Geçtiğimiz haftalarda Uçan Süpürge Haber Merkezi Genel Yayın Yönetmeni, Sevgili Selen Doğan ile bir röportaj yapma şansı yakaladım. Derneğe gittiğimde de kocaman gülümsemeler, sıcacık bir atmosfer ile karşılandım ve bana çok şey katan bir röportaj gerçekleştirdik. Röportaj boyunca konular alabildiğine derinleşti,0 kadına ve topluma dair çok önemli olduğunu düşündüğüm tespitlerde bulunduk. Uçan Süpürge’yi kısaca tanıdıktan sonra röportajı okuyabilirsiniz.
UÇAN SÜPÜRGE’NİN ÖYKÜSÜ
Uçan Süpürge, 1996 yılında Ankara’da bir grup kadın tarafından kuruldu. Kuruluş amacı; kadın kuruluşları ve kadın hareketine duyarlı kişiler arasında iletişim, işbirliği ve dayanışmayı arttırmak, onların deneyimlerini genç kuşaklara aktarmak, ulusal ve uluslararası bir iletişim ağı oluşturmaktı. Uçan Süpürge kendini en geniş anlamıyla bir ‘iletişim merkezi’ olarak tanımladı; toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması, kadınların güçlenmesi ve eşitsizlikten kaynaklı sorunların çözümüne katkıda bulunmayı hedefleri arasına koydu.
Bunlar; Uçan Süpürge’nin cadıları… Bahsettiğim gibi Sevgili Selen Hanım ile sohbetimiz sırasında birçok şey konuşma fırsatımız oldu sorularım arasında yer veremediğim fakat hep merak ettiğim şeylerden biri ‘Uçan Süpürge’ idi. Çok ilgi çekici olmasının yanında çağrışımı da sıra dışı olan ismin doğuşunu da sordum.
Selen Doğan: Derneği kurarken kadınlar büyük bir toplantı yapmışlar. Bu harekete emek veren kadınlarla bir araya gelmişler ve ismimizi birlikte bulalım demişler. Çok düşünülmüş uzun uzun listeler yapılmış ve bakmışlar ki hiçbiri akılda kalan, cazip, ilgi uyandıran bir şey değil. Sonra Gazeteci Ayşe Düzkan’ın -ki o da feminist hareketin içinde önemli bir figürdür- önerisiyle Uçan Süpürge adı verilmiş. Herkesin de çok hoşuna gidince kabul edilmiş.
Buradaki cadı çağrışımı bence çok olumlu ve iyi çünkü cadılar toplumu sağaltırlar, iyileştirirler, alternatif tedaviler geliştirirler, bir anlamda toplumu yeniden sağlıklı bir biçimde kurmaya gayret ederler. Bence bu misyonun bugün kadın örgütlerinin yaptığıyla çok bir farkı yok. Biz de bir şekilde toplumda ‘yara’ diye gördüğümüz ve çözümsüzlüğe itilmiş şeyleri deşifre edip yarayı iyileştirmek üzere birtakım şeyler yapıyor
Röportaj…
Uçan Süpürge Kadın Araştırmaları Derneği birçok derneğin aksine çalışmalarını yalnızca ulus içi değil uluslararası da sürdürüyor. Derneğin ‘uluslararası’ olması için ne tür çalışmalar yaptınız ve uluslararası olmak size ne gibi faydalar sağladı?
