Nükleer Türkiye! Güçlü Türkiye!

Artık Türkiye’nin de iki tane nükleer santrali olacak ve biz de diğer ‘güçlü’ ülkelerden biri olacağız. Kendi enerjimizi üretebileceğiz. Dışa bağımlı olmayacağız artık. Zaten nükleer temiz bir enerji olduğundan çevre de zarar görmeyecek. Zaten ne demiş rahmetli Turgut Özal : “Radyoaktif çay daha lezzetlidir.” Biz devlet büyüklerimizden daha mı iyi bileceğiz sanki? Ama adım adım nükleer içerikli bir yazıya çevirirsek bunu buyurun birlikte çıkalım bu işin içinden.

uzmanportalcomcernobil

‘Güçlü ülkelerin’ tükeneceğini bildikleri petrol ve benzerlerine alternatif olarak kullanmaya başladıkları nükleer, verdiği büyük patlaklardan sonra başta ‘gelişmiş ülkelerde’ olmak üzere halk tarafından istenmemeye başlanmıştır. İnsanlar korkmaya başlamışlardır bu nükleerden. Büyük patlağı biraz açacak olursak; hayatını kaybeden birçok insandan, sakat doğan çocuklardan, yüzlerce kat artan kanserden dolayı sayısının şu yılda bile belirlenemediği kanser hastalarından, yıllar önce gerçekleşse de etkilediği kentlerin hala kendini toparlayamamasından, atmosfere karışan zehirden, okyanusla denizleri aşan tehlikeden bahsediyorum. Çernobilden bahsediyorum, yakın geçmişteki Fukuşimadan bahsediyorum ve bundan ne kadar zaman sonra gerçekleşeceğini kestiremediğim Akkuyu’dan, Sinop’tan bahsediyorum. Gelmiş olan ve gelecek tehlikelerden bahsediyorum. Güçlü devlet olmanın bedelini böyle ödememekten bahsediyorum.

cernobil-den-geriye-kalanlar-cernobil-nukleer-1175208

Kendi enerjimizi üretemiyormuşuz, dışa bağımlıymışız ve bunun çözümü nükleermiş… Çivi çiviyi söker atasözü burada geçerliliğini korumuyor bence çünkü dışa bağımlılığımızı tekrar dışarıdan enerji alarak azaltamayız. Dünyada ilk kez nükleer bir santral bulunduğu ülkeye ait olmayacak. Nükleer yakıt üretemediğimizden onu da dışarıdan alacağız ve bu santrallerin yapım masrafları diş perisi tarafından da ödenmeyecek. Dışa bağımlılığımız yıldan yıla artarken sonunu göremediğimiz başka faturaların altına giriyoruz. Başka ülkelerin gözünde ihale konusundan başka bir şey değiliz. Hele güçlü hiç değiliz. Biz sadece pazarız. Başkalarının gelip kuracağı santralden onun ekmeğini yiyecekleri ancak herhangi bir kaza durumunda sorumlu olmayacakları bir anlaşmanın içerisindeyiz. Ancak güçlü olacağımızı düşünenler ‘nükleerin atığından atom bombası yapılır bu da bir güçtür’ zihniyetindeler. Bu vahşi düşünceyi geçtim atıklarımız Ruslara gönderilecekken atom bombası değil bize ancak güzelim yerlere kurulacak santrallerin etrafındaki denizlerimize, doğamıza sızacak atıklar, zehirler kalacak.

Türkiye’de 70’lerde başlayan nükleer sevdası son yıllarda doruklara ulaştı ve sonunda o çok istedikleri nükleerler için anlaşmalar yapıldı. Hatta Akkuyu anlaşmasının, saatler süren ve ülkenin birçok yerinde yaşanan elektrik kesintisinden sonra yapılması manidardır. Çünkü Japonya’daki Fukuşima(2011) felaketi, yaşanan şiddetli depremden dolayı gerçekleşen elektrik kesintileri sonucu yaşanmıştır. Ve bazı büyüklerimiz nükleer santraller depremden etkilenmez diyorlarken şimdi de en sağlamını biz yapacağız diyorlar. Elektrik kesintilerini en olmadık zamanlarda yaşadığımız şu günlerde nükleer santral kurma fikri sadece beni korkutuyor olmamalı. Soma’nın, Ermenek’in acısı soğumamışken; daha nice göz göre göre yaşanan kazalar özür dilerim cinayetler varken nükleer santral kurmak benim gözümde intihardır.

