Genellikle sevimli ve sıradışı gözüken “Yunus” logosuyla biliriz Liberal Demokrat Partiyi. Oysa LDP ne yunus logosundan ne de seçimlerde aldığı düşük oy oranlarından ibaret bir parti. Sahip olduğu vizyonu ve siyasetin en çok tartışılan kavramlarından birisi olan “liberal” sıfatıyla öne çıkan LDP’nin Genel Başkanı Cem Toker ile son derece keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik. Kendisi bilinen rahatlığı ve açık görüşlülüğü ile sorularımıza içten cevaplar verdi. Kendisiyle liberalizm, AKP ve Türk siyaseti üzerine konuştuk.
Gazete Bilkent: Öncelikle bizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Biraz liberalizm algısı üzerinde konuşacak olursak; Türkiye’de “liberalizm” ve “liberal” kavramları zihinlerde olumsuz imajlar oluşturuyor. Bunun sebebi nedir?
Cem Toker: Türkiye’de nesillerdir süregelen “devlet baba” ve “sırtını devlet babaya dayama” alışkanlığı, liberal düşüncenin gelişmesine engeldir. Liberalizmin getirdiği özgürlüğün bedeli olan sorumluluk olgusu da insanımızın işine gelmemektedir. Öte yandan, Özal döneminde bilhassa ekonomide bir kısım “liberal” sayılacak reformlar yapılmış olsa da, aynı dönemde liberalizmin diğer ilkeleri ihlal edildiğinden, ortaya çıkan olumsuz sonuçlar toplumda “liberalizm bu ise biz almayalım” algılamasına neden olmuştur. Bunun da en güzel örneği, AKP döneminde de sürdürülen, tekelleşmenin özelleştirilmesidir. Her iki dönemde de “özelleştirme” olumlu bir liberal uygulama iken, sektörlerin rekabete açılmadan tekel olarak özelleştirilmeleri vatandaşa beklenilen yararı getirmemiştir. Eskiden devlet tekeli olan kurumlarca, özelleştirmeden sonra ise özel sektör tekeli tarafından soyulan halk, haklı olarak, bu hukuksuz yağmalama kapitalizmini “liberalizm” olarak algılamıştır.
Gazete Bilkent: Post-Modernitenin ortaya çıkmasıyla dünyada liberalizmin ve dolayısıyla liberal demokrasinin meşruiyeti de tartışılmaya başlandı. Liberalizm’in günümüzde karşılaştığımız birçok sorunu açıklamada yetersiz kaldığı iddia ediliyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Cem Toker: Ben bugün dünyada liberal demokrasinin değil, devletçi zihniyetin ortaya çıkarttığı büyük sorunlar biliyorum. Liberalizmin ekonomik özgürlük öncesi şart olan siyasi özgürlükler kısmına bakacak olursak sorunlar değil çözümler görürüz. Başlı başına adeta liberal bir manifesto olan Kopenhag Kriterleri’nin AB’ye ve bilhassa 20 sene öncesinin baskı rejimi ülkelerine getirdiği refah ve huzur ortadadır. AB ve ABD’nin yaşadığı ekonomik krizler ise liberal politikaların değil, devletin tekeli altına aldığı karşılıksız para basma politikalarının, sorumsuzca kredi veren bankalar ile sorumsuzca borçlananların ortaya çıkardığı krizlerdir. İşler iyi giderken “aman devlet karışmasın” deyip, işler sıkışınca “aman bizi devlet kurtarsın” deyip, sonra liberal politikaları suçlamak tutarlılık değildir.
Gazete Bilkent: Özelikle Taraf Gazetesi’yle beraber Türkiye’de bir sosyal liberalizm modası oluştu. Ne düşünüyorsunuz sosyal liberalizm hakkında?