Kadın örgütlerinin uluslararası bir hüviyet kazanması şu açıdan çok önemli; kadının insan hakları mücadelesi evrensel bir mücadele. Bu yönüyle bizim başka ülkelerdeki kadınların deneyimlerinden ve oralardaki pratiklerden öğreneceğimiz çok şey var. Hem birbirimize bu deneyimleri aktarmak hem küresel kadın problemlerine birlikte çözümler üretmek, çeşitli talepleri yaygınlaştırmak ve farklı kültürlerde kadınların yine kadın olmalarından kaynaklanan ama ülkelerin özgün koşullarına göre değişen sorunlarla nasıl baş ettiklerini görmek… Bu bizi çok güçlendiriyor. Uluslararası olmak da bu anlamda çok önemli diye düşünüyorum. Uçan Süpürge kurulduğu günden itibaren hep iletişim ve etkileşim odağında çalışmalarını inşa etti. Ülke genelinde saha faaliyetlerinde bulundu. Bütün illerdeki kadınlarla bir araya geldi ve yerelin problemlerini yerinde incelemeye çalıştı. Yereli gördükten sonra uluslararası alanı da incelemek lazımdı. Bizim bu anlamda yaptığımız çalışmaların yurt dışında da en çok yankılananı Uluslararası Kadın Filmleri Festivali oldu. Kültür ve sanatın kadınların güçlenmesinde önemli bir payı var. Kadınların kendilerini ifade etmeleri, güçlenmeleri, dayanışmaları, bir araya gelmeleri ve üretimin içine girmeleri anlamında sanat çok önemli bir faktör. Biz de film festivaliyle birlikte bu alanda biraz daha etkin olmaya başladık. Bu festivalin 2013’te 16.sı yapılacak. Bu bize başka kapılar açtı; kadınların eşitlik, hak ve hukuk mücadelesi içinde sanatın perspektifi başka bir yerdeydi çünkü o kadınlar aslında hayata değen her şeyi anlatıyorlardı. Yalnızca kadın problemlerinden bahseden ağlak ve umutsuz filmler değil aynı zamanda kadınların zaferleri başarıları mutlulukları mutsuzlukları aileleri kamusal alan yani her şeyi savaşı, göçü, aşkı da konu edinen filmlerdi. O yüzden uluslararası anlamda da bu şekilde dolaşıma girmiş olduk ama sadece film festivalinden bahsetmek haksızlık olur çünkü bizim web sitemiz hem İngilizce hem Türkçe sayfasıyla dünyanın birçok yerinden takip ediliyor. Ayrıca Çocuk Gelinler Projesi de uluslararası alana taşındı. Son iki yıldır Sabancı Vakfı ile çalışıyoruz ve projenin ilk etabında Türkiye’nin 54 ilini dolaştık bütün o Türkiye fotoğrafını gördük yani Türkiye’nin erken evlilikler haritasına su an çok hakimiz ve dedik ki: Türkiye’deki meseleyi artık anladık ve şimdi sırada uluslararası kısmı var çünkü bu mesele aynı zamanda göç eden toplumsal bir mesele. Dolayısıyla uluslararası anlamda da bir sorun potansiyeli boyutu var. Şimdi oraları inceliyoruz geçen haftalarda ofis ekibimizden iki kişiyi Hindistan ve Bangladeş’e gönderdik, onlar ocak ayında da Nijer’e de gidecekler ve oralarda incelemelerde bulunacaklar. Özetle söylemek gerekirse sadece Türkiye içerisinde olup bitenle değil dünya ölçeğinde de kadınları ilgilendiren her şeyle biz de ilgileniyoruz. Sitemize koyduğumuz haberlerde dünyanın bir ucundaki kadınların eylemini de görebilirsiniz, diğer ucundaki bir kadının aldığı ödülü de okuyabilirsiniz.
Aktifliğini stabil tutabilen az sayıda derneklerden birisi olduğunuzu düşünüyorum. Film festivalleri, imza kampanyaları ve diğer çeşitli etkinlikleri ile inişli çıkışlı bir profil çizmektense daha sağlam adımlarla doğrusal bir yükseliş görüyorum. Bunu sağlamak için ne gibi aşamalardan geçmeniz gerekti?
Bu aslında derneğin kuruluş sebepleri ve yapmak istedikleriyle çok bağlantılı. Tabi biraz da kurumsal olabilmekle… Ayrıca bunun fark ediliyor olması bizi çok mutlu ediyor. Kadın çalışmalarının biz hep keyfiyet kaldırmayan, son derece ciddi ve bir disiplin içinde yürütülmesi gereken bir iş olduğunu savunduk ve buna hep inandık. Dolayısıyla burada da kurumsal yapımızı mümkün olduğunca oluşturmaya gayret ettik, biz burada bir ekip olarak çalışıyoruz ve sabah geliyoruz saat 9 civarı mesaimiz başlıyor akşam altıya kadar. Yani burada maaşlı sigortalı çalışan biç çekirdek kadromuz var bunun yanı sıra gönüllüler, stajyerler, danışmanların da çok önemli katkıları var. Ama bu sürdürülebilirliği sağlamak bu çalışmalar için çok önemli çünkü bir biçimde takip mekanizmasını işletmeniz gerekiyor. Aktifliği sağlayan en önemli şey olarak ben bunu görüyorum. Biz hepimiz kadın kurtuluş hareketinin bir parçası birer ayağıyız ve birimiz zayıfladığımızda o ayak sanki çökecek ve hareketi de sekteye uğratacak. Tarihsel bir sorumluluğumuz var ve disiplinsiz davranma lüksümüz yok. Aslında o kadar zor bir alan ki bu yapılması gereken çok şey var çünkü her şeyden önce ülkede bir cinnet hali var. Televizyondaki yarışma programından haber bültenine kadar, reklamlara kadar her köşede şiddete dair olaylar oluyor ve bunların içinde elbette ucu kadınlara dokunan çok şey var bir de kadınların ayrı bir gündemleri var yani; tecavüzler, cinayetler, hak ihlalleri… Diğer tarafta kadın örgütlerinin yaptıkları güzel işler olumlu çabalar var. Bunların hepsini takip etmek bir şekilde zaten kendiliğinden aktif olma halini beraberinde getiriyor. Bir sabah derneğe gelip bir haber yazıyorsunuz, öğlen belki bir kadın eylemine katılıyorsunuz, öğleden sonra konuklarınız geliyor onlarla oturup kadın politikalarını konuşuyorsunuz, akşam başka bir aktivite oluyor. Yani böyle bir trafik içindeyiz.
