Göğe bakma duraklarını unuttuğumuzda bize hatırlatan güzel insanlara ithafen

Tutkularını kaybetmiş güruha sesleniyorum. Tutkularını yüreğinin karanlık dehlizlerinde hapseden korkağa sesleniyorum. Sokakta yürürken sokaktakinin bakışlarını her türlü değeri çiğneme pahasına önemseyen adama sesleniyorum. Sesleniyorum koşmak isterken duraksayan, bağırmak isterken susan kadına. Çevrendeki bakışlara hesap verirken bonkörce üstünü almayan, vicdanına sırtını kolayca dönen sana sesleniyorum. Yarını kurgularken attığım her adımda yaşamayı unutan bana sesleniyorum. Tutkularımızı hapsederek yaptığımız işin nefes alıp vermekten öte bir yaşamak olmadığını hatırlamak, hatırlatmak istiyorum.

Her yeni gelen baharda çiçeklerin biraz daha az, daha seyrek, daha cansız ve daha az kokulu açtığını görmemek için niye bu kadar mücadele ediyoruz? Neden bu inat yaşamayı bırakarak nefes alıp vermeye? Niçin hakkımız olanı aramak onurunu bırakıp yarını kurgulama telaşıyla helak oluyoruz? Cevap vermeye çalışır gibisin, evet benim de aklıma geldi Hamlet’in o meşhur tiradı:

“Bilinç böyle korkak ediyor hepimizi:

Düşüncenin soluk ışığı bulandırıyor

Yürekten gelenin doğal rengini.

Ve nice büyük, yiğitçe atılışlar

Yollarını değiştirip bu yüzden,

Bir iş, bir eylem olma gücünü yitiriyorlar.”

Ne yani? Uğruna ölünecek o büyük tutkularımızı bilincimizle mi dehlizlere hapsedebildik? Göğü aşan hayallerimizin peşinden gitmeye engel olan tek şey bilincimiz mi? Eğer ben bu soruları bilincim açıkken sorabiliyor ve sen bunları bilinç süzgecinden geçirerek okuyabiliyorsan bu sorulara evet demek bir paradoksun içinde debelenmek kolaylığı olmaz mı?

Varsın Shakespeare bilinci günah keçisi yapsın. Ben çocukların öldüğü dünyada hâlâ tutkularını, çocukların inatla yaşamaya devam ettiği hayallerini devam ettirememe korkaklığını bilinçli bulmamaya çalışacağım. Bilinçli kötülüğün varlığı konusunda hem fikiriz; ama kötülük ne kadar nicel olmazsa olmasın, bu kadar kötülük çiçek koklayıp gevşeyen, sevgiyi icat eden insanlığın bilinçli bir eylemi olamaz.

Bruno tutkuları ve hayalleri uğruna Roma Meydanı’na yakılmaya götürüldüğünde bilincini mi kaybetmişti? Sartre her şeyi göze alıp barikatlarda çarpıştığı için bilinçsiz mi olmuştu?

Korkaklıklarımızın bilincimizden ötürü olduğunu iddia etmek gerçekten bir adım daha uzaklaşmak kolaylığına yol açan yeni bir korkaklık eylemidir. Bu yanılsamalar zinciri hayatın sonu değildir: herkes bu zincire hapsolarak doğup, büyüyüp ölmek özgürlüğüne sahiptir. Zincirden kurtulmak isteyenler ise en azından Sokrates’e göre yaşanmaya değer hayatlar sürmüş olacaktır. Üzerine sorgulanmamış bir hayat ne Sartre gibi fikir işçiliğinin ne demek olduğunu idrak eden bir kişiye ne de bildiğin söyleyebilme aydınlığında ısrar eden Bruno’vari bir yaşam süren bir adama ait olabilir: tutkularını kırbaçlayan, hayallerini görmezden gelen denizin her geçen dakika biraz daha kirlendiğini fark etmeden yüzmeye devam eder sadece.

Eğer tutkularımız, hayallerimiz Ikarus’un balmumundan yapılmış kanatları kullanarak uçma cesareti ise bilincimiz de o kanatlarla güneşe yaklaşmamızı engelleyecek doğrumuzdur. Üzerine sorgulanmış hayatlarımız balmumu kanatlarımızın ne işe yaradığını, ne işe yaramadığını bilincimizle idrak edebilmemizin karşılığıdır. Ne uçmak tutkumuzdan geri duracağız ne de uçmamızı hiç edecek bilinçsiz eylemlerden vazgeçmekten.

öçg

“Ne uçmak tutkumuzdan geri duracağız ne de uçmamızı hiç edecek bilinçsiz eylemlerden vazgeçmekten.”

Eğer diyorsak ‘bir sonraki baharda çiçekler daha çok, daha gür, daha canlı açsın’… İstiyorsak eğer deniz bir sonraki anda daha fazla kirlenmesin en azından… ‘Çocuk kahkahaları azalmasın artık dünyanın herhangi bir sokağında’ demek istiyorsak eğer… Hayallerimizi çevremizdeki baskıcı bakışlara karşı para üstü olarak vermekten vazgeçelim. Çok da umutlu değilim bu konuda. Sanki safça ürkmeyi, bilmeyi istemeyi, çocukça merak etmeyi, sevmeyi icat eden biz değilmişiz gibi geliyor artık. O yüzden sana, bana seslenmeyi bırakıyorum: bilincimizle bilincimize sırtını dönmeyi akledebilen, tutkularımızı hapseden tembelliğimiz; hayallerimizi hapsedebilen korkaklığımızdan al kurtar bizi!

Leave a Reply