Cem Toker: Liberalizmin önüne arkasına kelime koyduğunuz zaman pişmiş aşa su katmış olursunuz. Sosyal liberalizm dediğiniz zaman bireycilikten, ekonomik özgürlüklerden taviz veriyorsunuz. Taraf Gazetesi’ndeki gruba bakarsınız çoğu geçmişin marksistleridir. SSCB çöktükten sonra Avrupa’da da Türkiye’de de mahçup olan marksistler kendilerine bir çıkış yolu aradılar. Liberalizm biraz onların kafalarına yattı ama onu da sulandırarak kendilerine uyarlamaya çalıştılar.
Gazete Bilkent: Peki, liberaller vicdansız insanlar mıdır? Emeğin ve sendikalaşmanın düşmanı mısınız?
Cem Toker: Mesela LDP’nin ağzından işçi hakları olmasın diye bir laf mı çıktı? Biz özgürlükleri savunurken en kutsal özgürlüklerden biri “örgütlenme özgürlüğüdür” diyoruz. Bu işçilerin sendikasını da kapsar ama özgürlüğü savunuyorsam işverene “bu adamın maaşından otomatik kes, sendikanın hesabına ay sonunda yatır” dersem, o zaman özgürlüğünü ihlal etmiş olurum. İşçiye maaşını veririm, sendikadan fayda görüyorsa gider sendikaya primini kendisi yatırır. Mesela ‘emeğin değeri’ sol için çok önemli ve onlara göre biz vicdansız olduğumuz için buna değer vermiyoruz… Halbuki emeğin değerini kanunla yönetmelikle vicdanla falan arttıramazsınız,emeğin değerini bir şey arttırır, o da emeğe talebin artmasıdır. Emeğe talebin artması demek, işyerinin açılması demektir. Ne kadar çok fabrika, ticarethane, sinema, kuruyemişçi, manav açılırsa emeğe ve istihdama o kadar talep artar.
Gazete Bilkent: LDP bir sağ parti mi sol parti mi?
Cem Toker: Biz ikisine de girmeyiz. Ekonomik politikalarımızı illa bir kalıba sokacaksanız sağın politikalarına daha yakındır ama özgürlük ve adalet konusunda politikalarımız sola daha yakındır.
“LİBERALİZM YANLIŞ ANLAŞILIYOR”
GazeteBilkent: Bir TV programında ‘’Türkiye’de Liberalizmin tapusu bizde’’ demiştiniz fakat liberalizm denildiği zaman genellikle halk tarafından akla gelen ilk iki isim; Turgut Özal ve AKP. Bu iki isim gerçekten liberal miydi ya da liberalizm Türkiye’de gerçekten olduğu gibi anlaşılabildi mi?
Cem Toker: Hayır Türkiye’de yanlış bir anlaşılma var. Özal’ın ağzından hiçbir zaman “ben liberalim” ifadesi çıkmadı. Özal muhafazakar bir liderdi. Evet, belki ekonomide bazı uygulamaları liberaldi; oysa siyasi uygulamaları bir muhafazakar partiden farklı değildi.
GazeteBilkent: Peki AKP? Özelikle 2002-2011 arası birçok liberal destek verdi, AKP’yi özgürlüklerin alanını açan bir parti olarak lanse etti medyaya?
Cem Toker: Ben özgürlük anlamında AKP’nin fazla bir şey yaptığını hiç sanmıyorum. Şimdi liberalizm ile demokrasiyi ayırmak lazım, AKP’nin demokrasi için yaptığı tek şey, o da kendi konjonktürü uygun olduğu için, askeri vesayeti bitirmek oldu. Bunun da liberalizmle alakası yok, demokrasiyle alakası var. Özgürlük alanında biz dünyanın önde gelen endekslerine baktığımız zaman hiç ilerlemedik. Demokrasi endeksinde geriye düştük, hukuk alanında da ilerlemedik. Bunun için 2002’den bu yana LDP olarak AKP’yi bir gün bile liberal ya da demokrat olarak görmedik.
