24 Temmuz 1923 Lozan antlaşmasından sonra Türkiye, yıllar süren bir savaş dönemini kapatmış ve uluslararası arenada ‘De Jure’ bir devlet konumuna yükselmişti. Bu süreçten sonra Türk Dış Politikası da savaş eksenli bir anlayıştan daha çok civar ülkelerle iyi ilişkiler kurmaya ve uluslarası sisteme hızlı bir şekilde entegre olmaya odaklanmıştı. 1923- 29 arasındaki TDP’yi anlamak için önce uluslararası gelişmelere, daha sonra da Türkiye’nin dahili meselelerine bakmak ve bu şekilde bir dış politika tarihi okuması yapmak şüphesiz ki daha verimli olacaktır.

1918- 29 arasına baktığımız zaman uluslararası arenada çok mühim bir süreç görüyoruz. Bu süreç artık siyasal ve ekonomik gücün Avrupa’dan Asya’ya (yani Sovyetler’e ve Atlantik’e) kaymaya başlamasının bir dönüm noktasıydı. Artık Avrupa’nın eski düzen kurucuları olan İngiltere ve Fransa’nın bir Pax (belli bir gücün egemen olmasıyla kurulan barış düzeni) oluşturma yeteneği kalmamıştır. Bu yıllarda ‘Çevre’ ülkelerin ciddi bir göreli dış özerlik kazanma durumu söz konusuydu.

pic-P-A-Paris Peace Conference (1919)

Paris Barış Konferansı’ndan Bir Kare

Ayrıca bu yıllarda dünya siyasetinde önemli bir kutuplaşma vardı: Revizyonistler ve Status Quo yanlıları. Revizyonistler 1. Dünya savaşından mağlup ayrılan ya da galip ayrılsa da Paris barış konferası’nda istediğini alamayan ülkelerdi. Bu ülkelerin en önemlileri arasında Almanya, İtalya ve de Sovyetler’i sırayalabiliriz. Diğer bir yandan Status Quo’yu savunan ülkeler vardı. Bunlar da 1. Dünya Savaşı sonrası oluşan sistemi muhafaza etme gayreti içindeydi: İngiltere ve Fransa bu ülkeler arasında rahatlıkla yer alabilir.

Bu vetirede Fransa ve Almanya ilişkileri ise birinci dünya savaşı sonrası ortaya çıkan bunalımların en önemli ayağını oluşturuyordu. Almanya’ya her ne kadar Versay antlaşması dikta edilmiş ve Weimar Cumhuriyeti (1919- 1933) kurulmuş olsa da, Fransa ısrarla Almanya’ya karşı daha sert tedbirler almaya çalışıyordu. Bu tedbirler dahilinde Fransa, önce Almaya’nın Ren bölgesine asker çıkartmış fakat bu ABD ve İngiltere tarafından sertlikle karşılanınca, Almanya ve Avusturya’dan kopan devletlerle diplomatik antlaşmalar yaparak Küçük Antant’ı kurmuş  ve Almanya’yı bu ülkelerle çevrelemişti. Ayrıca Sovyetler ile Batılı ülkelerin ilişkileri de bir diğer önemli bunalımdı. Savaş bittikten sonra uzun süre Batılı devletler Soyvetleri tanımayı reddetmiş, ancak 1924’te önce İtalya sonra Fransa ve en son da İngiltere, Sovyetler’i tanıma kararı almıştı. İtalya’nın durumu ise yeni düzene meydan okuyan bir başka gelişmeydi. 1922 yılında savaş sonrası İtalya’da çıkan karışıklıklar neticesinde, İtalyan kralı ülkenin selameti için yönetimi Faşist Parti’ye devretme kararı almıştı.  Faşist Parti iktidarı devraldıktan sonra Status Qua’ya en büyük tehditlerden biri olacaktı. Mussolini 1920’li yılların ortasında Akdeniz’de bir İtalyan egemenliğinden bahsedecek ve Roma’nın ihyasını gündeme getirecekti.

