Türkiye’de zor iştir siyaset yapmak, herhangi bir partiden milletvekili adayı olmak için dahi binlerce lira bağışlamanız gerekir en başta ilgili partiye. Kimse düşünmez fakirin temsil edilme hakkını, aç insanları tok insanlar yönetirler daima. İşte tapındığımız demokrasi böyle bir çıkmaz ile çıkar gözü kapalı insanların karşısına. Özetle siyaset yapmaktan önce siyasetin içinde bulunmak zordur Türkiye’de. Hatta siyaset kavramı o kadar yüceltilmiştir ki halk arasında, içinde ‘siyaset’ kelimesinin geçtiği herhangi bir mecrada bulunmak ‘Başbakan mı olucan?’ sorusuyla birlikte başlar.
Beklenti yüksek olur siyaset denilince, yıllardır siyasetçilerin kötü huylarından canı yanan insanlar tanıdıklarını yüksek mevkilerde görmeyi hayal eder, sebebi bir çıkar duygusu mu yoksa halkı düşünmek midir, bilinmez, lakin sadece istenir.
Aslına bakarsanız, Türkiye’de içinde ‘siyaset’ geçen herhangi bir bölümün binlerce öğrencisi de mezun olduktan sonra ne yapacağını bilmez bir haldedir. Bu bölümlere gelirken bazı dimağlarda beliren ‘ülkeyi ben kurtaracağım’ cümlesi, seneler geçtikçe ‘bir iş bulaydık iyiydi’ kaygısına bırakır yerini. Kendi tanımını kendisi yapamayan bir bölüm için bu durum olağan görülmelidir esasen. İdari bilim tanımı neyin idare edileceğine yanıt vermez. Lakin tanımların eksikliği ya da kargaşası sorumlu değildir bir siyaset bilimi öğrencisinin genel siyasi kavramları bilmeyişinden.
Kim Milyoner Olmak İster yarışmasında geçtiğimiz günlerde yarışan Gözde Umay Dalkalı’dan bahsediyorum, meclis ile aynı anlama gelen parlamento’yu yüce divan ile karıştıran siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler öğrencisinden. Kendisinin parlamento ile meclisin aynı anlama geldiğini bildiğini ama yarışma heyecanı ile karıştırdığını düşünüyorum, lisans eğitimi alan bir öğrenci için normal koşullarda yapılacak bir hata değil bu. Yoldan 100 kişi çevirip parlamento’yu sorsanız, büyük bir çoğunlukla meclis derler. Yani aslında bunu bilmek siyaset ile alakalı olmayı gerektirmez, bunu bilmek hayatla alakalı olmak, belki biraz haber izlemek demektir. Bu durumu siyaset bilimi bölümlerine bağlamak ancak düz mantığın yapabileceği bir iş olabilir, çünkü parlamento kavramı yalnızca siyaset bilimi derslerinde öğretilen teknik bir kavram değildir. Fakat bu gerçek bu anlayışı değiştirmez, siyaset bilimci adayı parlamento-meclis benzerliğini bilmelidir. Hatta siyaset bilimci mevcudiyetinin yegane gayesi bu benzerliği benimsemektir.
Hülasa, siyaset yapmak da zor bu ülkede, siyasetin içinde bulunmak da, hatta kenarında bulunmak da. Üniversiteyi kazandığım zaman mahallede çok samimi olmadığım bir komşumuz beni çevirip hangi bölümü kazandığımı sormuştu, ‘Siyaset Bilimi’ dediğimde önce anlamamış, ardından da buna aldırmayarak yanlış yaptığımı söylemişti. “Öğretmenlik yazmalıydın, haftanın 5 günü çalış 2 günü yat, 9 ay okulda 3 ay tatil. Maaşında yatmaya devam ediyor bu arada, düzenli hayatın olurdu hem.”
Bende kendisine haklı olduğunu söyleyip, yanlış yaptığımı belirtmiştim.
O zaman kendisine laf anlatamayacağımı anladığımdan öyle demiştim ama şimdi anlıyorum ki haklıymış. Düzenli hayatım olurdu hem, 23 Nisan yaklaşıyor, sınıfı süsler, velilerin bana getirdiği keki böreği kemirirdim. Şu halime bir bakın, gelmiş burada bilinmeyen siyasi terimler (parlamento-meclis) üzerine yazıyorum da yazıyorum.
Hiç.