“80 MİLYONU 3 ADAYA MAHKUM ETTİLER”
GazeteBilkent: 2011 referandumunda diğer liberallerin aksine hayır oyu verdiniz, evet oyu veren liberalleri de sert bir şekilde eleştirdiniz. O günlere tekrar dönersek, sizce evet oyu veren liberaller gerçekten de hata mı yaptılar?
Cem Toker: Adam bar bar bağırdı “ben muhafazakar, din merkezli bir partiyim” diye ama işte havuz medyasından iş kapmaya çalışan ya da çeşitli maddi kazançlar elde etmeye çalışan kendisine liberal diyen bazı kesimler, bu muhafazakarın peşinden “sen liberalsin” diye koştular o dönem, ben bunu yadırgadım. Biz parti olarak hayır kararını aldık çünkü endişemiz iki madde üzerineydi. Biri anayasa mahkemesinin diğeri de HSYK’nın atamaları ve yapısı. Türkiye’deki şu an yaşanan hukuk katliamlarına bakacak olursak neden hayır dediğimizi daha iyi anlarsınız.
GazeteBilkent: Cumhurbaşkanlığı seçiminde LDP olarak İhsanoğlu’nu destekleme kararı aldınız. Bunun gerekçeleri nelerdir? Gerçekten partinizin kriterlerine uygun olduğu için mi destekleme kararı aldınız yoksa Tayyip Erdoğan’dan daha kötüsü olamaz düşüncesiyle mi?
Cem Toker: Öncelikle bizim gönlümüzden geçen çok daha fazla adayın olmasıydı bir pusula ne kadar zenginse o ülkenin demokrasisi de o kadar zengindir ama ne yazık ki 80 milyonu 3 adaya mahkum ettiler.Türkiye’de neredeyse kuvvetler ayrımı kalmadı. Son 8-10 senedir yasama ve yürütmeyi kontrol eden tek güç, şu anda yargı kararını polise uygulatmayan bir güç haline geldi. Buna bir dur denmesi lazım, AKP’ye bir mesaj verilmesi lazım. Bunun için kazanma ihtimali en yüksek olan ikinci isim İhsanoğlu’nu destekliyoruz. Açıkçası bu Türkiye için son şans bir anlamda. Uçurumdan önceki son çıkış,ya çelme takacağız ya da bir Orta Doğu diktatörlüğü olacağız.
“SEÇİMİ BOYKOT ETMEK AHMAKLIKTIR”
GazeteBilkent: Bazı ulusalcılar ve sosyalistler seçimi boykot etmeyi düşünüyor, akıllıca bir hareket mi sizce bu?
Cem Toker: Ahmaklık. Erdoğan’a oy vermek demektir boykot etmek, matematik ortada 30 milyon giderse Erdoğan’a 15 milyon oy lazım, 40 milyon giderse 20 milyon oy lazım. Bunun faturası referandumunkine de benzemez, çok çok ağır olur.Çankaya’ya 50 yaşına kadar ağzına demokrasi kelimesini olumlu bir anlamda almamış, “demokrasi tramvaydır binerim durakta inerim” diyen bir adamı göndermek ne kadar doğru? Beldenize belediye başkanı seçmiyorsunuz. TC’nin en yüksek makamına bir insan seçiyorsunuz ve bu kişinin sicili ortada, siyasi görüşleri ortada.
GazeteBilkent: Peki İhsanoğlu’nun şansını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Cem Toker: Çok adaletsiz bir seçim yapılıyor. Başbakan istifa etmeli, devletin bütün olanaklarını kullanarak bir seçim çalışması yürütüyor. Adeta dopingli bir koşucu gibi. Bu bir ahlaksızlık, yargının buna dur demesi lazım. Bir tanesi 9 bin lira bağışla kampanya yürütüyor, diğeri Türkiye Cumhuriyeti’nin vergisiyle sınırsız kaynaklarla yarışıyor. Bu olabilir mi?
