19. yy sonunda kapitalist üretim ilişkileri dünyanın çeşitli coğrafyalarında kök salmaya başladı. Meta arzının astronomik bir şekilde artış göstermesinin ilk başlangıcı olarak da kabul edebileceğimiz bu dönem, sınıflar arasındaki çelişkiyi de derinleştirdi. 20. yy teknolojik atılımları ve Taylorist emek denetimiyle ”Dünya fabrikası” işçi üzerinde kuracağı tahakkümü de ilk defa modellemiş oldu. Taylor’ın yarattığı bu çizgi, farbrikadaki işçinin toplumsal hareketle kurulabilecek her bağı bir tehdit olarak görüyor ve sermayenin büyümesini engelleyici faktörler içerisinde okuyordu.
Sendikal harekette bu engelleyici faktörlere karşı işçi hak ve taleplerinin takipçisi bir yapı olarak gelişti, büyüdü. Türkiye özelinde 1947’den sonra filizlenen sendikal mücadele 1980 darbesine kadar günümüzdeki yapısından farklı olarak, örgütlenme biçimi ” işyeri sendikacılığı ” üzerinden ilerlemiştir. Otonom gücü daha yüksek, ve siyasal hareket kabiliyeti açısından günümüzle karşılaştıralamayacak kadar ileri olan 80′ öncesi sendikal hareket, 24 Ocak 1980 kararları olarak bilinen neo- liberal saldırı paketiyle bugünkü durumuna geriledi. Günümüz işçi sendikalarının yapılanma modeli artık iş kolu üzerinden ilerlemekte (iş kolu sendikaları, mesleki farklılıklar dikkate alınmadan bir işkolundaki tüm işçilerin bir araya getirildiği sendikalardır). Bahsettiğim bu yapılanma aynı zamanda emek-sermaye uzlaşısı üzerinden kendini var eden ücret sendikacılığının da önünü açmıştır.
Tam da son günlerde filizlenen Renault, Tofaş, Ford işçilerinin grevleri; bahsettiğim ücret sendikacılığının ne denli çıkarlar uğruna kullanılabildiğini bize gösterdi. Sarı sendika ya da sokak jargonuyla satılmış kategorisine alınabilecek Türk- Metal her fabrikada örgütlülüğüne bağlı olarak işverenle pazarlık masasına oturuyor, kendisine bağlı olmayan işçileri bu kozla korkutup kendine bağlamaya çalışıyor. Renault direnişi de bunun en güzel örneklerinden biri. İşveren temsilcisi MESS ile sözüm ona işçilerin hakkını koruması gereken Türk-Metal arasında yapılan anlaşma, sektördeki firmalar arasında farklılık gösterdi. Bosch’a yapılan zam oranıyla Renault işçisine yapılan zam oranı arasındaki fark direnişin belirleyicisi oldu. Renault işçisinin başlattığı bu direniş domino etkisi yaratarak önce Tofaş’a daha sonra Ford’a yayıldı. Türk metal sendikası ve MESS elele vererek bu grevleri kırmak için ellerinden gelen her şeyi yapmaya devam ediyorlar. Eli sopalı Türk-Metal sendikasının yöneticilerinin, istifa etmek isteyen metal işçilerine nasıl saldırdıkları görüntülerle kanıtlanmış durumda. Dahası medya organlarına yansımayan tehdit ve adam yaralama olaylarının sayısı bu sendikanın olağan faaliyetleri arasında. Tarihsel mücadelelerin sendikalara yüklediği misyonları kendi çıkarları için bir saldırı aracı olarak kullanmak, uzlaşmacı sarı sendikaların geçmişten bugüne en büyük kozu olmaya devam ediyor. Tofaş direnişinin zaferle sonuçlanması, Türk- Metal sendikasına önemli bir ders niteliğindedir. İşçilerin haklı mücadelesini ellerindeki sopalar, ağızlarındaki tehditlerle bastırabileceğini sananlar tokat yemeye devam edecektir.