MHP Cephesinde Yeni Bir Şey Yok

Z kuşağı olarak Seçim sonrası koalisyon tartışmalarına ilk defa bu kadar yakından tanığız. Bu yüzden sürekli farklılaşan siyasi söylemler aslında eski akım siyasi anlayışın ilkesizlikte birleştiğini somut bir şekilde karşımıza koyuyor. Bu söylem farklılığı en çok MHP cephesinde göze çarpıyor. Seçim öncesinde propagandasını çoğunlukla Cumhurbaşkanı üzerine kuran MHP, seçimden sonra ibreyi HDP tarafına çevirdi. Seçim sonrası eşit sayıdaki milletvekili dağılımı MHP içerisindeki sinir ve gerilimi fazlasıyla arttırmış görünüyor. Bu durumu klasik bir konumlanışın farklı bir tezahürü olarak açıklamaya çalışmak en doğrusu olacak.

Milliyetçilik modernleşme ile birlikte toplumlar üzerinde varlığını hissettirdi. Ama örneğin batı toplumlarında bilim ve sanatla milletleşen batı milliyetçiliği ile modernleşmeye mecbur bırakılmış diğer toplumların milliyetçiliği kimlik tarifi üzerinden birbirinden farklılaşıyor. İkincisi kendisini eski güce özlem ve hassasiyetler temelinde şekillendiriyor, tıpkı Türkiye’de olduğu gibi. Maalesef bahsedilen ”milli kişilik” insanı vasıflarına güven ve onları geliştirme üzerine değil; aksine kendi doğal varlığını koruma güdüsüyle hareketlendirdiği endişe, korku ve şiddetle vücut buluyor.

Devlet Bahçeli’nin halet-i ruhiyesinin temel sıkıntısı burada yatıyor. Herhangi bir değişim yerine belli başlı korkuları ayakta tutma gerekliliği, kendi tabanı üzerinde şiddet olarak karşılık bulmakta. Hem de en şuursuz şekilde… Son günlerde Bahçeli’nin HDP’ye karşı düşmanca tavrı bu durumu kanıtlar nitelikte. Bu sebeple ”HDP ile aynı cümlede bile olmayız” cümlesini farazi bir hassasiyetin dönemsel alevlenmesi olarak görmemeliyiz. Tam da ilk paragrafta bahsettiğim ilkesizlikte birleşmek işte bu uzlaşmaz dilin gerekliliği. Seçim sonrasının akabinde tüm kapıları kapayarak adeta bana muhtaçsınız çizgisindeki Devlet Bahçeli’ye seçim sonuçlarını bir kez daha hatırlatmak gerekir mi bilinmez fakat takındığı tutumun toplum üzerinde zarar verici etkisini birileri kendisine hatırlatmalı.

“En milliyetçi” partimizin, MHP’nin geldiği nokta aslında şaşırtıcı değildir. Bu parti, Türk milliyetçiliğinin “doğuş koşulları”nı damgalayan bölünme, parçalanma korkusunun, o korkuları besleyen komplekslerin -Cumhuriyet’ten beri– odak noktası olan “Kürtler”in şu son dönemde halk ve hareket olarak gösterdikleri performans nedeniyle “titreyip kendine dönerek” anti-Kürt bir kimlik ve pozisyona savrulabilmiştir. Dolayısıyla artık Türk olmanın kimlik ve kişilik özelliklerinden ziyade Kürt olan, Kürt’le ilgili olan her şeyin karşısında olma özelliğiyle tanımlanır olma düzeyine indirgemiştir kendisini. Ve elbette 7 Haziran seçimlerinden sonra “Kürt olmak”la yan yana gelen “solda olma”ya “insanlık değerlerini savunma”ya karşı olmayı da ihmal etmeyerek.

Ömer Laçiner

Leave a Reply