“ERDOĞAN DA BİR ÇATI ADAYIDIR “
GazeteBilkent: Selahattin Demirtaş da aday. Kürt seçmenin kararı nasıl olacak sizce?
Cem Toker: Demirtaş cidden asılacak mı seçime ondan da emin değilim. Öyle lafla olacak şey değil bu. Asılmazsa İmralı ve AKP’nin çatı adayı kazanır diye endişe duyuyorum ilk turda. Erdoğan da bir çatı adayıdır. Demirtaş orada sadece göstermelik duruyor olabilir ya da “ne kadar oy alırsam ikinci tura kalınca pazarlık gücüm de o kadar artar” diye düşünüyor olabilir.
GazeteBilkent: Şayet Tayip Erdoğan cumhurbaşkanı olursa Türkiye’nin geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Cem Toker: 12 senelik söylemlerine eylemlerine üslubuna bakarsak, tahmin etmek çok da zor olmaz aslında. Başımıza ne geleceğinin göstergesi Atatürk Orman Çiftliği’nde yapılan 1 katrilyonluk başbakanlık binasıdır, son zamanlarda kabul edilen yasalardır. Mesela, “mahkeme kararını iki sene uygulamayacağım” diyor. Onun dışında mit görevlilerine, devlet görevlilerine dokunulmazlık veriyor. “Hiçbir hukuki yaptırımla karşılaşmayacaksınız” diyor onlara. Böyle bir kafanın devletin başına geçmesi halinde neler olabileceğini siz düşünün. “Yuh çekersen tokatı yersin” diyen bir adamdan bahsediyoruz.
GazeteBilkent: Çatı adaydan yola çıkarak soruyorum bu soruyu, sizce Türkiye’deki siyasi atmosferi muhafazakar kesim mi belirliyor?
Cem Toker: Öyle görünüyor ama bunlar farklı bir muhafazakar. Bunlar dayatmacı otoriter bir muhafazakar. Anavatan da Adalet Partisi de “biz muhafazakarız” derdi ama başka görüşlere de yaşam alanı bırakıyorlardı. Bunlar “Türkiye’yi alt üst ederim, yine de koltuğu bırakmam” kafasındalar.
GazeteBilkent: Tayyip Erdoğan cumhurbaşkanı seçilirse AKP dağılır mı? ANAP’a benzer mi sonu?
Cem Toker: Erdoğan çok daha sıkı tutuyor işi. Anayasayı gözünü kırpmadan ihlal de edebilir. Anayasanın verdiği ama bugüne kadar hiçbir cumhurbaşkanın kullanmadığı yetkileri kullanarak partiyi bir arada tutabilir. Özal bunu yapmadı. Erdoğan kendisi söylüyor, “ben tarafsız olmayacağım” diye. Ben ANAP örneğine pek katılmıyorum o yüzden. Özal da anayasanın verdiği yetkileri kullansa, bazı yerlerde ihlal etse, ANAP’ı bir arada tutabilirdi.
“AVRUPA BİRLİĞİ ARTIK BİR HAYAL”
GazeteBilkent: Seçimleri güncel siyaseti bir kenara bırakacak olursak, Türkiye’nin AB üyeliğini nasıl değerlendiriyorsunuz? Artık bir hayal diyebilir miyiz?
Cem Toker: Benim için hayal. Ben hep şu örneği veririm: İsrail ne zaman Arap Birliği’ne girerse biz de o zaman Avrupa Birliği’ne gireriz. Her şeyden önce fikirsel ve ilkesel olarak koptuk. Avrupa normları, hür dünya normları nerede, bizde yapılan kanunlar uygulamalar nerede. Zaten başbakanın kendisi söylüyor, “diktatörler birliği olan Şangay Beşlisi’ne bizi alın” diyor. Siz Avrupalı olsanız bu Türkiye’yi içinize almak ister misiniz?
gosar coskun
daha iyisi sam da şeker