Film festivalinin çıkış noktası neydi? Proje ile hedeflenen neydi ve ulaştığınız kitleden memnun musunuz?
Film Festivali 1998 yılında başladı, festivali ortaya çıkaran kadınların motivasyonu az önce değindiğimiz gibi sanatın çok dönüştürücü bir etkisi var kadınların yaşantısında ve anlattıkları hikâyelerle aslında bir anlamda kendilerini anlatma fırsatı buluyorlar. Etrafıma baktığımda kadınları evde dinleyen olmadığı için yani hep evde çok yalnız bırakıldıkları için onlarla sohbet eden dertleşen evde kadın ağı yoksa çok yalnız bırakılmış kişiler olduğunu düşünüyorum o yüzden kadınların kendilerini anlatma arzuları çok daha fazla ve bunun için de böyle başka başka yollar denemek zorundalar. Sinema bu anlamda çok iyi bir araç çünkü bir hikâye anlatıyorsunuz orda ve sinema yapan kadınlar da aslında birer hikâye anlatıcısı olarak var oluyorlar. Kadınların sinemadaki emeğini görünür kılmak gibi bir amacımız vardı festival de böyle oraya çıktı ama zamanla bambaşka bir şeye dönüştü. Bu alanda üreten kadınların dayanıştığı başka kadınlarla filmler aracılığıyla bir araya geldiği yine filmler aracılığıyla birbirine kulak verdiği, dinlediği, dertleştiği bir şeye dönüştü. Biz festivalin kitlesinden elbette çok memnunuz bu festivali biz inatla ısrarla her sene Ankara’da yapıyoruz. İstanbul da ki sponsorlar, kuruluşlar festivali orda yapmamız konusunda teklif getirdiler ama biz Ankara’yı bırakmak istemiyoruz çünkü bu festival burada doğdu, buradaki seyirciyle büyüdü ve şekillendi onlara karşı bir gönül borcumuz var. Seyircimiz de bize çok sahip çıkıyor. Her sene festivali bekleyen çok kemikleşmiş bir seyirci kitlesi var. Yıllardır aynı kişileri neredeyse salonlarda görürüz ellerinde biletlerle, bu çok hoş. Kadınlar kadar erkekler de çoktur bizim festivalimizde çünkü biz galiba şunu çok iyi anlatabildik. O kitleyi, erkekleri, itmedik. Erkekler bir tarafta dursun ve biz kadın kadına bunu halledelim demedik. Feminizmin zaten böyle bir ilkesi yoktur bence. Tabii birçok feminizm algısı vardır dünya ölçeğinde ama bir şekilde erkekler mücadelenin bir muhatabıysalar onlarla da birlikte yürüyebilmeyi öğrenmemiz lazım. Erkeklik tek ve yekpare bir kategori değil. Herkes aynı değil ve erkeklik dediğimiz şeyi de biz kadınlar ve erkekler hep birlikte üretiyoruz. Kadınlık ve erkeklik sonradan öğrenilir sosyolojik olarak kurgulanır dolayısıyla tek tek erkekleri kötülemek onların hepsine birer potansiyel şiddet uygulayıcısı, tecavüzcü olarak görmemiz de çok doğru bir şey değil. Kadınların mücadelesine destek veren çok erkek var. Giderek de sayıları bence artıyor Türkiye’de ve Dünya’da. Yani seyircilerimiz arasında da çok varlar, onların da desteği bizi her zaman ayakta tutan şeylerden bir tanesi oluyor.
Devamı yarın…