8 mart1857 yılında bir emek mücadelesi olarak başlayan 8 Mart Dünya Kadınlar günü çok ciddi bir misyon değişikliğine rağmen bugün de tüm dünyada seslerini duyurmaya çalışan kadınlar tarafından kutlandı.

8 mart-2

(8 Mart’ın Dünya Kadınlar Günü olarak kutlanmasını
öneren Clara Zetkin ve Rosa Lüxsemburg.)

8 Mart’ın toplum tarafından da artık daha çok sahiplenilmeye başlamasının yanında bu yanlış algının giderek erkek sisteme daha çok hizmet ettiği de ortada. Esas üstünde durulması gereken nokta toplumsal cinsiyet eşitliği,  güven içinde yaşama hakkı iken 8 Mart’ta kadınlara koltuk devretmek, karanfil dağıtmak ve şimdilerde güzellik ürünleri, ücretsiz saç tasarımı gibi uygulamalara bıraktı. Bu da yine kadının yalnızca şeklen ön plana çıkmasına –çıkarılmasına- ve zihni varlığının, profesyonel varlığının, sosyal varlığının yok sayılmasına neden olmaktadır.

Öncelikle bu konuda anlamamız gereken şudur ki Kadın olmak bir kimliktir ve bu kimlik kadınlara kardeşlerimiz (bacılarımız), annelerimiz, eşlerimiz (karılarımız) gibi sıfatları yüklemekle tanınmaz. Her gün kadınlar öldürülürken her türlü şiddetle iç içe yaşamaya mecbur bırakılırken, siz çiçeksiniz demekle de saygı gösterilmez. Bunların hepsinin üstüne bir perde çektiğimizde toplumda kadının bu güne kadar engellenmiş statüsünü geri kazandırmak, kadına sırf kadın olduğu için yapılan ayrımcılıklardan vazgeçmek ve en doğal hakkı olan yaşama hakkını hiçbir sebeple elinden almayarak -aslında lütuf da olmayan ama artık lütfedercesine uygulanan- saygı gösterilebilir. Bu hem kültürel hem hukuksal hem de sosyolojik bir süreçtir fakat yine bu süreç uzadıkça buna paralel olarak toplumların (özellikle de Türkiye gibi ataerkil kültüre sahip toplumların) evrimleşme süreci de uzar.

 Türkiye’nin de 28 yıl önce imzaladığı “Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Uluslararası Sözleşmesi CEDAW’ı imzalayan ülkeler kadınlara karşı her türlü ayrımı kınamak, tüm uygun yollardan yararlanarak ve gecikmeksizin kadınlara karşı ayrımı ortadan kaldırıcı bir politika izlemek zorundalar. Fakat Türkiye yine tarafı olduğu birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni de birçok konuda ihlal etmekte fazla tereddüt etmediği için bu konuda da hassasiyet beklemek zaten doğru olmazdı.

Türkiye’deki en önemli kadın sivil toplum kuruluşlarından olan Uçan Süpürge 1998’den beri her yıl olduğu gibi bu yıl da düzenlenen Kadın Filmleri Festivali’nin temasını ‘Rağmen…’ olarak belirledi. Her şeye ‘Rağmen’ var olma mücadelesini bırakmamış kadınların hikayeleri filmleştirilecek festivalde.

Birleşmiş Milletler Cinsiyet Eşitliği ve Kadının Güçlendirilmesi Komisyonu ise  (United Nations Entity for Gender Equality and the Emprovement of Women) bu sene  kabul edilen temasını “Sözümüz sözdür: Kadına Şiddeti Durdurmaya Karşı Hareket Zamanı” olarak açıkladı ve bununla birlikte resmi sitede  “One Woman” isimli bir şarkı yayınlandı.  Şarkı dünyanın her yerinden ve yirmiden fazla sanatçıdan oluşan bir koroyla seslendiriliyor ve dinlenmeye değer. http://song.unwomen.org

Son olarak, yazımı ailesinden sevdiklerinden sürgün edilen Pınar Selek’e devlet tarafından korunamayan, eşleri babaları, kuzenleri, ağabeyleri ya da kocaları tarafından öldürülen ve yalnızca bir istatistiki bilgi olarak kalan, yaşadığı toplumda kadın oldukları için cinsel, psikolojik fiziksel ve ya sosyal şiddet gören tüm kadınlara ithaf ediyorum.

Fotograf: Uçan Süpürge Haber Sitesi.

Leave a Reply