Mussolini ve Faşist Parti Üyeleri

Mussolini ve Faşist Parti Üyeleri

Her ne kadar Versay düzeni bir çok yerden çatlak verip su alsa da, yaşanan bu gelişmeler yeni kurulan Türkiye’nin dış politikasına müspet aksetmiştir. Birincisi, ‘Çevre Ülke’ olarak anılan Türkiye uluslararası sistemdeki boşluk sayesinde özerk bir politika yürütebilmiştir. İkinci olarak Revizyonist – Anti Revizyonist gerilimi de Türkiye’nin lehine gelişmiştir. Jeostratejik önemi büyük olan Türkiye’ye hem Sovyetler gibi Revizyonist ülkeler teveccüh göstermiş hem de Fransa ve İngiltere gibi Status Quo yanlısı ülkeler. Böylece TDP çok yönlü bir boyut kazanmak için fırsat yakalamıştır. Ayrıca Rusya’nın Revizyonist bir siyaset gütmesi ve -kısa bir süreliğine de olsa- Türkiye üzerindeki tarihsel yayılmacılık anlayışından vazgeçmesi ,Türkiye’nin dış politikasında bir alternatif oluşturmuş. Türkiye, Batı ülkeleriyle yaşadığı politik çatışmalarda yüzünü Sovyetler’e dönerek daha özgür bir siyaset inşaa etme şansı yakalamıştı.

Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras

Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras

Lozan sonrası Türkiye dahili siyasetine baktığımız 23- 29 arasında bir kaç önemli olay gözümüze çarpıyor. Bunlardan en önemlisi, ülkedeki reform hareketleri ve bu reformların kalıcılığı için ‘Kemalist Elit’ olarak adlandırılan kadronun ülkedeki diğer güç odaklarını saf dışı bırakmasıdır. Bu tasfiye sürecini Baskın Oran şu şekilde açıklıyor:

” 1923- 30 dönemi M. Kemal ve arkadaşları için 3 önemli konunun çözüme bağlanması devri oldu. Birincisi, alternatif liderlerin ve Kurtuluş Savaşı koalisyonlarının tasfiyesiydi. Tamamen İttihatçılardan oluşan alternatif sivil ve askeri liderlerin tasfiyesi 1925 Şeyh Sait isyanından ve 1926 İzmir suikastinden yararlanarak tamamlandı. Koalisyonların sona erdirilmesi ise İslamcıla açısından 1924’te Halifeliğin kaldırılmasıyla, komünistlerle ve Kürtler açısından da 1925 isyanıyla tamamlandı.”

23-30 Döneminin en önemli ekonomik olayı ise İzmir İktisat Kongresi sonrası oluşturulan iktisadi anlayış olabilir. Bu dönemde  Cumhuriyet’in ekonomi politikası son derece liberal ve dışa açıktı. Hükumet yabancı sermayeyi ülkeye çekmek için bütün olanaklarını kullanıyordu. 1920- 30 arasında kurulan 210 anonim şirketin üçte biri yabancı sermaye idi.

Bu yıllarda TDP’yi en çok meşgul eden meseleler ise Lozan’da sonuca bağlanmayan belli başlı durumlar olmuştur.  Bu meseleleri şu şekilde sırayabiliriz

1- İngiltere ile Musul Anlaşmazlığı

2- Fransa ile Osmanlı borçları meselesi, misyoner okullarının durumu

3- Türk- Yunan ‘ Etabli’ Anlaşmazlığı – Türk, Yunan ahali sorunu-

(Bu üç mesele Türkiye ile diğer ülkeler arasındaki ikili ilişkiler anlatılırken daha detaylı bir şekilde incelenecektir.)

Sonuç olarak Lozan sonrası Türkiye’nin karşılaştığı dünya ve siyaset anlayışı, Osmanlı’nın 19. yy’da maruz kaldığı siyaset anlayışından bir hayli farklı idi. Gücün Avrupa- Merkez anlayışından Çevre’ye, yani Birinci Dünya Savaşı sonrası kurulan ülkeler ve ABD’ye yayılması, Türkiye’ye daha esnek ve yönlü bir politika yapma şansı tanıyordu. Bu yıllarda Türkiye’nin dış politikası daha çok reformları sürdürmek, Lozan’dan kalan sorunları çözmek ve uluslararası arenada meşruiyetini arttırmakla bağlantılıydı.


KAYNAKÇA

1-  Kemal Karpat, Türk Dış Politikası Tarihi, Timaş 2012 İstanbul

2- Fahri Armaoğlu, Türkiye İş Bankası Yayınları, 1988, Ankara

3-  Baskın Oran, Türk Dış Politikası Tarihi,  İletişim Yayınları, 2008 İstanbul

Leave a Reply