkıntı vardı. Birincisi Ana Akım Medya olanların hiç birini TV’den göstermiyordu ve halkın baya tepkisini çekmişti. İkincisi ise yetkili bir ağızdan tatmin edici bir cevap gelmemesi idi.
Gerçek eylemcilerin arasına işi terörize etmek isteyen gruplar eklenince iş çığrığından çıkmaya başladı.Bir sürü kamu ve sivil kuruluşa zarar verildi.
İnsanlar acı çekti, sakatlandı en son bir kişi (Abdullah Cömert) hayatını kaybetti. Türkiye o hafta başında 63.000.000.000TL kaybetti. Başbakan TekeTek’te konuştu ama hala kendine has olan üslubuyla devam etmesi kimseyi yatıştır(a)madı. Tüm bunların karşısında samimi protestocular vandalistleri aralarında istemiyor, haklı iken haksız duruma düşmek istemiyorlardı.
En son ben bu satırları yazdığım gün Bülent Arınç en makul açıklamayı yaptı ve şu sıralar olaylar biraz daha durulmuş gibi gözüküyor.
Kısa bir özetten sonra, olayları değerlendirme kısmına geçecek olursak,
Olaylar ilk başta çok durağan giderken birden alevlenmesi ve bu alevin tüm Türkiye’yi aniden kaplaması bu neslin gördüğü ilk durumdu. Sosyal medya bu olayların organize edilmesinde şüphe yok ki büyük rol oynamıştı. Sanatçılar bir sürü tweet attılar. Ammavelakin kimi vatandaşı daha da galeyana getiren tweetler atarken, kimileri de kolpa tweetler atıyordu, retweet yapıyordu. Örneğin, değerli bir grubun solistinin “24 saat daha eylem devam ederse AB hükümeti düşürecekmiş” ve ya “Eylem 48 saat daha sürerse, CHP Anayasa Mahkemesine gidebilecek” (CHP’yi bilerek kalın yaptım çünkü “sivil direniş” olarak adlandırılan bu olayda CHP adının geçmesi çoğu kişiyi rahatsız etmişti.) gibi tweetleri hayranları için üzücü idi. Bunun yanısıra bazı sanatçılar da daha çok halkı sağduyuya getirecek tweetler attılar. Cem Yılmaz bile twitterdaki sessizliğini bozdu ve tepkisini gösterdi. Ayrıca bu olaylardan şu da anlaşıldı: “Sosyal medyada yalan haberin ne kadar çok çabuk yayılabileceği”
İşe farklı bir perspektiften bakmak gerekirse, 28 Mayıs günü bir-kaç gazetecinin “İlerideki on gün Türkiye çok karışacak” şeklindeki tweetlerini okurken ne olabilir ki diye düşünüyordum. Bu olay patlak verdi. İşin ilginç tarafı bazı hareketler(Revir kurulması, yiyecek-içecek stoku yapılması vs.)çok organize idi. Orada Halk vardı ama işleri yönetenler başka kişilerin elemanları idi. Son dakika haberlerine göre bir İran ajanı tutuklanmış ki bu da yine 3 Mayıs’ta atılan “Ülkeye Azerbaycan pasaportlu bir çok turist giriyor” tweetini doğruluyordu.. Ayrıca bazı stratejistler olayların ABD gezisinden sonra gerçekleşmesini de manidar buluyorlar ve Reyhanlı’dan sonraki dış güçlerin ikinci eylem planı olduğunu söylüyorlardı. Ayrıca şu bir gerçek ki PKK olayı bitmişken, IMF borcu bitmişken belki de uzun zaman sonra ülke en güçlü ekonomisini yaşayacakken meydana gelen bu olaylar, bölgede güçlü bir devlet olmasının istenmediğinin göstergesi olarak görülüyor.
AKP taraftarları ise sosyal medyada Recep Tayyip Erdoğan’ı öven tweetler atmaya devam ediyor sokağa çıkmadan online olarak tepkisini gösteriyor. Diğer muhafazakarlar ise hep sağduyu çağrısı yapıyor yine birlik beraberliği isteyen – öğütleyen tweetler atıyorlar. Her ne kadar halkın bir kısmı sokaklarda da olsa, diğer bir kısmı ise stadyumlarda 140 ülkeden gelen çocuklarla yapılan Türkçe Olimpiyatları’nı seyrediyorlar. Bu kesim daha çok ülkeye sağ duyulu olalım mesajı veriyor ve aynı zamanda Başbakan’ın kibrini eleştirmekten geri kalmıyorlar. Olaylara temkinli yaklaşıp, ülkenin refahını istiyorlar ki yeni bir 28 Şubat gibi kutuplaşma istemiyorlar. Devlet Bahçeli ise akl-ı selim bir açıklama yaparak tabiri caizse gönüllere su serpti.
Özet olarak, bu ülke hepimizin. Yıllardır bizi sağ-sol,Türk-Kürt diye bölmeye çalışanlar şimdi “AKP ve diğerleri” ya da “halk ve polis” olarak bölmeye çalışıyorlar. Yeni nesil cidden yeni bir şeyler yapmak istiyor, ama bu duygularımızın kabardığı zamanda her şeyden önce daha akılcı davranmamız, provokatörlerin oyununa gelmeden, sonunu düşünen kahraman olamaz mantığı ile değil aksine işin sonunu iyi görmek, yakın tarihimizi ve yakınımızda gerçekleşen Arap Baharı olayını iyi anlamak, 2.Abdülhamit dönemine iyi bakmak, başbakanı istifaya davet etmeden önce alternatifi var mı onu iyice düşünmek lazım. Şüphe yok ki buna benzer olaylar darbe zamanlarında ve en son 28 Şubat’ta yaşandı ve hükümetler düşürüldü ama benim düşüncelerime göre hükümet düşmez ama Recep Tayyip Erdoğan’ın artık daha temkinli hareket edebileceğini söyleyebilirim. Her ne kadar siyasi taktik gereği sert konuşmasına devam etse de, o da artık 3 dönem üst üste iktidar olsan bile, bir şeyler yanlış gidiyorsa halkın bir olacağını anladı. Olaylara dair en orjinal yorum ise Nabi Avcı’dan geldi. Dedi ki: “Muhalefetin senelerce uğraşsa da başaramayacağı bir şeyi 5 günde başardık. Normal koşullarda bir araya gelmesi düşünülemeyecek birbirinden çok farklı kesimleri, grupları, fraksiyonları toz duman içerisinde birbirleriyle buluşturduk.”
Son söz, bu hafta içinde yaşanan olaylar umarım her kesimden insanlar için bir ders olur. Tam güçlenirken ülkem, bu olaylar nice vatan aşıklarını derinden üzdü. Hep bu ikiye ayırmalar, kutuplaşmalar bizi mahvetti. Gelin hep beraber bu olaylardan sonra da birlik olalım. Birlik olalım Çanakkale deki gibi, birlik olalım Kurtuluş Savaşındaki gibi Yemendeki gibi… Ve bu toprakları bize bırakan dedelerimize, ninelerimize vefa borcumuzu ödeyelim. Son olarak şu güzel fotoğraflarla yazımı sonlandırmak istiyorum.