Hepiniz 28 hafta sonra ya da Dünya Savaşı Z gibi post-apokaliptik bilim kurgu türündeki filmleri biliyorsunuzdur. Tümünün ortak özelliği, tüm Dünya’yı kasıp kavuran bir epidemikten sonra insanların yaşadıkları kaos ortamını konu almalarıdır. Karantinalar, uzun süren sokağa çıkma yasakları, yokluk, yok 0lan kamu düzeni…
Devletler başka devletler ile, terörist gruplar ile, çöken ekonomiler ile uğraşmayı bilir ama bilimin yetmediği yerde hastalıklar devletlerin tüm planlarını bozabilir. Olayın insani boyutunun yanı sıra tüm Dünya’yı sağlık konusunda birleştiren de bu korkudur.
Bildiğiniz gibi Ebola şu an Dünya gündemini en az IŞİD ya da Ukrayna kadar meşgul ediyor.Ebola ,ilk olarak 1976 yılında Sudan ve Kongo’da görülen iki salgınla ortaya çıktı. Belçikalı bir biyoloğun ve ”Ebola” nehri kıyısında cesedi bulunan bir misyonerin sayesinde tıp kitaplarına geçen bu hastalık şu ana kadar birçok can aldı.Ancak, bugüne kadar kendiliğinden ortaya çıkan ve yine kendi kendine ortadan kaybolan ebola, hiç bu kadar şiddetli ve uzun bir salgın dönemi göstermemişti. Mart 2014’ten beri yaşanan salgın şu ana dek yaklaşık 4500 kişinin ölümüne sebep oldu.Sürekli mutasyon geçiren virüsün bugün 6 türü ve 300 alt türü bulunuyor ve tabii bu da aşı üretimini güçleştiriyor.
Salgından en çok etkilenen devletler olarak Sierra Leone, Nijerya, Gine, ve Liberya’da . kamu düzenini sağlamak konusundaki zaaflar ve sağlık hizmetlerindeki eksiklikler, salgının yaşanmasındaki en önemli etken olarak sayılıyor.Gerçi yaklaşık 50 gündür Nijerya’da ebola vakası görülmemesi de,hammadde ihracatı ile yeni yeni belini doğrultmaya başlamış Nijerya’nın devlet düzeni ve sağlık hizmetleri konusunda diğerlerine nazaran daha iyi durumda olmasından kaynaklanıyor olmalı.
Neden önüne geçilemedi?
Bu çeşit bir salgınla mücadele etmek için eğitimin yanı sıra önemli bir miktar para gerekir. Şayet, Sierra Leone Sağlık Bakanı’nın açıklamasına göre , ebola ile mücadele için yaklaşık bir milyar dolar gibi büyük bir meblaya ihtiyaç duyuyorlarmış.Peki zaten fakirliğin pençesinde,kendi kendine yetemeyen bu ülkelerdeki salgın için binlerce Afrikalı öldükten sonra ancak yeni yeni bişeyler yapılmaya çalışılıyor?
Ne yazık ki salgın Amerika ve diğer Avrupa ülkelerine yayılmadan kimse bu konuya gerekli önemi göstermedi.Daima medeniyet ve insancıllık refleksleriyle davranan devletler bu sefer geç kaldı. Bu tür durumlar ile mücadele için kurulmuş Dünya Sağlık Örgütü, yavaş karar alma noksanı yüzünden yayınladığı raporların dışında pek de faydalı olamadı. Ve gelinen noktada, salgının bir yıl sürebileceği ve 300 milyon kişinin risk altında olduğu söyleniyor.
Peki ya Türkiye?
Allah göstermesin, artan salgın hastalıklar nükleer savaş tehdidi kadar büyük bir risk Dünya için ve tabii Türkiye için. Kayıpların yanısıra olabilecek en ufak bir salgında iptal edilecek turizm rezervasyonları, yatırımlar, insanların eve kapanması sonucu çöken ekonomiler ve tabii yok olan devletler… Neyseki şu an Türkiye’de ebola salgını yok. Açıkçası, Küreselleşme ile kolaylaşan seyahatler, her daim büyük bir gururla büyümesini izlediğim, Avrupa Afrika ayrımı yapılmaksızın Dünya’da en çok yere giden Türk Hava Yolları bu sefer benim korkulu rüyam oldu. Ebola ile mücadele eden Gine’de, o güzel plajlara yapılan güzel otellerdeki tüm 2015 rezervasyonları iptal edilmiş. ”Bacasız Sanayi” diye rahat rahat ekonomide sırtımızı dayadığımız turizm biterse halimiz ne olur?
Neyse ki şu ana dek ülkemizde ebola’ya rastlanmadı ancak ne yazık ki bir de coğrafi anlamda bize daha yakın olan MERS tehdidi var. Umalım ki her ikisi de ülkemize teğet geçsin…
RESİMLER
www.hürriyet.com
www.nypost.com
www.izlesene.com