Siyasal arenada ”sol” birçok farklı kalıp içinde varolmuştur. Özellikle Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra tarihe karışan Sovyet sosyalizmi, yerini insanı merkeze alan yeni bir sol anlayışa bıraktı. Şu anda birçok insanın Syriza, Podemos ile aşina olduğu bu kavram, ana akım siyasetin karşısında insanca yaşama şiarını yükselten bir alternatif olarak karşımızda duruyor.
Bu yazıda genel hatlarıyla 2 siyasi hareketin hangi şartlarda ortaya çıktığını, toplumda nasıl karşılık bulduklarını ve bunların nedenlerini inceleyeceğim.
Podemos: YAPABİLİRİZ!
Avrupa’nın en güçlü ekonomilerinden biri olan İspanya’nın, Euro bölgesine geçiş yapmasıyla birlikte ekonomik büyüme hızı da ortalamanın üzerinde arttı. Bu olumlu gelişme sayesinde İspanyol halkı da aynı hızla zenginleşti. Refah durumu iyileşen halk düşük faizli mortgage kredilerine hücum ederek konut arzının da doğrudan artmasına neden oldu. Büyük İspanya krizi de tam burada vücut bulmaya başlıyor. Çünkü konut sayısının astronomik artması, konut fiyatlarını düşürecek ve birçok inşaat şirketinin iflasına neden olacaktı. En nihayetinde bankaların neredeyse 200 milyar dolarlık alacağını karşılayamaması ülkedeki derin krizin geri dönülemez olduğunun kanıtıydı.
Ekonomik krizin neden olduğu bu problemler silsilesi, işsizliği inanılmaz derecede arttıracak ve çözülemeyen bir toplumsal sorun haline getirecekti. Halkın tepkisi sokaklara taşmış, ülke çapında yapılan grev ve protestolarla hükümetin ekonomi politikaları, dayatılan kemer sıkma paketi eleştirilmiştir.
Günler boyu meydanlarda olan protestocuların büyük bir kısmı tıpkı Gezi direnişinde olduğu gibi kendisini herhangi bir siyasal oluşuma ait görmüyor, insanca yaşam ve eşitlik vurgusu yapıyordu. Podemos tam da bu öfkenin siyasal bir yansıması olarak kuruldu. İçinde çok farklı kesimden insanı barındıran Podemos, Avrupa Birliği’nin kabuslarına şimdiden girmiş durumda. Söylemleri Syriza’yla paralellik gösteren oluşum; ana akım siyasetin kötü yönetimi dışında, yolsuzluklara karşı da dur demek niyetinde.
Gerçekçi ve akılcı söylemi halk tarafından kısa sürede karşılık bulan hareket, ilk seçim sınavını başarıyla verdi. Madrid ve Barcelona belediyelerinde önemli bir söze sahipler artık.
Syriza:Yapabiliriz! Rejimi ve oligarşiyi yenebiliriz!
Yunanistan krizi hala bilinmeyenler ve tıkanmalarla dolu. Karşılıklı atılan her adımın bir şekilde sonuçsuz kalması bu sorunu daha da derinleştiriyor. Peki Yunanistan istikrarlı bir ekonomiyken iflasın eşiğine nasıl geldi?
Yunanistan ekonomik krizini oluşturan etmenler daha kompleks ve çok yönlü. Böyle söylüyorum çünkü krizin arkasında tek sorumlu eski hükümetler değil, bilfiil Yunanistan burjuvasının ve orta sınıfının uzun yıllar içerisinde olduğu rehavet durumu da önemli bir neden.
Krizin başlangıç noktası İspanyadaki duruma parallelik göstermekte. Tıpkı İspanya gibi Yunanistan da AB’ye üye olduktan sonra AMB tarafından uzun bir zaman fonlandı, aynı zamanda birliğe entegrasyon sürecinde yine AMB aracılığıyla çok düşük faizli kredilerle borçlandı. Yunanistan bu şekilde aşırı dış borçlanmayla büyümeyi sağlamaya çalıştı. Bu, şu an ülkenin bir çıkmaz içerisinde olmasının en önemli nedenlerinden biri. Aşırı dış borç ve sübvansiyonlarla birlikte oluşan refah ilüzyonu bütün bir ülkede genel bir rehavete neden oldu. Bu rehavet ekseninde üretimden daha çok tüketime yönelen Yunanistan, GSYH’nın büyük bölümünü kaybedecek ve kasasında neredeyse para kalmayacak duruma gelecekti.
Uzun bir süre devam eden gevşek para politikasının getirdiği rahatlığın sonucu bir iflasla sonuçlanabilir. Özellikle Troyka’nın Yunanistan’a karşı takındığı sert tavrı aşağılayıcı bulan Yunanistan, çözüm yolu olarak Syriza’yı seçti. Genç lider Çipras var olan krize karşı bazen gerçekçi, bazen uçuk vaatler sunsa da halkın son umudu olarak iktidara geldi.
Peki şimdi ne oluyor? Yunanistan hükümetinin AMB’ye olan haziran taksitini bırakın, kamu çalışanlarının maaşını ödeyecek durumu yok. TROYKA (AMB, IMF, AB) ile süregelen müzakerelerde karşılıklı zıtlaşma ekseninde gidiyor. Yunanistan bu duruma karşı AB’den çıkma kozunu kullanıyor fakat eli çok güçsüz durumda ve aynı zamanda bir iflas olasılığında ülkenin bir daha kendisinine gelmesi on yıllar sürebilir. Sürecin karşılıklı tavizlerle yavaş yavaş ilerlemesi bile bu sert duruşu yumuşatmaya yetecektir.