Takvim yaprakları hep bir sonraki güne çevriliyor. Oysa bazı yüreklerde bir gün, bir ömür boyu sürüyor. Bugün olmuyor onlar için ve yarın da bundan sonraki tüm yarınlar gibi dün şekline bürünüyor. Güneş bile geri geri atıyor sanki adımlarını; siz hiç güneşi kayıp, karanlık bir sabaha uyandınız mı? Bilenmiyor hiçbir acı; ne söz ne de zaman ile. Oysa birçoğumuz erteleyerek uyandığımız sıcacık yataklarımızdan yepyeni bir güne uyanırken nasıl da umarsızız… Çaylarımızı karıştırırken biz, sıcacık ekmek ve gazete kokusu bir yudum güneşle ruhumuzu yeni güne hazırlıyor. Büyük ve siyah puntolu yazılar sanki bambaşka bir dünyaya ve tüm acılar yalnızca televizyonlara aitmiş gibi uyanabilir misiniz bir sabah? Gazeteler hep güncel ve yeni haberler vermekle yükümlüyken geçmiş zamanlarda unuttuğunuz kardeşinizi size hangi rüzgâr hatırlatabilir?
Farz ediniz ki acemi bir gazete dağıtıcısı bu sabah kapınıza bir yıl öncesinin gazetesini bıraktı. Kızmayınız efendim, hatırlamak da insana mahsus ve insan ancak insan yüreğinde alıyor son nefesini, o nefesi vermesine izin vermeyiniz lütfen.
Tarih: 23 Ekim 2011, -dün- günlerden pazar. Vakit öğle vakitleri, anneler çocuklarına yemek hazırlıyor olmalı. Babalar ekmek kavgasında. Güneş henüz karartmamış Van’daki kardeşlerimize yüzünü. Gökyüzü hala mavi. Yunus, bir internet kafede, Yunus, oyun yaşında. Van’ın Erciş ilçesinde 7.2 şiddetinde bir deprem oluyor. Kayıtlara göre, 264 ölü ve 1080 yaralı var depremin karnesinde, daha da kaç can aldı çürütürken zaman yüreklerimizi, Azrail biliyor. Kaç ailenin yüreklerine bir daha asla yenisi yapılamayacak umutların enkaz altında kaldığını ise hiçbir gazete yazamadı lakin hiç kimse tek başına ölmüyor.
Oysa tüm bunların içinde umut gibi, gün gibi ısıtan yürekleri, bir çift siyah göz vardı korkulu ve çocuk. Yunus Geray, henüz on üç yaşındaydı ve omzundaki kime ait olduğu belirlenemeyen o soğuk el, korumuştu onu saatlerce ölümden. Oysa çocuktu hala bedeni, ağırdı yükü depremin, hayat direndi onu yaşatmak için, küçücük bedeni yenik düştü hastaneye kaldırılırken.
Tarih: 24 Ekim 2011, Yunus, gözlerini hayata son kez yumdu. Dilerim ki simsiyah gözleri gün gibi parlak Yunus’u, hiçbiriniz unutmadık. Bugün ve yıllar sonra yarın, sevgi; kardeşlik, hasret, utanç ve şiirle, gözlerinle hep aynı yaşta anılacaksın çocuk… Ailen, senin yeniden eve dönüşünü yıllar sonra dahi saat kaç olursa olsun uykusuz gözlerle bekleyecek rüyalarında. Bir daha asla gitme çocuk.
Simsiyah gözlerin korkulu bir fener gibi
Sol omzunda soğuk bir el,
Avuçları hala yaşamak kokan,
Yalvarırım dayan çocuk.
Yumuyorsun gözlerini,
Yumuyorsun güne küsmüş, geceden bir mezar gibi
Oysa gözlerin bir çift fener,
Gözlerin hala çocuk ve parlak,
Dünya düşmüş üzerine,
Gidersen güneş bir daha hiç doğmaz gibi,
Yalvarırım uyan çocuk.
“Eyvah!” demişsin yüreğini göçük altından kurtaran adama,
“Çok geç olmuş; babama söylemeyin.”
Sana bu yaşta ölmeyi kim öğretti çocuk?
-Bunu babana kim söyleyecek?
28.Ekim.2012
Ankara