Gerçeklere bakacak olursak;  Japonya’daki gelişmiş teknolojinin ya da güçlü devletlerin önleyemediği felaketleri Türkiye’nin önleyeceğini düşünüyorsanız çok yanılıyorsunuz. Bu santraller insanlar tarafından işletilecek. İnsan hata yapabilen bir varlık olduğu için kaza riski her zaman olacak ve son çare kesinlikle nükleer değildir. Geçmişimiz kazalarla doluyken, trafolara kedi kaçarken nükleer santralde kaza olması imkânsız değildir hatta çok olasıdır. Elimizdeki kaynakları daha kullanmıyorken nükleerin acil ve harika bir alternatif olduğu göstermek halkını saf yerine koymaktır. Yıllarca nükleer enerjiyi bize dayatmak için çeşitli sözler sarf edilmiştir ve resmen açık açık bizimle dalga geçilmiştir. Bknz: Enerji Bakanı Taner Yıldız: “ Bekârlık nükleerden daha risklidir.” Ya da Kenan Evren: “ Biraz radyasyon kemiklere yararlıdır.” Evet, bu sözler gerçekten söylenmiştir. Binlerce insan nükleer felaketlerden sonra acı çekmişken ve hala çekiyorken bazıları resmen bununla dalga geçmişlerdir. Kurulacakları yerlerdeki çevreyi mahvedecek, doğaya apaçık zarar verecek, bizi güçlü filan kılmayacak bu enerji her yerde asılı olan boy boy reklamlardaki gibi masum filan değildir. Ucuz değildir. Temiz değildir. Güvenli değildir. ‘Karanlıkta kalırız’ tehditlerine boyun eyip kabul edeceğimiz bir enerji hiç değildir.

Birçok gelişmiş ülkede reaktörlerin durdurulduğu, santrallerin kapatıldığı; İtalya’da referandumla nükleere hayır dendiği bu dünyada, bizim birçok eksiğimiz varken nükleer santral yapmak hiç mi hiç mantıklı değil. Herkes gider Mersin’e biz gideriz tersine atasözünü bile kullanamıyorum şu durumda; biz hem tersine hem Mersin’e gidiyoruz ve öyle reklamlardaki gibi güle oynaya değil ölüm fermanlarımızla, hesabını veremeyeceğimiz bir şekilde gidiyoruz. Zaten tecrübeyle sabit bu acı örnekleri göz göre göre neden yaşayalım? 1800 küsürlerdeki maden kazalarıyla Soma’nın karşılaştırmasını Çernobil versiyonuyla mı yaşayalım?

patlama-cernobil

Günlerdir ne yapabilirim, ne yapabiliriz diye düşünürken sorabildiğim bulabildiğim her kaynağa başvurdum. Rusya’ya nükleer santralde çalışacakların eğitim programına katılan bir arkadaşımla konuştum ve kesinlikle tatmin olamadım; korkumu biraz olsun azaltmadı. Nükleer Karşıtı Platform’un Ankara yerelindeki toplantısına katıldım ve az da olsa benim gibi korkan ve korkusuna rağmen neler yapabilirizi konuşan, elinden geleni yapan ve yapacak olan mühendislerle, yöneticilerle, öğrencilerle ve birçok insanla tanıştım. Birlikte bir şeyler yapabilmeyi konuştuk. Çünkü bundan yıllar yıllar sonra, belki o kadar uzak da değil, eğer bir nükleer felaket yaşarsak sonraki nesillere utancımı bırakmamış olacağım. Bize seçim hakkı sunulmadan yapılacak bu rezilliği engellemek için bir şeyler yaptım ya da en azından yapmaya çalıştım diyebileceğim. Demeliyim. Bu konu her ne kadar siyasi yerlere uzansa da ondan da öteye varmıştır artık. Korkunç bir durum bu ve korkan sadece ben ya da çevremdeki bazı insanlar olamaz bu kadar az olamayız. Gezi’de ağaçlarla başlayan direnişe olan katılım şimdi de olmalı bu bir parkı yok etmeden de öte bu sadece bu toprakları yok etmekten de öte bir şey…

Bu yazıyı zaten nükleer karşıtı olan insanlara kesinlikle yazmadım. Umarım nükleer santrali isteyen insanlar okurlar ve umarım bir kişi dahi olsa etkileyebilirim. Nükleeri öven ve bize aşılamaya çalışan sloganlara karşılık cevapları verebilmişimdir umarım. Ben yine elimden geleni yapmaya devam edeceğim çünkü bunu insanlığa borç bilirim ve yine benim isteğim dışında bir borca daha girmiş oldum. Devletlerin cebine girecek o değerli paraları yüzünden biz bedeller ödemeye hep devam edeceğiz. Ama bu seferki çok başka, bu bedeli güçlü devlet olma uğruna herkes ödeyebilecek mi?

Leave a Reply

1 comment

  1. Anonim

    Hiç bir şey yazamıyorum bu yazıya hisselerime tercüman olmuşsunuz.