Tarih, en değerli sayfalarında, barış, adalet ve insanlık onuru için mücadele eden abidevi şahsiyetlere yer verir. İnsanlığın ortak bir çıldırmışlık örneği sergilediği bütün çağlar boyunca, bu şahsiyetler, insanları hakkaniyete, normal ve doğal olana, adil olana, barışa davet ederek ve bu davetleri sonucu karşılaştıkları güçlüklerle en yakışır şekilde mücadele ederek, tarihteki unutulmaz yerlerini alırlar. Tarih, zulme başkaldıran, barışa ve adalete çağıran bu devrimci ruhlu insanları her zaman en yüksek saygı ile anar. Bir bir hakkaniyet savunucusu, bir barış aktivisti olarak, 11 yıl önce 16 Mart tarihinde öldürülen Rachel Corrie, bu müstesna şahsiyetlerden biri, belki en güzel olanı. Tarihin bize asla unutturmayacağı, hatırasıyla, varlığımızı, yaşantımızı baştan sona sorgulatan, vicdan muhasebelerinin en derinini yaptıran bir melek Rachel Corrie, zulme karşı mücadelenin modern zamanımızdaki en sarih örneği, başkasının derdi ile hiçbir fayda gözetmeden dertlenmenin pirüpak vücut bulmuş hali.
Kendisi ile arasında neredeyse hiçbir kültürel ortak nokta bulunmayan Filistinli insanlara, Washington’dan çıkıp, onların seslerini dünyaya daha net duyurabilmek, zulme sessiz kalmamak için, şu an hiçbirimizin gösteremeyeceği bir cesaret örneği göstererek, Gazze’ye giden bu vicdan abidesi, oradaki mazlumların her şeyden önce insan olduklarının bilincindeydi. Gazzeliler, insanlık onurunun ayaklar altına alındığı, adice bir zulme uğruyor, siyonist zihniyetin aşağılık müdahalelerine maruz kalıyor, adaletsizliğin normalleştiği, kahır dolu bir hayat yaşıyorlardı. Rachel, tarihin en ulvi sayfalarına adını kazıtacak olan barış elçiliği, adalet savunuculuğu, hakkaniyet aktivistliği gibi o yüce ruhunun derinliklerinden dışa yansıyan niteliklerinden ötürü yerinde durmadı, tam da kendisine yakışır şekilde, bir kahraman gibi hareket etti. Amerika’nın en müreffeh yerleşim yerlerinden birinde, Washington Olympia’da, sıkıntısız bir şekilde yaşantısına devam ederken, kendisinden apayrı olan insanların yanına, Gazze’ye gitmeye karar verdi. O bir insanlık onuru savaşçısıydı ve Gazze’de binlerce insan, hastalıklı bir ideolojinin temellendirdiği zalim İsrail devleti tarafından en ağır şekilde şiddete maruz bırakılıyordu. Rachel, zalimlerin adaletsizce uygulamalarından birine karşı, karakterinden de kaynaklanan dürtüsel bir davranışla, en asi, en sert tutumunu sergilerken, mazlumların yanında olduğunu, zalime isyan ettiğini, korkusuzca, asaletle haykırırken şehit edildi. Ölümsüzlüğüne ölümsüzlük, aşkınlığına aşkınlık kattı.
Rachel, 11 yıl önce bugün, dünyayı, kendisini taşımaktan ötürü duyduğu şereften mahrum bıraktı. Adı zulme karşı duruşun, haksızlığa karşı direnişin, insanlığın sahip olduğu bütün asil değerlerin sembolü oldu. Gülüşü, anlatan her şeyden daha güzel anlattı umudu. Bakışı, vicdanımızın en derinliklerine seslendi, anlamsız ve amaçsız dünyalarımıza, keskin bir uyarı mahiyetinde ışık oldu, cesaret verdi, inanç aşıladı. Filistin’deki o insanlara hayatı pahasına verdiği yüce değerle, ezilenlere ve mazlumlara karşı tutumumuza dair bize en açık, en anlaşılır dersi verdi. Diğergâmlığı öğretti, bencilliği, vurdumduymazlığı ideolojik perdelerin arkasında bir yaşam tarzı haline getiren modern dünyaya hayatıyla çok şey anlattı. Rachel bize hem dünyanın ne kadar anlamsız bir yer olduğunu gösterdi hem de var olan halimizle onunki kadar anlamlı bir hayatı asla yaşayamayacağımızı. Vicdan adına söylenebilecek her şeyi sığdırdı benliğine, vicdanı ile, onu ölümsüz kılan ile zulme direndi. Unutulmazlığın en değerli hali oldu.
Güç ve menfaat üzerine örülü ilişkilerimizin, vicdani hassasiyetten yoksun yaşantılarımızın, derinlikten ve samimiyetten uzak zihin dünyalarımızın, Rachel’i tanıyan bir benlikle yeniden süzgeçten geçirilmesi gerekiyor. Değerli olarak addettiğimiz ne varsa, onlar hakkında yeniden düşünmemiz gerekiyor. Rachel bize, en çok ihtiyaç duyduğumuz samimiyet bilincini hatırlatıyor, vicdanımıza dokunuyor ve soruyor; “Ben hayatım pahasına, bütün benliğimle barışı, mazlumların, ezilenlerin hakkını savunurken, yaşamımı, vicdanım yolunda insanlık onuru için, adalet için harcamışken, siz ne yapıyorsunuz?”
“Ben Filistin için ölürken, siz ne yapıyorsunuz?”
Hatıranla örülü bir bilinç temennisiyle, asla unutmayacağız seni Rachel.
mert
filistinli mazlumlar adına öldürülen bu kahramanı tekrar hatırlattığı için sayın yazara sonsuz teşekkür ediyorum.
demekki bazı insanlar konuşur ve yalnızca teorisyendir .asla pratisyen olmaya yanaşmazlar 11 yıl önce öldürülen bu kahraman ise dünyaya hiç bir zaman unutulmayacak insanlık dersini verip, o muazzez ruhu ile uçup gitti…yazınızla yeniden yeniden düşüncelere dalıp gittim.tekraren teşekkürler. kelamınıza ,gönlünüze ve kaleminize sağlık ..